Gökteki menzillere “burç” denildiği gibi, yeryüzündeki gökdelen, rezidans gibi yüksek, sağlam ve etkileyici yapılara da “burç” adı verilmektedir. Gökte burçlar vardır. Bunların her biri insanın seyrinde ayrı bir makam, ayrı bir menzildir. Bu seyirden mahrum olan ehl-i dünya, yeryüzünde de burçlar yaparak kendilerince bunu dengelemeye çalışmıştır.

Gökteki burçlar, insanın yükselme trendini, ruhani ve irfani seyrini ifade ederken yerdeki burçlar ise tam tersine yere yapışıp kalmayı, dünyaya aldanmayı ifade eder. İnsan yeryüzündeki burçlara sahip oldukça kendisini gökteki burçlardan müstağni görmeye başlar. Bu nedenle Allah(CC), “Yüksek burçlarda olsanız da ölüm sizi yakalar”(Nisa:73) buyurur. Ayet, dünyadaki burçların insanda ölüme karşı bir gaflet ve pervasızlık oluşturduğunu açıkça beyan ediyor. Yoksa neden özellikle ölüm, burçlarda olan insana ulaşsın. Demek ki dünya burçlarının insanın üzerinde özellikle böyle bir etkisi vardır.

Buruç Suresi`nde de “Kasem olsun burçlu göğe ve vat edilen güne”(Buruç:1-2) buyrulur. Bu da göğe yükselen dünyadaki burçların, vaad edilen güne karşı insanda bir duyarsızlık ve ciddiyetsizlik oluşturduğuna dair başka bir delildir. Gerçekten böyledir, yeryüzündeki burçlar arttıkça insanın gafleti artıyor. Yeryüzündeki burçlar göğe yükseldikçe insanın göğe karşı dikkati azalıyor, daha çok dünyaya odaklanıyor ve vaat edilmiş olan günün hiçbir zaman gelmeyeceği vehmine kapılıyor.
Ehl-i dünyanın oluşturduğu burçların büyüsü sadece bunların fiziki yapısıyla alakalı değildir. Bir de bunların insanlar üzerinde oluşturduğu sihirli cazibeler ve sahte atmosferler vardır ki bunun en önemli aracı maalesef kadındır. Yani burçların büyülü cazibesi ancak kadının buralara olabildiğince yerleşmesiyle söz konusu olabilir. Bu nedenle Allah (CC), kadının kendini tereddütsüz ortaya çıkarmasına “Teberrüc” adını verir(Ahzap: 33) ki bu da burç kelimesiyle aynı köktendir. Demek ki dünyadaki burçların büyüsünün kadının teberrücüyle doğrudan bir ilgisi vardır. Buna göre kadın, kariyer uğruna, diploma uğruna teberrüc ettikçe, yani kendi ziynetini ve cazibesini hayâsızca ortaya çıkardıkça dünyadaki burçların gaflete düşürme misyonuna net bir katkı sağlamış olmaktadır. Bu nedenle kadınların bundan şiddetle kaçınması gerekir.

Kadın, ziynetini (teberrüc) yerdeki burçlara değil, gökteki burçlara yükselme aracı olarak kullanmalıdır. Bunun için evinde istikrar bulmalıdır. Öyle olursa her ev Hakkın burcu olur, gökteki burçların yerdeki yansıması haline gelir.

“Çadırlarda ahu gözlü dilberler vardır”(Rahman: 72) buyrulur. Bu, cennet kadınlarının vasfıdır. Çadır ile burç tamamen birbirlerinin zıddıdır. Zahirde burç yüksek ve konforlu, çadır ise engin ve mütevazıdır. Böyleyken Cennet kadınları, neden burçlarda değil de çadırlarda bulunuyorlar? Burada iş farklıdır. Çünkü çadır, gök ile yerin birliğinin misalidir. Yani buradaki kadın, hem nefsin hem de ruhun ortak noktasıdır. Bu da aşkın ve özgürlüğün sonsuz zirvesidir. Burada çadır, gök kubbe ile yerin birliğini ifade eder. Hatta göğün yere inmesi yerin göğe çıkması şeklinde de bunu anlayabiliriz. Demek ki burada çadır, en yüce makamdır. Çünkü bu kadınların huzurunda gök yere iner, yer de göğe çıkar. Ruh ile nefsin hazzı ve lezzeti birleşir. Bu da cahili teberrüce ve yerin burçlarına aldanmamanın, bunlara yüz vermemenin neticesi ve ödülüdür.

Okullar açıldı. Müslümanlar için şu an en önemli sorunlardan birisi de “karma eğitim” sorunu olmalıdır. Çünkü karma eğitim, başörtülü olsalar bile kızlarımızın önündeki hicabı(engeli) kaldırarak fiilen onları hicapsız hale getiriyor. “Bilgi-Hayâ” dengesini hayânın aleyhine bozuyor. Kesinlikle karma eğitim, hayâ ve edebi tedricen ve etkili bir şekilde ortadan kaldırıyor. Bunun sonucunda kızlarımızın gözü burçlara takılıyor, dünyanın burçlarını cazip görmeye başlıyorlar. Gök kubbenin çadırını ihmal etmeye başlıyorlar. Peki, bizim kızlarımızı okula göndermemizin amacı bu mudur? Elbette hayır! Lakin karma eğitim fiilen ve kararlı bir şekilde bu amacımıza tamamen zıt bir vazife görüyor. Eğer bilgi, hayâyı zayıflatıyorsa varsın o bilgi olmasın. Bilgiden mahrum olmanın telafisi vardır ama maazallah hayâdan mahrum olmanın telafisi yoktur. Mevcut eğitim sisteminin vereceği bilgiden mahrum olarak hayat devam eder, ama hayâsız bir hayat bizim için tam bir cehennemdir. Tabi buradan kızların okutulmaması gerektiği sonucu çıkarılmamalıdır. Burada asıl olan bu durumun kanıksanmaması ve buna alternatif imkânların oluşturulmasının zaruretinin anlaşılmasıdır. Elhasıl dikkat etmek gerekir, kızlarımız tavanı gök kubbe olan hayâ çadırını ihmal edip sahte dünya burçlarına kapılmasınlar. Aksi takdirde örtülü olsalar bile hicaptan mahrum kalırlar. Hicaptan mahrum olan da muhakkak mahcup olur. Hayırdan ve güzellikten mahrum duruma düşer.
Edepleriyle gök ve yeri birleştirerek aşkın ve özgürlüğün timsali olan Müslümanlara selam olsun!