Kur`an-ı Kerim`de insanların dirilişe itirazları hep “kemikler” üzerinde olmuş, yine insanın yaratılış safhasında daima kemiklerden bahsedilmiştir. 

“Çürümüş bu kemikleri kim diriltecek”(Yasin:78) diye inkârcıların şüphelerini haber veren ayetler olduğu gibi “sonra kemiklere et giydirdik”(Müminün:14) şeklinde yaratılış sahasında kemikten bahseden ayetler de vardır.

Arapçada “kemiğe” “azm” adı verilir ki bu da azametten gelir. Azamet de büyüklük demektir. Azm`ın yani kemiğin azametle bağlantısı ilginç bir durumdur. Buna göre üç tür hareket ve yapıdan bahsedebiliriz,

-Kemikleşmiş yapı

-Yığına dönüşmüş yapı

-Marjinal yapı

Kemikleşmiş olan yapı: Oturmuş bir yapısı, sağlam bir teşkilatı ve inandığı hedef ve idealleri olan bir hareket için “kemikleşmiş bir yapı” tabiri kullanılır. Bu da son derece makul ve hikmetli bir tabirdir. Bununla kemikleşmiş bir tabanı olan hareketin uzunluk, derinlik ve genişlik boyutlarının olduğu varsayılır. Kemik; dışardan çok sert ve sağlam, içinde de ilik bulunan bir yapıdır. Kemiğin içindeki ilik kan hücreleri üretir. Yani ilik olmadan kanın meydana gelmesi mümkün değildir. Demek ki kemikleşmiş bir yapının kan üretme sorunu yoktur. Öyle veya böyle temel hayati sıvıyı üretebilme altyapısına sahiptir.

Azm yani kemikle aynı kökten gelen Azamet; Ululuk ve büyüklük demektir. Derinlik, uzunluk ve genişlik olmak üzere azametin üç boyutu vardır. Bu nedenle kemiğin de hem derinlik ve genişlik hem de uzunluk boyutlarının birbiriyle tam bir uyum ve oran içinde olması gerekir. Genişlik, iliğin hücre üretmesine uygun olmasını ifade ederken kemiğin uzunluğu da simetrik ve sağlam bir yapı meydana getirmesini ifade eder. Derinliği de onun darbe ve kırılmalara karşı dayanıklı olmasının teminatıdır. İşte bu vasıflara sahip olarak taazzum etmiş, yani kemikleşmiş olan yapı netice itibariyle azamet sahibidir. Yapısı itibariyle sağlam, çatısı itibariyle ulu ve düzgün, içeriği itibariyle geniştir.

Allah cc “sonra kemiklere et giydirdik” buyurur. Demek ki kemikleşmiş bir yapı en sonunda ete bürünerek kanlı canlı bir varlık haline gelir. “Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?”(Bakara:259) ayetinde buyrulduğu üzere yaratılışta sünnetüllahın bir gereği ve sonucu olarak mutlaka kemiği et bürür. Böylece kemikleşmiş olan o yapı canlı bir hareket ve hareketli bir canlı haline gelir. Hak Teâlâ bir hareketin kemikleşmesini murat buyurmuşsa onu etsiz bırakmaz. Mutlaka ona et giydirerek canlı bir hareket, hareketli bir canlı olmasını sağlar. Çünkü kemik azametle bağlantılıdır ve azametin tecellisinin bir sonucu olarak kemiğin yerde kalması yakışık kaçmaz. Kemik olduktan sonra çürümüş olsa bile yine de diriltilir.

Yığına dönüşmüş olan yapı: Bazı canlılarda kemik-omurga olmadığı gibi bazı hareketlerde de kemik-omurga yoktur. Bu nedenle bunlarda azametin tecellisi söz konusu değildir. Çünkü omurgasızdırlar, sürüngendirler. Evet, bunlarda belli bir süre canlılık görülebilir fakat bunlarda derinlik, uzunluk ve genişlik boyutu yoktur. Sadece bir yığındırlar. İskeletleri ve omurgaları olmadığı için yere yığılmaya mahkûmdurlar. Kitlesel görünmeleri bir yığın olmadıkları anlamına gelmez. Çünkü kemikleri yoktur. Azametleri yoktur. Bu nedenle ne kadar çok görünürlerse görünsünler sürünmeye mahkûmdurlar. Sadece bir yığından ibaret olmalarının bir sonucu olarak bir süre sonra bulundukları yere yığılıp kalırlar.

Marjinal yapı: Bu tamamen uç bir yapıdır. Bir süre varlığını devam ettirmesi onun kemikleşmiş olduğunu göstermez. Kenarda ve uçta olduğundan ciddiye alınmaz. Bu nedenle göreceli olarak uzun ömürlüdür. Uç bir yapı olduğu için bunun derinlik, uzunluk ve genişlik boyutları yoktur. Bu nedenle asla kemikleşmiş bir yapı değildir. Çünkü tek başına bir kemiğe et giydirilmez bunun için kemiklerin bir araya toplanarak iskelet haline gelmiş olması gerekir(Bakara:259).

Yığına haline gelen bir yapı omurgasızdır, iskeletsizdir ve eninde sonunda yere yığılmaya mahkûmdur.

Marjinal bir yapı uç bir yapıdır. Bir iskelete sahip değildir. Dolayısıyla bunun bir alternatif olması söz konusu değildir.

Kemikleşmiş yapı her boyutuyla sağlam, dik ve iskeleti olan bir yapıdır. Eninde sonunda ete bürünerek merkeze oturur. Canlı, merkezi, güçlü bir hareket olarak yığınları kendisine et haline getirir.

Bu toplumda Müslümanlardan başkasının kemikleşmiş, omurgalı, canlı bir yapı haline gelmesinin şansı oktur. Çünkü Hak Teâlâ`nın izzet ve azameti, ilim ve hikmeti ancak onlarda tecelli eder. Bunun dışındaki her yapı devlet olmuş olsa bile sadece bir yığından ibarettir, marjinaldir.