“Andolsun nefes nefese koşanlara”(Adiyat 1)  İyi kötü herkes dünya hayatında önüne koyduğu hedeflere ulaşmak için koşar. Bu uğurda nefes tüketir. Koşunun amacına ve niyetine göre insanda farklı haller olur.

İyi kimse nefesini beyhude işler, bozguncu amaçlar peşinde koşarak tüketmez. Adavetle, adilikle şuna buna karşı plan hazırlamaz. Her işinde istisnaya yer verir. Düşmanına bile gerektiğinde merhamet eder. Onun kitabında “mutlak ve kararlı düşmanlık” mefhumu yer almaz. Nefes nefese kaldığı, ilahi şevk ve cesaretle şaha kalktığı anlarda dahi istisnalara dikkat eder.

“And olsun tozu-suyu kaldıranlara”(Adiyat 4) Ayette geçen “Nak'an” kelimesi hem toz hem su manasındadır. Hakkın Adamı, ortalık toz duman olmasın diye sürekli yeri sular. Böylece herkes önünü görerek düşünsün, etrafına ve geleceğine umutla bakabilsin. Buna mukabil batılın adamı ister ki toplum toz duman içinde kalarak kararını versin. Çünkü ancak bu şekilde tesirini koruyabileceğini bilir. Zira onun tesiri bir esere dayanmaz. Eseri de tesiri de toza-dumana bağlıdır. Ortalığı tozuttuğu zaman kendini güçlü ve caydırıcı hisseder.

Ayette geçen “Nak`an” lafzının aynı anda hem toz hem de su manasına gelmesi acayip bir durumdur. Öyle ya nefes nefese koşan kimse ya toz kopartır ya da su serper. Gerçek yüzlerinin ortaya çıkmasını istemeyenler, insanların zihinlerini bulandırmak amacıyla toz kopartır. Bu konuda endişesi olmayanlar ise yola ve gönüllere su serper. İnsanların zihinlerinin tozutmasını, gönüllerinin toz tutmasını değil berraklaşmasını isterler. İşte ayeti kerime bu şekilde aynı anda farklı vasıf ve cihetlerde muazzam mesajlar vermektedir.

Herkes koşar. Her insan önüne koyduğu amaç ve ülkü için nefes tüketir. Hayır veya şer, hak veya batıl herkesin hayatta bir ülküsü ve de hedefi vardır. İnsanlar hep hedefe odaklı düşünürler. Hedefe ulaştıklarında, imkân elde ettiklerinde güzel projelerini hayata geçirerek insanları mutlu edeceklerini zannederler. Hayır, sonuna kadar beklemeye gerek yok. Daha en başta netice kendini belli eder. Bu koşu esnasında toz mu kaldırırlar yoksa su mu serperler kendilerini hemen belli ederler. İnsanlar hakkında komplo kuranlar, desise tezgâhlayanlar, zihinleri bulandıranlar, gönülleri karartanlar biline ki tozkaldıranlardır. Tozutanlardır.

Allah (cc) Bedir Günü, Müslümanları temizlemek, onlardan şeytanın vesvesesini gidermek, yüreklerine kuvvet vermek ve ayaklarını sağlam durdurmak için gökten üzerlerine yağmur indiriyordu (Enfal 11). Savaş esnasında neden yağmur indirilmiştir? Sonra bu yağmur karşı taraf için de aynı avantajı sağlamayacak mı? Demek ki meselenin çok farklı ve acayip yönleri vardır. Hak Teâlâ burada, Müslümanların tozkoparanlar, tozutanlar değil, düşünceleriyle hedefleriyle bedir-dolunay gibi tam ve berrak oldukları mesajını veriyor. Karşılarındaki cahiller kalabalıklarıyla, cahillikleriyle ortalıkta tozu dumana katarken Müslümanlar ise rahmet olarak yağmurun inmesine vesile olmaktadır. Böylece hem kendi zihinleri şeytanın vesvesesinden, kuruntularından yani tozdan temizlenmiş oluyor hem de gönüllerine su serpiliyordu. Fakat yağmur sadece kendi taraflarına yağmıyor, karşılarındaki düşmanın da üzerine de yağıyordu. Çünkü amaç tozu dağıtıp bedir(dolunay)  gibi hakikati görmelerini sağlamaktı. Burada yağan yağmur hedefleri için koşan, nefes tüketen tarafların mücadeleleri arasındaki değer ve erdemlik farkını ortaya çıkarmak içindir. Arabistan`a çok az yağmur yağmasına rağmen Hak Teâlâ Bedir Savaşı`nda özellikle yağmur yağdırarak adeta şunu buyurdu: “Koşarken, mücadele ederken toz koparmayacaksınız. Hele ki hiç tozutmayacaksınız. Siz toz koparmak için değil, su serpmek, rahmeti indirmek için gönderildiniz. Aksi takdirde nasıl Bedirler elde edecek, nasıl dolunay-bedirler haline geleceksiniz.”

Hedeflerine doğru at -Arapçası hayl- koştururken tozkoparanlar hayal kırıklığına uğrarlar. Hayalleri toz içinde kaybolur. Bedir Günü Müslümanların elindeki sayılı birkaç at –hayl- Müslümanların hayallerini daha da berrak hale getirdi. Çünkü onlar ortalığı toza dumana vermedi. Buna mukabil müşriklerin hayalleri, atlarının -hayl- kopardığı toz altında yok olup gitti. Bu, sadece şirk-Tevhid mücadelesinde var olan bir usul değil her yerde geçerli olan mutlak bir usuldür.
Kim atını -Arapçada faras- toz koparmak için koşturursa ferasetini yitirir. Çünkü faras-at, feraseti açmak için koşturulur tozutmak için değil…

Not: On beş yıldır Medrese-i Yusufiye`de bulunan değerli dostum ve akrabam Hasan Tilki Bey`in eşi Gülseren Hanım`ın vefatını derin bir üzüntüyle öğrendim. Merhumeye Allah`tan rahmet, başta eşi ve çocukları olmak üzere tüm sevenlerine sabr-ı cemil niyaz ediyorum.