Allah (cc) Hz. Davud`u (as) yeryüzünde halife kılmıştır(Sad: 26). Hz. Davud`un halifeliği, yeryüzünde idarede tam bir yetki ve otorite sahibi olmasını ifade eder. Nitekim devlet yönetimi ile Nübüvvet ilk olarak Hz. Davud (as)`da birleşmiştir.

İki grup insan yargılanmak üzere Hz. Davud`un yanına geldi. Bir kavmin sürüsü geceleyin başıboş bir vaziyette başka kavmin ekininin içine dağılıp ziyan vermişti. Allah (cc) bu konudaki hükmü Hz. Davud`a değil de yanında bulunan oğlu Hz. Süleyman`a verdi(Enbiya: 78-79).

Burada açık bir şekilde yürütme ile yargı erkinin aynı kişide toplanmaması gerektiğine dair bir delil vardır. Buna göre İslam idare nizamında yasama vahye dayanır. Yargı ve yürütme erkleri ise aynı kişide toplanamaz. Bunlar birbirinden ayrıdır. Bu örnekte Hz. Davud hâkim Hz. Süleyman ise kadıdır. İkisi hüküm sahibidir ama yargı hükmünü(kaza) Allah (cc), Hz. Davud`a bildirmemiş Hz. Süleyman`a bildirmiştir.

İslam`da bir bütün olarak yönetim işine “hüküm-hâkim” yargı işine de genelde “kaza-kadı” ismi verilmiştir. Böyle olduğu halde mevcut yargı sistemi İslam yargı nizamının isimlendirmesinden farklı olsun diye yargılamayı yapan kişiye “hâkim” ismini vermiştir. Oysa bunun isminin “kadı” olması gerekirdi. İsmi hâkim olan yargıç ister istemez kendisinde hükmetme gücü görmeye başlar. Bu da yürütme ile yargı arasında otorite sorununa yol açar. Yargı yerine kendisinde hükmetme gücü vehmetmeye başlar. Bu da hâkimler devleti adı verilen “jüristokrasiye” yol açar. Bu nedenle Allah (cc) yukarıdaki örnekte hükmetme ile yargı erkini aynı anda Hz. Davud`a vermemiş, kadılığı Hz. Süleyman`a vermiş, bu konudaki hükmü ona tefhim etmiştir. Demek ki kadılık ilahi kaderdeki kazayı fehmetme kabiliyetidir. Bu nedenle yargıca kadı denilmiştir. Çünkü takdire uygun olan kazayı fehmeder, anlar ve en nihayet ortaya çıkarır.

Yönetim(hâkimiyet) ile yargı(kaza) arasındaki ilişki kaza-kader ilişkisidir. Kader, olayların ve eşyanın yaratılış formudur. Hükümet etmek, buna uygun bir yönetim tarzını sergilemektir. Kaza ise bunun bu takdire uygun şekilde olup olmadığının denetlenmesidir. Bunun gibi Kadı`nın takdirinin kader cihetinde olması, bu amaç ve niyetle hareket etmesi gerekir. Eğer Kadı`nın takdiri, kaderi dikkate alırsa onun hükmü kaderin kazasıdır, dolayısıyla adildir, yerindedir. Eğer onun hükmü kaderi dikkate almaz, takdiri yanlış kullanırsa onun hükmü kazaradır, isabetsizdir. Dolayısıyla hükümsüzdür. Bu nedenle Kur`an-ı Kerim`de, “Allah hak ile yargılar, onun dışında çağırdıkları kimseler ise hiçbir şeye karar veremez.” (Gafir: 40)buyrulur. Ayette “hak yargının” zıddı “batıl yargı” olarak değil “hükümsüzlük” olarak zikredilmiştir. Demek ki verilen her hüküm adalete uygun olarak icra edilebiliyorsa o Allah`ın takdiridir. Buna uygun olarak icra edilmiyorsa o kazara bir hükümdür, geçersizdir, adaletsizdir.

Kaza ve kader mutlak olarak Hakk`ın elindedir. Dünya hayatında bunlar yürütme ve yargı diye farklı kişilere dağıtılmıştır. Yani kaza ve kader aynı elde toplanamaz. Devlet yasalarını ilahi normlara uygun olarak takdir eder, idareciler bunları yürütür, bu kadere uyar. Yargı da kazaları buna göre hükme bağlar.

Sayın Başbakan “İçeride suçsuz yere yatan çok insan var” dedi. Bunlar kendilerini kadı değil aksine kendilerini hâkim görenlerin içerde tuttukları kimselerdir. Kendilerini hâkim görenler kadı değildir. Olamazlar. Dolayısıyla onların yargısal kararları hükümsüzdür. O masumlar yargılamayla değil, hükümle hapiste tutuluyor. Onlar hakkında kararlarını verenler takdirlerini nefislerine göre kullanmışlardır. Binaenaleyh kararları kaderin kazasına ve iktizasına uygun olmadığı için zulümdür. Hapiste suçsuz yere yatanlar kendi kaderlerine uygun olarak orada yer alıyor ama onları orada tutanlar zulüm işliyor. Onların kaderi onları takdir ediyor ama onları orada tutanlara tuzak hazırlıyor.

Hapiste yatan herkes kaderine uygun yatıyor dolayısıyla hepsi kaderine uygun yaşamanın ecrini alıyor. Onlar beşerin değil, kaderin mahkûmudur. Zalimlerin hükmünü hiçe sayarak kaderin hükmüne rıza gösteren kader mahkûmları azizdir. Ama onları orada haksız yere tutan hâkimler mahkûmdur. Çünkü kaderin kazasına göre değil kendi takdirlerine göre hareket etmişlerdir. Onların da kaderi kazaya uygun olarak onları cezalandıracaktır. Her halde hüküm Allah`ındır.

Zalimlerin hükmünü hiçe sayarak kaderin hükmüne rıza gösteren kader mahkûmlarına selam olsun!