İnsan, “sudûr ve vürut” arasında yer alır. Yani aslında insan, toplum, ülke, hepsi bu ikisinin sağlıklı ve dengeli işleyişine göre güzel ve faydalı bir vazife yerine getirir, rol ifa eder.
Sadır; insanın göğsü, bağrı ve kalbidir. Dış ile için ortak noktasıdır. Fakat aynı zamanda sadır, ihracat manasındadır.
Sadır, insanın mastarıdır. Kelimeler, sözler oradan çıkarak şekil ve anlam kazanır.
Vürut ise insanın ithal ettikleridir. Aslında virt, su kaynağına gitmektir.(Yusuf:19) Fakat daha sonra virt, insanın düzenli bir şekilde yaptığı zikir dua ve tesbihat manasında kullanılmaya başlanmıştır.
Sudûr ve vürut, insanın içe kapanmayıp dışarıyla düzenli ve dengeli bir ilişki kurarak üretici olmasını esas alır. Allah(CC); “Göğüslerdekiler(sadır) tahsil edildiğinde(derildiğinde)…”(Adiyat:10) buyurur. Demek ki göğüsler iyi veya kötü bir üretim yeridir. Bir mahsulün derildiği yerdir. Herkes mahsulün kalitesine göre değer görür.
Sudur insanın ihracatı, vürut ise ithalatıdır. Bir ülkenin gelişmişliği ihracat ve ithalat dengesiyle ölçülür. Asıl olan ihracatın çok olmasıdır. Ne olursa olsun sudûr, vüruttan daha çok olmalıdır ki sürekli bir gelişme ve kalkınma söz konusu olsun.
İnsan, al-ver dengesi arasındadır. Sudûr ve vürut hareketi istikrarlı bir şekilde devam etmelidir. İnsan virt ile kendisini besleyecek, üretimini artıracak, sudur ile bunları ihraç edecektir. Sürekli ithalat yapan, cari açık verir.
Çünkü asıl kâr, ithalatta değil, ihracattadır. İhracatı olmayan ithalat, şişkinlik yapar. Bir ülkenin ithalatı değil, ihracatı onun üretim gücünü ifade eder. Bir başına ithalatın çok olması iktisadi bir değer ifade etmez. Çünkü bu, cari açığın artmasına sebep olur. Cari açık; gelir-gider, üretim ve tüketim dengesizliğidir. Sürekli borç stoklarının artmasına sebep olur. İnfaka ve üretime katkı sağlamayan mal arınmaz, değerini yitirir. Aynı şekilde ilim dahi ihracat olmadan kısır kalarak parlaklığını ve bereketini yitirir. Öte yandan vürut olmadan da ihracat yapılamaz. Mahsul elde edilemez.
Sudûr ve vürut dengesi; dışa açılmayı, birliği, öz güveni, paylaşmayı, üretime katkıyı ifade eder. Buna mukabil sınır mefhumu bu dengeyi bozar. İnsan, kendisini sınırlarla takyit ettiğinde, sınırlarını kutsadığında bu denge bozulur. Bu; insandan topluma, toplumdan devlete, devletten ümmete herkes için böyledir.
Allah kimi hidayete erdirmek isterse onun gönlünü İslâm`a açar. Kimi de saptırmak isterse, sanki göğe yükseliyormuş gibi göğsünü dar ve sıkıntılı yapar.(En`am:125). Sadrın şerh olması sınır ve takyitlerden kurtularak üretici ve ihracatçı olması demektir. Müslümanın göğsü geniştir. Sınırlardan kurtulmuştur. Bu nedenle kalbine geleni üretime dönüştürerek ihraç eder. Sadrın açılması başkası için değil, insanın kendisi içindir. “Rabbim, benin için göğsümü aç “ ayeti bunu ifade eder. Çünkü sadrın açılması ve genişletilmesi insanın devletinin büyümesini, yatay ve dikey olarak gelişme kaydetmesini sağlar.
Allah(CC) bütün peygamberler içinde Peygamber (SAV) ile Musa (AS)`ın sadrını özel olarak şerh etmiştir. Çünkü Musa (AS)`ın dili, ürettiğini ihraç etmeye elverişli değildi. Bu nedenle vürut-sudur, ithalat-ihracat dengesini kurmak için Musa (AS)`ın sadrı özel olarak şerh edilmiştir. Aynı şekilde Peygamber (SAV) ilmin, hikmetin ve tüm faziletlerin mastarıdır. Bu üretimin sürekli olması için Allah (CC), Peygamberin (SAV) kalbini şerh etmiştir.
Ayrıca şunu da unutmamak gerekir ki tarikat daha çok ithalatçı, şeriat ise ihracatçıdır. Bu iki Peygamber en güçlü şeriata sahip olduklarından onların kalplerinin şerh edilmesi gerekmiştir. Demek ki Müslüman geceleyin ithalatçı ve üretici, gündüz ise ihracatçıdır. Ya da geceleyin ehl-i tarik, gündüz ise ehl-i cemaattir. Bu şekilde insan cari açık vermekten kurtulur.
Fert, toplum, ülke v.s Müslümanlar arasında sınırların kutsanması; mezhep, meşrep ve ırk taassubu bu dengeyi bozarak üretimi sıfırlar. Bu da Müslümanların fakirleşmesine, işsizliğe, boş şeylerle, katma değeri olmayan işlerle uğraşmalarına sebep olur.
Sınır taassubu kalktığında nerde olurlarsa olsunlar Müslümanlar birbirlerinin sorunlarını dert edinir. Filistin`i, Çeçenistan`ı, Arakan ve Somali`yi, Keşmir ve Doğu Türkistan`ı dert edinir. Buna mukabil sınır mefhumu ve kavim taassubu hortladığında, “Suriyeliler geldi huzurumuz kaçtı” denilerek onlara saldırılarda bulunulur.
Sınırın kalkması ta uzaklardaki Arakanı yakınlaştırırken sınır mefhumu burnumuzun dibindeki Suriye halkını bize yabancılaştırır. “Gitsinler ne halleri varsa görsünler” dedirtir. Sınır mefhumu aynı toplumdaki fertleri bile birbirlerine yabancılaştırır. Hatta birbirlerine düşman eder.
Gönül rahatlığıyla Ümmet için üretime katkı sağlayan Müslümanlara selam olsun.