Cemaat ve tarikat İslamî yapılanmanın iki temel yapılarıdır. Fakat böyle olduğu halde tarikat ile cemaatin birbirlerini iyi tanıdıkları, birbirlerinin vazife ve rollerini takdir ettikleri, buna gerekli ihtimamı gösterdikleri, birbirleri hakkında sağlıklı ve isabetli telakkilere sahip oldukları söylenemez. Bunun birçok sebebi vardır. Biz bu yazımızda inşallah Tarikatın cemaat içinde sahip olması gereken rolü ve cemaatin tarikat hakkındaki telakkilerini ele almaya çalışacağız.

Evvela şunu belirtmek gerekir ki cemaat tarikatı, zikir, tesbih, nefis tezkiyesi gibi ruhani alanda bir disiplin sistemi olarak telakki etmektedir. Cemaat, bu hususların yerine getirilmesi durumunda şeyhe, mürşide, tarikata ihtiyaç kalmayacağı kanaatini taşımaktadır. Yani cemaat, manevi ve ruhani disiplinlerin yerine getirilmesi durumunda tarikatın hedeflediği hususların kazanılabileceğini düşünmektedir. Nitekim cemaat sistematiği konusunda ciddi bir otorite olarak kabul edilen Merhum Said Havva da böyle düşünmektedir ki “Ruh Terbiyemiz” adıyla bir kitap telif etmiştir. Gerçekten merhum Said Havva bu eserinde hemen hemen tarikatın gerekli bütün disiplinlerini ele almıştır. Ancak gerçekten bu ve bunun gibi eserlerin cemaat içindeki tarikat-şeyh-mürşit boşluğunu dolduracağını düşünmek son derece eksik bir kanaattir. Çünkü tarikat sadece bu soyut disiplinlerden ibaret değildir. Belki bu, tarikatın belli bir kısmını oluşturmaktadır. Oysa cemaatteki hâkim kanaat tarikatın bundan ibaret olduğu yönündedir ve bu, fevkalade yanlıştır. Çünkü tarikatta zat-şeyh faktörü bütün bunların önünde yer alır. Yani tarikatta bütün bunların bir zatta şeyh, mürşit v.s somutlaştığı kabul edilir. Dolayısıyla zat olmadan tarikat olmaz. Velev ki tarikatın bütün davranışları yerine getirilsin. Cemaatin bu konudaki telakkisi, hatta tarikattaki zat mefhumunu çok abartılı ve gereksiz görmesi onun açısından bu konuda ciddi bir sorun teşkil etmektedir.

İslam`da ruhaniyet-tarikat muhakkak bir zat üzerinde somutlaşır. Ameli ve ruhani disiplinler örneklik teşkil edecek bir şahıstan soyutlandığında bunun tesiri zayıflar. Bu nedenle Allah cc “Nefsince de, sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber candan sabret. Sen dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan gözlerini ayırma”(Kehf:28) buyurur. Burada açık bir şekilde zat üzerinden örneklik hususu vurgulanmaktadır. Demek ki insan daima kâmil vasıflardan çok, bu vasıfların muşahhas hale geldiği şahısları önemsemektedir. Başka bir ayette de “onlara dua et çünkü senin duan onları sakinleştirir” buyrulur. Burada da açık bir şekilde bazı zatların özel bir dua ve himmet vasfına sahip oldukları ortaya çıkar. İşte tarikat bunu esas kabul eder. Tarikatta zat her şeyden önemlidir. Cemaatte ise ilkeler temel kabul edilir. Bunların bir zat üzerinde somutlaşmasının pek bir önemi yoktur. İşte bu, cemaatin tarikatı anlamasının önündeki en önemli engeldir, diyebiliriz. Hatta cemaat bu bağlamda tarikatın en önemli öğesini eleştiri konusu bile yapmaktadır. Örneğin bir müridin şeyhini bu denli büyütmesinin çok yanlış olduğu düşünülür.

İslami hareket ve toplumsal yapı ve onun şahsında cemaat, himmete muhtaçtır. Himmet de soyut disiplinlerde değil, zatların elinde saklıdır. Müslümanların ekonomide, bürokraside, siyasette ve idarede yer almaya başladıkları bu dönemde bu tür alanlarla meşgul olmayan, bunlardan tamamen uzak duran bir himmet sahibine muhtaçtır. Aksi takdirde İslami kurallar çerçevesinde bile olsa idare, bürokrasi, siyaset, ekonomi her zaman insanların nefsini fitneye düşürme ve onları dejenere etme riskini taşımaktadır. Sahabenin bile bu risklerle karşı karşıya kaldıkları unutulmamalıdır.

Nefsine hâkim olmak, sükûna ermek, sabır gücüne sahip olmak, gaflete ve fitneye düşmemek için Müslüman idareciler, iş adamları, lider konumundaki şahıslar, bu işlerden uzak duran bir zatın salatına dua ve himmetine fevkalade muhtaçtır. Belli dönemde bu zatın ziyaret edilerek duasının ve himmetinin, feyiz ve hayrının alınması gerekir. Cemaatin tarikatı anlaması ve onu ikame etmesi ancak bu şekilde mümkündür. Yoksa tarikatın soyut disiplinlerinin yerine getirilmesi suretiyle bu sonuçların elde edilmesi mümkün değildir. Cemaat, tarikatın bu sırrına vakıf olarak gereğini yapması durumunda fertlerine, idarecilerine, ayanlarına himmet yolunu açmış olacaktır. Tarikat ve cemaat birlikteliği de esasen budur. Aksi takdirde cemaat tarikattan, tarikat de cemaatten mahrum kalır. Tarikattan mahrum cemaat gittikçe soyut bir hal alır. Büyüdükçe nefsi fitnelere ve bundan kaynaklanan sorunlarla karşı karşıya kalarak enerji ve ruh kaybına maruz kalır.

İslami hareket himmete muhtaçtır. Bu himmet soyut amellerde değil “Allah`ın eli onların eli üzerindedir” ayetinin sırrıyla bazı ellerdedir. Tiryakı o ellerden almak gerekir.

 Üzerlerinde Allah`ın eli olan o elleri hürmetle öpelim.