İsra, Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksa`ya yapılmıştır. Mescidi Haram; korunmuş, dokunulmaz, mahrum ve haram olan manasındadır. Mescid-i Haram, Müslümanların kalbi; bulunduğu coğrafi konum itibariyle dünyanın merkezi durumundadır. Buna mukabil Aksa; en uzak nokta ve yer anlamındadır.
Mekân itibariyle Mescid-i Aksa, Mescid-i Harama en uzak Mescid olmadığına göre neden “Aksa” ismini almıştır. Demek ki bu isimlendirmenin başka hikmetleri ve de manaları vardır. Buna göre Aksa; en uzak yer anlamından ziyade en uzak amaç, en zor hedef anlamına geliyor.
Allah(c.c); “And olsun sirayet ettiği zaman geceye” (Fecr:6) buyurur. Sirayet ve İsra aynı köktendir. İsra, gece yürüyüşüdür. Peygamber Efendimizin (sav) Mekke`den Mescid-i Aksa`ya yürüyüşü geceleyin olduğu için buna İsra denilmiştir. İsra`nın gizli ve kararlı yönü olduğu için ağacın köklerinin yer altında serpilip güçlenmesine de “İsra” adı verilmiştir. Fark ettirmeden ve kararlı bir şekilde bir arazın, bir vasfın başkasına bulaşmasına veya bulaştırılmasına da “sirayet” denilmiştir. İsra; haddi zatında insanın hareket etmesi, sirayet ise ondaki bir vasfın başkalarına geçmesidir. İslam, hem isra hem de sirayet vasfına sahiptir. Bir sebepten dolayı Müslüman isra etmediğinde bu sefer ondaki vasıflar sirayet eder. Kendisi hareket etmediğinde ondaki vasıflar etrafına sirayet eder. Çoğu Müslüman hareketsiz göründüğü yani isra etmediği halde salih amelleri ve güzel ahlakları etrafa sirayete eder. Bundan etkilenerek insanlar hidayet bulur. Bu nedenle mahrum edilerek, hareketi kısıtlanarak Müslüman`ın aksa hedeflerden alıkonulması mümkün değildir. Maddi olarak isradan mahrum olduğunda bu sefer sirayet edici vasfını devreye sokarak aksa hedeflere doğru hareket eder.
Haram ve aksa kelimeleri, ilginç bir şekilde birbirine zıt manalara sahiptir. Mahrum olan kimse, nasıl en zor ve uzak hedef olan aksaya ulaşsın. Güç ve imkândan mahrum olması durumunda insan nasıl aksaya ulaşır. İşte bunun sırrı gecede, İsrada ve de sirayet vasfında saklıdır. İnsan mahrum kaldığında harama karşı kendisini korumalıdır. İnsanı harama götüren imkânlardan ancak mahrumiyet doğar. Bu durumda İsradan mahrum olarak insan asla aksa hedeflere ulaşamaz. Buna mukabil imkânlardan mahrum olduğu halde kendini haramdan koruyan kimse her zaman isra gücüne, sirayet etme kabiliyetine sahiptir.
“Haram ve Aksa” lafzen birbirine uzak olsa da manen birbirlerine bağlıdır. Buna göre eğer Müslümanlar imkân içinde de mahrumiyet içinde de kendilerini haramdan korurlarsa sirayet edici bir vasıf kazanırlar. Geceleyin harekete geçerek isra ederler. Geceleyin zulmün ve karanlığın bastırdığı zaman dilimidir. Gece, insanların gafletidir. Herkes gafletteyken Müslüman uyanık olacak. Ferasetli ve basiretli olacak. Ağaç gibi yerde kökleşerek yerini sağlamlaştıracak, bu manada da isra edecektir. İsra, en aksa noktada olan hedefi yakın eder. Eğer isra olmazsa en yakın hedefler dahi en aksa nokta olur, en uzağa gider.
İsra, Müslümanların çok zor durumda oldukları bir zamanda gerçekleşmiştir. Müşrikler tarafından nerdeyse hayatın Müslümanlara haram edildiği, Müslümanların kuşatıldığı zamanda gerçekleşmiştir isra. Bu nedenle Allah(c.c) bu yolculukta özellikle iki mescidin “Haram” ve “Aksa” vasfına vurgu yapmıştır. Çünkü bu dönemde müşrikler, Müslümanları mahrum etmek ve Mekke`de hapsetmek istemişlerdir. Demek ki kuşatılmış olmak hak ve hukuktan mahrum olmak, Aksadaki hedeflerinin kuşatılmış olması onların hedeflerine doğru seyrini etkileyemez. İsra ile sirayet edici vasıflarıyla Müslümanlar, her türlü kuşatmayı ve mahrumiyeti aşarak en nihayet Aksadaki hedeflerine ulaşırlar.
Peygamberin(sav) katılmadığı seferlere “seriyye” adı verilir. Seriyye; sirayet ve isra ile aynı köktendir. Seriyyede Peygamberin sirayet edici ahlakı vardı. Peygamber(sav) İslam`ın sirayet edici yönünü biliyordu ki ashabını seriyyelere gönderirdi. Nitekim ashap bunu ispatlamıştır. Peygamberin(sav) vefatından sonra Onun olmadığı savaşlarda yani bu yönüyle seriyyelerde büyük zaferler elde etmişlerdir. El-Aksanın olduğu Kudüs`ü fethetmiş, İslam`ın istediği en zor en aksa hedeflere ulaşmışlardır.
İmkân içinde olsun, mahrumiyet içinde olsun Müslüman, Aksa hedeflerini unutmamalıdır. Aksa hedefler, onun ideali ve ülküsüdür. Aksa, Müslüman`a uzaklık ve imkânsızlık duygusu vermemelidir. İmkânlara aldanmadan, mahrumiyetlere bakmadan her Müslüman`ın “aksa hedefleri” mahfuz olmalıdır. Bu aksa hedeflere ulaşmada yol ikidir; İsra ve Sirayet. İsra fiilî; sirayet ise ruhi bir harekettir. İslam`da Cemaatler fiilen hareket ederek İsrayı; tarikatlar ise ruhaniyet sırrıyla etrafa sirayet etmeyi esas alır. Durumuna göre isteyen istediğini seçer. İsra gücünden, sirayet etme kabiliyetinden mahrum kaldıkları an Müslümanlar, aksa hedeflerden uzaklaşır. Harama düşerek her şeyden mahrum kalırlar. Hürmetlerini yitirirler.
Mahrumiyet veya imkân içinde Aksa hedeflere ulaşmak için İsra yapan, sirayet eden Müslümanlara selam olsun.