Bulaşıcılık, olumsuz bir anlam ifade ediyor. Genelde hastalık, enfeksiyon gibi harici ve zararlı durumların yayılması için “bulaşıcı” tabiri kullanılır.
Sirayet de yayılmacılığı ifade ediyor. Ancak sirayette faydalı, güzel ve doğal bir yayılma söz konusudur. Bu nedenle Hak Teâlâ “And olsun sirayet ettiği zaman geceye” (Fecr:6) buyurur.  

Kur`an`da bulaşıcı olana “Adve” denilmiştir. Adve adavetten gelir. Adavet düşmanca tavırdır.  Rızası hilafına ve olumsuz bir bulaşma durumudur. Bu nedenle Hak Teâlâ “Onların Allah'tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da bulaşmış olarak adavetle Allah'a sövmesinler…” (En`am:108) buyurmuştur. Ayette geçen “Adve” bulaşıcı olma durumudur. Burada Hak Teâlâ, Müslümanları bulaşıcı olmaktan sakındırmıştır. Gerçekten burada bir refleksle karşıdakine bulaşma durumu vardır. Ve bu da Müslümana yakışmaz çünkü bulaşma;
- Üzerine dökülen kirli bir şeyden dolayı kirlenmektir.

- İstenmeden zararlı veya kirli bir maddenin sürülmesidir.

- İstemeden bir işe sürüklenince “İşe bulaştı” denir.

- Sataşmaya, çatmaya bulaşma denir.

Bu manada İslam bulaşıcı olabilir mi? Haşa!

Çünkü İslam temizdir, kirli değil ki bulaşsın!

İslam sterildir, dezenfektedir. Enfeksiyon değil ki bulaşsın!

İslam nurdur, ışıktır; soğuk değil ki soğuk algınlığıyla bulaşsın.

İslam şifadır, ilaçtır; hastalık, virüs değil ki bulaşsın.

İslam selamdır; bela değil ki kimseye çatsın, bulaşsın.

İslam hayır ve berekettir, zararlı bir madde değil ki bulaşsın.

Hâsılı İslam bulaşmaz ama sirayet eder.

İslam bulaşmaz buna rağmen doğuda ve batıda Çin, Almanya, Fransa ve başkaları İslam`a karşı bir set örmeye çalışıyor. Haşa İslam`ın bulaşıcılığını önlemeye yönelik olarak “Almanya İslam`ı, Çin İslam`ı, Fransa İslam`ı” gibi saçma sapan çözümlerle kendilerince tedbirler almaya çalışıyorlar

İslam bulaşmaz, zaten kendisi de bunu kabul etmez ama İslam sirayet eder ve bunu da önlemenin imkânı yoktur.  Çünkü ağacın köklerinin yer altında serpilip güçlenmesine de “İsra-sirayet” adı verilmiştir. Bu nedenle fark ettirmeden ve kararlı bir şekilde bir arazın, bir vasfın başkasına bulaşmasına veya bulaştırılmasına da “sirayet” denilmiştir.

İsra; insanın bedenen hareket etmesi, sirayet ise ondaki bir vasfın başkalarına geçmesidir. İslam, hem İsra hem de sirayet vasfına sahiptir. Bir sebepten dolayı Müslüman İsra etmediğinde bu sefer ondaki vasıflar sirayet eder. İnsanlar bu vasıflardan etkilenerek hidayet bulur. Bu nedenle mahrum edilerek, hareketi kısıtlanarak Müslüman`ın aksa(uzak) hedeflerden alıkonulması mümkün değildir.

İsra, Müslümanların çok zor durumda oldukları bir zamanda gerçekleşmiştir. Demek ki kuşatılmış olmak,  Aksa`daki hedeflerinin kuşatılmış olması onların hedeflerine doğru seyrini etkileyemez. İsra ile sirayet edici vasıflarıyla Müslümanlar, her türlü kuşatmayı ve mahrumiyeti aşarak en nihayet Aksa`daki hedeflerine ulaşırlar.

Peygamberin(sav) katılmadığı seferlere “seriyye” adı verilir. Seriyye; sirayet ve İsra ile aynı köktendir. Seriyyede Peygamberin sirayet edici ahlakı vardı. Peygamber (sav) İslam`ın sirayet edici yönünü biliyordu ki ashabını seriyyelere gönderirdi. Nitekim ashap bunu ispatlamıştır. Seriyyelerde büyük zaferler elde etmişlerdir. El-Aksanın olduğu Kudüs`ü fethetmiştir.

İşte bunlar İslam`ın kendilerine bulaşmasını önlemek adına kendilerince bazı tedbirler alıyor. İslam`ı kendilerine izafe ediyorlar. Çin İslam`ı, Alman İslam`ı, Amerikan İslam`ı…  diyorlar ama bunlar boş şeylerdir. Çünkü İslam tamlanan olmaz tamlayan ve tamamlayan olur.
…Ve sonuçta Çin İslam`ı olmaz İslam`ın Çini olur.

Alman İslam`ı olmaz İslam`ın Almanya`sı olur.