Hadiste “hepiniz çobansınız ve maiyetinizden mesulsünüz” buyrulur. Mesuliyet; sorumluluk, mesul da sorumlu kişi demektir.

İslam idare nizamında sorumluluk makam ve konumundaki kişilere “mesul” adı verilir ki bir başına bu kavramın idarecinin tüm vazife ve salahiyetlerini ifade etmeye yettiğini söylesek mübalağa etmiş olmayız.

Ekmek isteyene de ilim ve hikmet isteyene de “sail” bunları karşılayana “mesul” adı verilir. Soru sorularak kendisinden bilgi istenen, ihtiyacı karşılaması talep edilen, hikmet ve ekmek sual olunan, kendisine hesap sorulan ve denetlenen kimse mesuldür.

Buna göre mesul;

-Görevi ve yetkisi dâhilinde alttan gelen her türlü maddi istek ve ihtiyaca karşılık verir.

-Alttan ve üstten kendisine yöneltilen alanıyla ilgili suallere-hesaplara cevap verir.

-Her mesul, bilgi edinmek maksadıyla sual edenlere bilgi vermek zorundadır.

-Göreviyle ilgili dünyada ve ahirette sual olunacağını sürekli hatırda tutar.

-Hz. Yusuf gibi dileyene hikmet, isteyene ekmek verir.

-Peygamber (sav)`e “sual edeni azarlama” buyrulmuştur. Burada sual edenden kasıt, yerine göre sadaka isteyen veya öğrenmek maksadıyla soru soran kimsedir.

- Yolsuzluklara, yönetimin fitne ve aldatmalarına karşı gelebilmek için Mesuliyet konumundaki kimsenin, sadece maddi denetlenme ve sorgulanma hesabı içinde değil, aynı zamanda gaybi denetlenme ve sorgulanma hesabı içinde de olması gerekir.

-Kanunun ve otoritenin denetiminden kaçsa bile ahirette yaptıklarından sual olunacağını hesap eden kimsedir.

-İdarenin büyük fitne ve aldatmalarına karşı koyabilmek için hiyerarşik yapı içinde irtibat, manevi daire içinde rabıta bağına sahip olan kimsedir.

Mesul konumunda bir dostum bu konuda bana şunları anlattı, “büyük bir şirketi denetlemeye gittik. Yüz milyon değerinde bir usulsüzlük tespit ettik. Bunu örtbas etmemiz karşılığında bana ve yardımcıma anında birer milyon lira teklif ettiler. Eğer biz sadece irtibat bağıyla hareket etseydik bunu reddedemeyebilirdik. Ama bizim rabıtamız(manevi bağ) olduğu için hemen o devreye girdi ve derhal bunu reddedip usulsüzlüğü zapta geçirdik. Manevi rabıtası olmayanın böyle bir fitneyi defetmesi hiç te kolay değildir.”

Burada idarenin İslamiliği kriteri değil idarecinin Müslümanlığı kriteri devreye giriyor. Demek ki mesuliyet ve mesul ancak İslam ile tahakkuk eder. Yoksa bu ehliyetten mahrum örneğin laik zihniyetli bireyin bu manada mesul olması kesinlikle söz konusu değildir. Buna göre mesuliyet her hal u kârda Müslümanlara aittir. Onlardan başkası mesul olamaz. Bu nedenle Müslümanların mesuliyetten kaçmamaları aksine buna talip olmaları gerekir.

Müslümanlar, genelde idarenin İslami olmasına odaklanır, idarecilerin Müslüman ahlakına sahip olmasını pek dikkate almaz. Öyle ki idarenin İslami olması durumunda çarkların kendiliğinden dönmeye başlayacağı, sistemin her şeyi döndüreceği varsayılır. Oysa hakikat böyle değildir. İdarecilerin Müslümanlığı idarenin İslamiliği kadar önemlidir. Çünkü idarecinin İslami bilinç ve sorumluluğu olmadığında idare İslami olsa bile çarklar dönmez ve iş kötüye gitmeye başlar. Buna mukabil idare İslami olmadığı halde Müslüman idareciler sahip oldukları ahlak ve faziletle çok şey yapabilir.

Hz. Osman zamanında küfe valisi olan Velid bin Muğire Kufelilere zulüm yapmış, sabah namazını sarhoş olarak kıldırmıştır. Burada İslami bir idarede ve fakat ahlak ve erdeme sahip olmayan bir idarecinin nasıl bir yönetim gösterdiğini ortaya koyuyor. Demek ki Müslümanların tasavvur ettikleri mükemmel idarenin tek bir ayağı yoktur. Velit bin Muğire bir İslam idarecisidir ama hakkıyla Müslüman bir idareci değildir. Burada idarenin İslamiliği kadar idarecinin Müslümanlığı belki daha fazla önem kazanmaktadır. Bu nedenle Allah (cc), “sizden olan ululemre itaat edin” buyurur. Burada sadece idarenin İslamiliğine değil idarecinin Müslümanlığına özel bir vurgu vardır. 

Müslümanlar, İslami idare kadar Müslüman idareci profilini de önemsemelidir. Mesuliyet bilinci içinde ahlak ve erdemliğiyle liyakat ve ehliyetiyle çok başarılı bir performans gösteren Müslüman bir idareci, kendi şahsında İslam`ın idare güç ve kabiliyetini ortaya koyabilir. Bu da halkın Müslüman idarecilere binaenaleyh İslam idaresine güvenini artırır. Müslüman idareci profili olmadan sadece sistem üzerinden İslam`ın idaresinin mükemmel olduğunu anlatmak ve bunun için ta Hz. Ömer zamanından örnekler vermek İslami idarenin tarihin derinliklerinde kalmış, ütopik bir idare şeklinde algılanmasına yol açmaktadır. Bu nedenle Müslüman idareci profili çok hayati bir öneme sahiptir. Küfrün Müslüman idareci profilinin ortaya çıkmasına izin vermemesinin ve bunlara karşı sürekli darbe tertibi içinde olmasının sebebi budur.

Allah adına insanların taleplerini yerine getirmeye gayret eden Mesul konum ve makamındaki Müslümanlara selam olsun.