Farklı cenahlardan bazı zevat İslam`ın akıl dini olmadığını, imanın, aklı atıl bıraktığını iddia ediyor. Dindar bazı zevat da dinin akıl mantık işi olmadığını söylerken felsefeci zevat ise dinin aklı devre dışında bıraktığını öne sürüyor.
Akıl, soyut veya somut bir şeyin ucunun makul, uyumlu, tutarlı, faydalı, estetik bir noktaya bağlanmasını sağlayan mekanizmadır. Bir suçtan dolayı yakalanan kimseye makul denir. Çünkü akıl kuşatmak ve kavramak ister. Yakalamak ister. Bu nedenle akıl tutar. Aklında tut derler. Akıl yakalar.
Nitekim mantıkta ve felsefede tutarlılık ilkesi vardır. Bu da bir düşüncenin bir önermenin insicamlı uyumlu olmasını ifade ediyor. Sicim de ip ve lif demektir. Notaların güzel bir nağme oluşturacak şekilde bir araya gelmesi demektir.
Bu nedenle akılda en önemli vasıf tutarlılık ve bağlantıdır. Bir sorunun cevabı zor olduğunda “İpucu ver” deniliyor mesela. Yani ipin ucunu ver de noktasına varalım demek isteniyor.
Bu nedenle Akıl ipin ucunu bağlama işidir. Örgüde çilenin ipi bağlantı noktalarıyla birleştiği zaman örgü ve dokuma ortaya çıkar. Aksi takdirde çilenin ipi düğümlenir karışır o ipten ne örgü olur ne dokuma.
Makul, tutukluluk demektir. Demek ki akılda tutarlılık olduğu gibi tutukluluk da vardır. Çünkü akıl, bir şeyi anlayıp kavraması için tutarlı olmasını, tutacak bir yerinin olmasını ister. Tutulan şey, tutarlı olan şey de neticede tutukludur. Demek ki aklın kendisi de sınırlandırır. Çünkü kavramak için tutması kuşatması gerekiyor. Yoksa tutmazsa tutarlı olmaz. Tutarlı olmazsa atar.
İnancın aklı sınırlandırdığından şikâyet edenler aklın kendisinin de tutarlılık noktasında kendi kendini sınırlandırdığını görmeleri gerekir.
Bu nedenle İslam hekimleri, İslam`ın bazı hükümlerini “akıl dışı” değil aklın ermediği diye ifade etmişlerdir.
Aklın kendisi makulü esas alır. Bu da aklı sınırlandırır. İman, insana özgüven verir ve inancı onu kendine getirir. Yoksa daraltmayı ve büzmeyi ifade etmez iman.
Hz. İbrahim: “Rabbim, ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster.” demişti. Allah “İnanmıyor musun?” buyurdu. Hz. İbrahim de: “Evet inanıyorum Fakat kalbimin tatmin olması için.” dedi(Bakara:260) ayette açıkça görüldüğü gibi iman akletmeye, aklı öne sürmeye engel değildir. Burada Hz. İbrahim aklederek bağlantıyı görerek tatmin olmak istiyor. İman şüpheyi kabul etmez ama merakı kabul eder.
İlim şüpheden doğmasın, meraktan doğsun. Çünkü kâinatta şüpheye yer yoktur. Ama merak etmek gerekir.
“Öyleyse kuşlardan dört tane tut, sonra onları kendine alıştır her dağın üzerine onlardan bir parça koy, sonra da onları çağır…” (Bakara:260) İslam aklı da bir tatmin ve üretim aracı olarak görüyor. Ama aklın ermediği şeyler vardır. Çünkü akıl tutarlılığı arıyor ama her şeyi de tutamıyor. Hz. İbrahim ancak tuttuğu dört kuşta tutarlılığı yakaladı. O dört kuşta tutarlılık oldu ya gerisi…
“ …Ve Allah`ın, Aziz ve Hakîm olduğunu bil!” (Bakara:260)