Dünyaca ünlü oyun geliştiricisi Zynga, Türk oyun şirketi Peak Games'i 1,8 milyar dolara satın aldı.

Zynga şirketinin piyasa değeri 9,1 milyar dolar. Yani yaklaşık 60 milyar TL. Buna futbolu, diğer yarışları eklersek oyun sektörünün hacmi 100 milyarlarca doları buluyor. Kim ne derse desin dünyada birinci sınıf bir futbolcunun transferi için ödenen para bir bilim, sanat, felsefe adamı için ödenen paradan kat kat fazladır.

Dünyada oyuna paha biçilemiyor. Fakat böyle olmasına rağmen oyun denildiğinde hemen akla boş uğraş, zamanın boşa gitmesi geliyor. Ancak tek başına bu yaklaşım işin iç yüzünü izah edemiyor. Zira dünyada oyun sektörünün bu kadar değerli olmasının felsefi, psikolojik ve hikemi büyük sırları vardır. İşin bu yönü anlaşılmadan oyun konusunun tutarlı ve makul bir usulle ele alınması mümkün değildir. Zira oyun işinin insanın ve dünyanın yaratılış kodlarıyla ilgisi vardır.

Müslümanların düşüncesinde genel olarak oyun gaflet aracıdır, zamanı boşa harcamaktır. Bu nedenle oyunların çoğu bu yaklaşımla mahkûm edilir.

Elbette bu yaklaşımın doğru ve makul tarafları çoktur. Lakin tek başına bu yaklaşım, meseleyi tüm yönleriyle ve kodlarıyla izah etmeye yeterli değildir.

Oyunun ve oyun araçlarının para etmesinin sırrı Hakkın yaratma kodlarında saklıdır. Çünkü Hak Teâlâ, “dünya hayatı bir oyun ve eğlencedir” buyurur. Ve bu bir hüküm değil, yaratılış kodudur. İlahi doğal sünnettir.

Evet, dünya hayatı bir oyundur. Bu nedenle oyun dünyada çok değerlidir. Çünkü her oyun, dünyanın oyun olma vasfının bir ispatı ve nişanı oluyor. Burada önemli olan insanın oyuncak olmamasıdır. Hak Teâlâ, dünyada oyun oynanmasını yaratılış sırrı olarak kodlamıştır. Ancak insanın oyuncak edilmesi oyun kurallarının ihlali olur.

Anlam ve içerik itibariyle Oyun sözcüğü ciddiyetin zıddıdır. Ve insanlar bazen hayattan soyutlanmayı, onu ciddiye almamayı pek sever. Üstelik bunun için çok değerli vakitlerini ve paralarını da harcamaktan geri durmazlar. Bu, “ahmakça bir tavır” olarak görülebilir. Lakin hayatta sürekli ciddi davranmak bazılarını yorar ve usandırır. Bu bağlamda oyun oynamak esasen hayatı hafife ve basite almaktır. Yani gerçekte insanlar oyun oynarken dünya hayatını ciddiye almama duygusunu satın alıyorlar. Bu durum onların değerli zamanlarına ve paralarına mal olsa da onlara haz veriyor.

Hayatı ciddiye almamanın yönetenler ve yönetilenler açısından farklı sonuçları vardır. Dünya hayatının kesintisiz bir şekilde ve en üst düzeyde ciddiye alınması hem yönetenlerin hem de yönetilenlerin işini zorlaştırır. Çünkü bu durumda yönetilenler genelde mutsuz olur. Yönetenler de muhalif ve agresif akımlarla uğraşmak zorunda kalır. Bu açıdan bakıldığında oyun sektörünün hem yönetenlerin hem de yönetilenlerin hesabına gelen çok yönleri vardır.

Yönetilenler hayatı ciddiye almaya başladığında mutsuz olurlar. Agresif davranmaya başlarlar. Hayat ciddiye alınmaya başlanınca devrimler, çalkantılar, kaoslar meydana gelmeye başlar.

Elbette imtihan, amel, disiplin, sorumluluk gibi hususların sürekli hatırlatılması gerekir. Ancak bu, hayatın sürekli ciddiye alınması yönünde olduğunda insanlar kendilerini daralmış hissederler. Hayatın ciddiyetini hatırlatmak insanların bir kısmını rahatsız eder.

Gaflet, insanın kayıplarda olmasına yol açar. Ne kadar para kazanırsa kazansın oyun aracı olmak kişiyi oyuncu yapmaz, bilakis oyuncak yapar. Bunun da bir bedeli vardır. Örneğin bir futbolcu eğer oyunun farkında olmazsa “oyuncu” olmaz langırttaki gibi “oyuncak” olur. Onu oynatanların ve seyredenlerin oyuncağı durumuna düşer.

Ciddiyete oyunla ara vermek dinlendirir. Ama oyuna tamamen dalmak, oyunu çok ciddi oynamak kişiyi oyuncak durumuna düşürür.

Hayatta birileri insanı oyuncak durumuna düşürmek isterken bazıları da hayatta hiç oyun mefhumuna yer vermiyor.

Oyun oynamak ile oyuncak olmak arasında çok nazik ama çok hayati bir çizgi vardır ve bütün mesele budur.