Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde yürür, kimi iki ayağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür…(Nur:45). Ayeti kerimede canlıların ve özellikle insanın üç yürüyüşü beyan edilmiştir. Buradaki üç yürüyüş farklı canlılara ait olsa da tüm yürüyüş şekilleri netice itibariyle insanda birleşir. Buna göre insanın üç yürüyüşü vardır ve her birisinin ayrı manaları, özel yönleri vardır.

Normalde karnın üzerinde yürünmez sürünür. Fakat ayet-i kerime buna rağmen buna “sürünme” demiyor, “yürüme” adını veriyor. Bu, acayip bir durumdur. Normalde ayakları ve elleri olmayan ya da bunlar zahirde görünmeyen canlı “sürüngen” diye tanımlanır. Fakat böyle olduğu halde ayet, buna “yürüyen” demektedir. Çünkü insanın bâtınının(iç aleminin) muazzam bir dinamiği ve potansiyeli vardır. İslam bu dinamiği ortaya çıkarır, bu potansiyeli harekete geçirir.  Ayette “bâtını üzerinde yürür” buyrulmaktadır. Demek ki insanın bâtını(içi), asla kısıtlanamaz ve insanın sürünmesine izin vermez. İnsanın bâtını has ve halis olduğu takdirde muhakkak surette onu ayağa kaldırır, ona yol aldırır.

Bâtın, insanın mutlak ve sonsuz âlemidir. İnsanın zahiri, statik ve sınırlı; batını ise sınırsız ve sonsuzdur. Bu nedenle sırdaşa bâtından türeme  “bitane” adı verilmiştir. “Ey iman edenler! Kendi dışınızdakilerden sırdaş(bitane) edinmeyin.”(Ali İmran:118) buyurur. Buna göre insan bâtınî potansiyelini atıl bırakmadığı, onun dinamiğini sınırlamadığı sürece sürünmez. Zahiri bütün güç ve imkânlardan mahrum olsa dahi yine sürünmez, aksine o daima yürür, engelleri aşarak hedefine ulaşır.

Bâtınını ihmal eden, potansiyelini hafife alarak sadece vakıaya, reel politiğe odaklanan kimse sürünmeye mahkûm olur. Vakıa ve reel durum asla insanın hedeflerini ve ideallerini tahdit ve tehdit etmemelidir. Aksi takdirde bu, onun sürünmesine yol açar. Kendi alemine Allah`ın dostları ve müminlerin dışında kimseyi vakıf kılmadığı, onlarla sırdaş olmadığı sürece merak etmesin, Hak teala ona yol aldırır, engelleri aşmasını sağlar. Aksi takdirde ayakları üstünde duruyor görünse de sürünür. Reel politiğe şartlanan, her şeyi vakıaya endeksleyen kimse kendisini ayakları üzerinde duruyor zannederken aslında o sürünmektedir. Dört ayak üzere yürümek garanticiliktir, risk almamaktır. Her şeyi zemine ve şartlara bağlayarak pozisyon almaktır. Bu nedenle ayette “Kimileri de dört ayak üzere yürür” buyrulur. Burada dört ayak, insanın pozisyonunu ve duruşunu mutlak olarak zahire göre belirlemesidir. Çünkü dört ayak zahiri olarak en sağlam ve en güçlü pozisyondur. Bu nedenle “dört ayağı üzerinde düşmek” tabiri her şartta pozisyonunu korumayı ifade etmektedir.

Zahiri olarak güçlü bir otorite olan Firavun`a karşı Hz. Musa`nın mucizesi olan asanın yılana dönüşmesi manidardır. Asanın yılan gibi hareket etmesi olayıyla, Hz. Musa`nın hareket metoduna dair ince bir mesaj vardır.  Vakıa olarak onun tabilerinin hiçbir hareketine izin verilmemektedir ama buna rağmen Musa(as)`nın hareketi sürünen değildir, sürüngendir, akıcıdır. Zapt u rapt altına alınamaz. Çünkü onun vasfı can(Neml:10) ve hayattır. O ayaksız gibi görünür fakat canlı ve diridir, akıcıdır, en nihayet yolunu bulur. Bu nedenle Firavunun bütün gücünü yutmuştur. Eğer o hareket sürünen olsaydı ayağa kalkamazdı. Eğer o hareket Karun gibi reel politik zihniyeti esas alsaydı dört ayağı üzerinde durabilirdi ama sürünmekten kurtulamazdı. 

Dört ayaklı sistem için durağanlık sorun teşkil etmez. Çünkü kişi, dört ayak üzerinde durduğunda düşmez. Buna mukabil iki ayak sürekli hareketli olmayı gerektirir. İki ayak üzerindeki yürüyüş zahiri olarak en mükemmel; ayaksız yürümek de bâtıni olarak en izzetli ve şerefli yürüyüştür. Bu nedenle Müslümanlar yeryüzünde güç ve imkân sahibi olduklarında kibirle değil, tevazu ile yürürler. (Furkan:63) Yüzleri önde değil, dik yürürler.(Mülk:22)     

Bugün Müslümanlara vakıa dayatılıyor. Zalimlerin ve emperyalistlerin hegemonyası reel politik durum kabul edilerek Müslümanlara dört ayaklı siyaset tavsiye ediliyor. Bunu reddedenlerin ayakları yerden kesilmekle itham ediliyor, süründürülmekle tehdit ediliyorlar. Dört ayaklı siyaset, dört tarafı sağlam bir siyaset olabilir ama bu, asla ilkeli ve doğru bir siyaset olduğu anlamına gelmez. Dört dörtlük siyaset maddenin boyutlarını esas alan zahiren sağlam bir siyasettir. Garantici ve fakat ilkesizidir, değersizidir. Bu nedenle dört ayaklı siyaseti önemsemeyenler, bâtındaki potansiyeli esas alarak hareket edenler can ve hayat bulacak asla sürünmeyeceklerdir. Bugün mücadele, “sürünen siyaset” ile “sürüngen siyaset” arasındadır. Hiç şüphesiz sürünen siyasetin bu mücadeleyi kazanma şansı yoktur.

Değerli siyaset ehline selam olsun!