Kavak ağacı sadece dikey olarak boy veren bir ağaçtır. Boyu uzar ama gövdesi incedir. Kapladığı yer azdır. Bu nedenle ürün vermez. Tahta odun olarak kullanılır. Üstelik çok su ister. Buna rağmen tahtası çok dayanıklı değildir. Çoğunlukla kibrit için kullanılır.

Bu kadar boy verip de ürün vermemenin bedeli demek ki kibrit çubuğu olmaktır. Kavağın hayret verici bir özelliği daha var. Arabi dilde bu ağaca "havra" adı verilir. Havra da hayretten gelir ve şaşkınlığı ifade eder. Çünkü boy ve uzunluk dengesiz olduğu zaman kişiyi şaşkın ve sersem yapar.

Bu nedenle ucu göklerde olan ağacın kökü ve gövdesi sağlamdır, sabittir. (ibrahim-34) Bu şekilde şaşkın olmaktan kurtulmuş oluyor.

Ayrıca ürün vermek için genişlemesine de yayılmak gerekir. Sadece uzamak yetmez bir de kalın gövdeli olmak gerekir.

Kavaktan şu noktaya gelmek istiyoruz, bazı insanlar hatta bazı devletler, medeniyetler kavak ağacı gibidir. Ululuk taslarlar ama ürünleri, verimleri yoktur. Gövdeleri zayıftır. Uzunlukları boyları hayranlık oluştursa da bir noktadan sonra onlara şaşkınlık ve sersemlik olur.

Boyca dağlara ulaşamazsın.(isra-37)

Demek ki sadece boy vermek yetmez.

Hak Teâlâ yemişleri kolayca koparılacak ağacı övmüştür. "onun yemişleri engindir." (Hakka-23)

Bunun gibi yatay bir genişlemeye ihtiyaç vardır ve rahmete, yerine göre tevazu göstermeye ihtiyaç vardır.

Firavun Haman’a bana göklere ulaşmak için bir yapı inşa et dedi. (Mümin-36)

Firavun’un uzunluk tutkusu böyledir. Sonra denizde boğuldu. O uzunluk ona hiç yaramadı.

Ve bugün dünyanın medeniyet tasavvuru kavak ağacı misali uzunlamasınadır, dikeydir. Gökdelenler, kuleler, tower filan...

Sadece mimari yapı değil zihinler de öyle şekilleniyor. Göğü delecek gökdelenler ya da bulutlara boynuz atmalar falan..

Dikey tutkunun elbette makul bir yönü vardır; ama bu şekilde değil.

İnsanlık dünyanın keşfedilmiş olduğunu hissediyor.

Artık dünya tat vermiyor. Yapısı ve kapladığı alan itibariyle dünya insana dar gelmeye başladı. Çünkü her tarafı keşfetme heyecanı, gizemi yok ediyor.

Eskiden sömürmek için yayılıyorlardı şimdi ululuk taslamak için boy uzatıyorlar.. ama ikisinin de kökü yok. İkisinin de sonu hüsrandır.

O halde bu kalıptan sıkışmışlıktan kuşatılmışlıktan kurtulmanın yolu göğü delecek gökdelenler, boy ve uzunluk tutkusu değildir.

Sömürü amaçlı yayılmalar insanın keşfetme tutkusunu, heyecanı yok etti. Şimdi de uzunlamasına bir açılım var. Ama bunun da sonu hayal kırıklığıdır. Bu da kavak ağacı misali hiçbir ürün vermeyecek.

Bundan kurtulmak ancak dünyanın yeniden anlamlandırılmasıyla mümkündür.

Uzunluk tutkusu ile birlikte ayağın yere sağlam basması gerekir. Kökü sabit ucu göklerde olmak işte ideal denge budur.

Dikey açılımlarla, boy uzatmalarla dünyaya yeni bir heyecan gelmez. Dünyanın ötesini hesap etmek en makul, en tatmin edici ve en tutarlı yol olarak görülüyor. Aksi takdirde tahta çubuklar barutla birleşir.

Yani akibet kibrit olmaktır.