Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, “İstanbul Yeditepe Konserleri” etkinlikleri yapılacağını duyurdu.

Kamuoyunda farklı kesimlerden buna çok tepki gösterildi.

“Şimdi bunun zamanı mı ayrıca bu kadar masrafa ne gerek var?” diye bunu sert bir şekilde eleştirenler olduğu gibi “ne var bunda bu hastalık sürecinde insanlara iyi moral olur” diyerek buna destek verenler de var.

Konser, müzik ve hastalık bir araya gelince farklı algı ve tepki şekilleri ortaya çıkıyor.

Biz şu veya bu cihetten bakmak yerine ideal son olan AHİRET STANDARDINA göre meseleyi ele alacağız inşallah.

Kıyametin kopuşu ve insanların ayağa kalkması sura üflenmek suretiyle oluyor.

“Ve sura üflenmiştir. Göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılmıştır. Ancak Allah'ın dilediği müstesnadır. Sonra ona bir daha üflenmiştir. Bu defa da hep onlar kalkmışlar bakıyorlardır.” (Zümer:68)

Buna göre insanlar bir sesle yere yığılıp ölecek, ardından başka bir sesle dimdik ayağa kalkacak.

Böylesine acayip ve muhteşem bir etkisi olan bu üflemenin sessiz, sedasız nağmesiz olması mümkün değildir.

Burada bir alet vardır: SUR

Bir nefha, bir ses vardır ve bu ses bazılarına o kadar güzel, bazılarına o kadar dehşetlidir. Onu duyar duymaz dimdik ayağa kalkıverirler. Üzerlerindeki ölü toprağı, ölüm sersemliği bertaraf olur.

Sur’un şekline dair farklı görüşler var. Bazıları bunun bir boru, bazıları bunun boynuz şeklinde olduğunu söyler.

Şekli nasıl olursa sur, borazanlık etmez.

Sur Hakk’ın ve hakikatin sesidir. Hakk’ın borusunun öttüğünün nişanıdır.

Bilinen şu ki sur üflemeli bir alettir. Üfleme de ruhtan, kalpten olur. Ve onun çok güzel, çok etkileyici bir sesi olmalıdır. Yoksa nasıl ölüleri böyle ayağa kaldırır. Ölülere bile sesi ulaştırıp kalkmalarını sağlıyor.

Sur borazanlık etseydi böyle bir güce sahip olur muydu.

Demek ki surun sesi ruha hem gıda hem de çağrıdır. Yerine göre hem can alır hem can verir.

Bu hastalık sürecinde insanlar evlerine kapandı. Adeta dünyada kıyamet koptu. Her tarafa ölüm sessizliği hâkim oldu. Böyle bir dönemde gerçekten Sur misali bir üflemeye ziyadesiyle ihtiyaç vardır.

İnsanları tekrar ayağa kaldıracak, onlara ruh ve enerji verecek, moral verecek bir üflemeye ihtiyaç vardır. Ancak yapılacak olanın duygu oluşturma, zihin dinlendirme gücü önemlidir.

Devlet, zor zamanlarda insanlara ruh ve moral verecek araçları kullanır, bu yönde bir takım faaliyetler organize eder. Bu da son derece doğaldır hatta gereklidir. Ancak burada amaç ile araç arasında bir uyumun olması gerekir.

Bir küçük kıyamet yaşandı ve insanlar ölümü, ölüm korkusunu, ölüm sessizliğini yaşadı. Bunun ardında bir dirilişe, bir kıyama, şahlanışa, morale ihtiyaç vardır. Ancak bunun insanları eğlendirmek yerine canlandırmak ruh vermek yoluyla olması gerekir.

Surun üflemesi insanları eğlendirmez, bilakis canlandırır. Onları kendine getirir.

Dünya zaten eğlenceye daldığı için bu durumu yaşadı. Şimdi tekrar eğlence mefhumuyla insanları coşturmak son derece yanlıştır.

Evet, yapılacak olan şey sura üflemek şeklinde olmalıdır. Nağmenin, müziğin derinden sanat ruhuyla manayla olması önemlidir.

İnsanları rahatlatsın, dinlendirsin, coştursun, onlara moral versin; lakin eğlendirerek değil canlandırarak bunu yapsın.

İnsanlar eğlenmek suretiyle kendilerine gelemezler, canlanamazlar. Bilakis daha çok uyuşurlar, gerçeklikten koparlar. Sadece yüzleşmekten kaçarlar.

Bu nedenle sura üflemek gerekir. Bunun nağmesine, bestesine ihtiyaç vardır.

Peki, sura üfleyecek İsrafil ruhlu zatlar neredeler, kimlerdir?

Bunun ipucu şudur, SUR, BORAZANCILARIN ELİNDE DEĞİLDİR,

Ruh ve mana ehlinin elindedir. 

Kulak veren işitir, işiten bulur, bulan ulaşır, ulaşan kendini bulur, kendini bulan muradına erer…