Türkiye`de ve Mısır`da olayların cereyan ettiği meydanların isimleri, Batılı şer güçlerin İslam Âlemine yönelik planlarını ilginç bir şekilde deşifre ediyor.
İşgalden ve boyunduruktan kurtulma manasına gelse de Tahrir aynı zamanda yazdırma, dikte ettirme ve hararet anlamındadır. Esaretin hararet etkisi olduğu için bundan kurtulmaya “tahrir” denilmiştir. Buna göre Mısırda Muhammed Mursi`ye karşı Tahrir meydanına inenler hürriyetin talipleri değil, başkalarının emirlerini dikte ettiği hararet talipleri tutsaklardır.
Tahrir, sadece bir meydanın ismi değil, aynı zamanda şer ekseninin Müslümanlara karşı hararetle dikte ettirdiği komplonun ismidir. Bu durumda tahrir, hararetle bir şeyleri dikte ettirmenin meydanıdır.
Tahrir; dikteyle, hararetle, Taksim ise sınır koyma, birbirinden ayırma, organlarını parçalama gibi hususlarla alakalıdır. Nitekim Allah (CC)şöyle buyurur: “Kur`an`ı uzuvlarına ayırarak parçalayan taksimcilerin üzerine azabı indireceğiz.” (Hicr:90-91) Burada taksimciler, Kur`an`ın hükümlerini keyiflerine ve hesaplarına göre taksim ile parçalayanlardır. Buna göre örneğin laikler taksimcidir. Zalimler, belamlar, tağutlar taksimcidir. Çünkü bunlar Kur`an`ın hükümlerinin tümünü dikkate almazlar. Hak ve özgürlük alanlarını kendi keyif ve arzularına göre taksim ederler.
Kısmetlerine ve sıralarına razı olmaz, başkalarının kısmetine göz dikerler. Bu nedenle başkalarının kısmetinin artmasına, başkasına sıranın gelmesine tahammül etmez, hak ve özgürlükleri yeniden taksim etmeye kalkışırlar. Allah`ın mülkünde sanki “taksim etme yetkisi” onlardaymış gibi hareket ederler.
Hak ve özgürlükler adil ve fıtri olarak taksim edildiğinde buna hürmet etmez, şiddetle karşı gelirler. Hz. Salih(AS) kavmine devenin kısmetine, sırasına razı olmalarını istedi. Fakat onlar kısmetlerine razı olmadılar. Tutup deveyi kestiler. (Kamer: 28-29) Bu da taksimcilerin herşeyi kendi heva ve heveslerine göre taksim etmeye kalkıştıklarının delilidir.
Ayette “Kur`an`ın uzuvlarını ayıranlar” tabiri geçiyor. Uzuvlar bir yapının en işlevsel ve en hayati tarafıdır. Kur`an`ın uzuvlarına taksim edilmesi, onun bazı organlarının işlevsiz kılınarak toplumun her alanında etkili olmasının engellenmesidir. Bu bağlamda dünyevî, siyasî, iktisadî hangi amaçla olursa olsun Kur`an`ın bazı hükümlerini unutturmaya kalkışmak, bazı hükümlerinin uygulanabilirliği konusunda insanların zihninde şüphe oluşturmaya çalışmak taksimci olmaktır.
Nitekim cahil cühelayı Tahrir`e sevk eden tezlerden biri de İhvan`ın siyaseti ve idareyi bilmediği, bu nedenle ülkeyi yönetme ehliyet ve liyakatine sahip olmadığı şeklindeydi. Bu da bariz bir şekilde “Taksim zihniyetine” dayanır. Yani İhvan toplumsal faaliyetlerde, hayır hizmetlerinde bulunsun ama siyaset yapmasın. Taksime razı olsun. Laik ve liberal zihniyetin en önemli ve kesin vasfı, tahrirci ve taksimci olmasıdır. Sınırsız bir tahrir (hararet) ve dilediği gibi taksim… İşte onların anlayışı budur ve her şeyi buna göre tanzim ve tahkim etmek isterler. Taksimlerinin içine kimseyi karıştırmadıkları gibi başkalarının kısmetine müdahale etmekten de çekinmezler.
Görüldüğü üzere Türkiye`deki Taksim`in zihniyeti tahrir, Mısırdaki Tahrir`in zihniyeti de taksimdir. Türkiye`deki Taksimciler özgürlüklerinin, namı diğer hararet alanlarının kısıtlandığından şikâyet ederken Mısır`daki Tahrirciler de İhvan`ın kendi taksimlerine razı olmadığından dolayı isyan ettiklerini söylüyorlardı. Neticede iş aynı yola çıkıyor. Onlara göre ne olursa olsun İslam ülkeleri “Taksim ve Tahrir” esasına göre yönetilmelidir.
İslam dini ve İslamî hareket taksimi değil, kısmeti esas alır. Bunun anlamı şudur: İslam herkesin kısmetine, hak ettiğine hürmet eder ve bunu korur. Kimsenin kısmetinden bir şey eksiltmez, kimseye kısmetinden fazlasını da vermez. Zaten hak ve adalet budur. Kısmeti de ancak Allah belirler. Hükmü O koyar. İşte bunu kabul etmeyenler taksimcilerdir. Allah (CC) “Kasem ederim bu beldeye” (Beled:1) diye buyurur.
Kasem, taksimden gelir. Yani Allah(CC), ülkeleri beldeleri Ben taksim ederim, kimse Benim işim olan taksime karışamaz, demektedir. Taksim, Allah`ın hükmü; kısmet ise insanların nasibidir. Taksim Allah`ın hakkı olduğu için hududu O koyar, sınırları O belirler. Taksim yalnız ve mutlak olarak Allah`ın yetkisi olduğu için kasem, ya O`nun ismi ya da O`nun kitabı Kur`an`la olabilir. İslam`da bunun dışındaki kasemler-taksimler batıldır, hükümsüzdür.
İslami hareket taksimi değil, kısmeti esas alır. Günlük rızkını arar gibi İslami hareket periyodik olarak kısmetini arar. Zamanın ve şartların durumuna uygun olan İslam`ın o anki kısmetini alır ve bununla amel eder. Fakat bu, onun bütünden vazgeçtiği ya da bütünü ihmal ettiği anlamına gelmez. Buna göre İslami harekette kısmet, hikmet ve tedricin diğer ismidir. Kısmet, nihaî ecir ve zaferden sarfı nazar etmeden elde olana sahip çıkıp onu değerlendirmektir. Tahrir ve Taksim komplolarına karşı ümmetin kısmetine bugün İntifada düştü.
Batılın tahrir ve taksimine karşı İntifada eden Müslümanlara selam olsun.