Ant olsun Şafak`a”(İnşikak:16) buyrulur. Şafak, güneşin batmasından sonraki kızıllık ya da güneşin batmasından önceki beyazlıktır. Yani şafağın hem kırmızı hem de beyaz renkleri vardır. Doğal olarak şafağa batışta kırmızı, doğuşta ise beyaz renkler hâkimdir. Buna göre sadece güneşin doğmasından önce beliren aydınlık değil, güneşin batışından sonra beliren kızıllık da şafaktır. 

Şafak, kırmızı ve beyaz olmak üzere iki temel renge sahiptir. Eğer kırmızı renk hâkim olursa şafak; batışın, gurubun ve karanlığın alametidir. Eğer onda beyaz renk hâkim olursa o takdirde doğuşun, yeni bir başlangıcın, aydınlığın ve umudun alametidir.

Şafak ve şefkat aynı köktendir. Bunların manaları da ortaktır. Şafak ile şefkatin ortak noktası nedir? Şafağın ne olduğu biliniyor. Şefkat ise birinin akıbetinden endişelenerek onun hayrına olanı ona tavsiye etmektir.  Şefik, nasihat ettiği kimsenin ıslahı için çok gayretli olan ve onun için endişelenen kimsedir. Dikkat edilirse şefkatte hem endişe hem de nasihat vardır. Buna göre şefkat kırmızıyı görüp endişelenerek beyaz ışığı tavsiye etmektir.

“Gökler, yer ve dağlar emanetten şefkat ederek onu yüklenmekten kaçındı. Ama insan onu yüklendi…”(Ahzab:33) buyrulur.  İnsanın dışında bütün kâinat emanette ağırlıklı olarak kırmızıyı görerek onu yüklenmekten imtina etti. Çünkü bu emanetin kendileri için hangi renkteki ışığı yansıtacağını dolayısıyla bunun kendileri için hangi şafak olacağını kestiremedi; bu nedenle şefik olmayı tercih etti, Allah`ın izniyle insana boyun eğdi. Temel bir kaide olarak kâinat şefiktir, şefkatlidir. Sorumluluk yüklenmez ama yük taşır. Emanet insanda olduğu için ona karşı şefkatlidir. Saygılıdır. Fakat kâinat da insanın kendisine karşı şefkatli olmasını bekler. 

Şafakta iki renk vardır. Şefkat, bu ikisini görerek insanlara hayırlı bir yol göstermektir. Şefkatli kimse kırmızıyı görür ama beyazı gösterir. Eğer insan, nasihat ettiği kimseye kırmızıyı gösterirse ona şefkat etmemiş olur bilakis sadece onu korkutmuş olur. Bu da batışın ardındaki şafağı göstermek olur. Oysa nasihatte, müjde ağır basmalıdır ki fecirdeki şafağı hatırlatsın. 

“Onlar ki Rablerine olan saygıdan dolayı şefkat içindedirler.”(Müminün:57) buyrulur. Yani bunlar Rablerinin hükmündeki kırmızıyı görürler ama O`ndan beyazı isterler. Böylece kırmızı ile saygıları, beyaz ile de sevgileri artar. Bunun sonucunda da şafak daima istedikleri gibi olur. Şafak, her zaman onların şafağı olur. Hak Teâlâ rahmeti hâkim kıldığı için insanların şefkatleri mutlak olarak onlara istedikleri şafağı verir.

“Biz, bundan önce ailemiz içinde şefkat sahibiydik.” (Tur:26) Yani onların önündeki kırmızıyı görüyor fakat onlara beyazı gösteriyorduk. Bu şekilde şafaklarının gerektiği gibi olması için çalışıyorduk. Biz kırmızının hâkim olmasının sonuçlarının nefs olduğunu biliyorduk.

Bugün Müslümanlar onurlu ve hayırlı bir şafağa muhtaçtır. Uzun zamandır sabahın şafağından mahrum kaldılar. Onlar şafağın kırmızı rengini uzun zamandır tadıyor. Şimdi şafağın beyaz rengine büyük bir hasret duyuyorlar. Sabırsızlıkla bunu bekliyorlar.

Şafak, şefkatle gelir. Ümmete ısrarla kırmızı rengi yani şiddeti gösterenler ancak akşamın şafağını getirirler. Oysa ümmet şuanda sabahın şafağını özlüyor.  O da ancak insanlara beyaz rengi gösteren, sabahı müjdeleyen şefkatle gelir.

Müslümanlara şefkati çok görenler, onlara şefik olmayanlar Müslümanlara akşamın kızıl rengini vadediyorlar. Bu nedenle ümmet karamsarlığa düşüyor. Endişeye kapılıyor. 

Zalimler bu ümmete hiç şefkat etmedi. Onlar ümmeti karanlığın kızıl şafağına mahkûm etmek istediler. Ümmet bunu garipsemedi. Çünkü doğal olarak onlardan bunu bekledi. Fakat ümmet bunu kendi evlatlarından hiç beklemedi. Ama maalesef bugün ümmetin evlatları birbirlerine şefkat etmiyor. Bu nedenle sabahın şafağının sökmesi gecikiyor. Sabah şafağı olarak gösterilen şafak bakıyorsun ki yine akşamın şafağı oluyor. Kanın ve karanlığın şafağı oluyor. Kısaca ümmetin şafağı ancak şefkatle söker. Bunun dışındaki her yaklaşım şafağı karanlığa mahkûm eder.

Şefkatle ümmetin şafağının sökmesi için çalışan Müslümanlara selam olsun.