Filistin tarihinde en keskin ve tehlikeli virajlardan biri sayılan Oslo İlkeler Anlaşması`nın imzalanmasının üzerinden yirmi yıl geçmesi nedeniyle Kahire’deki Amerika Üniversitesi “Eleştirel Bir Yaklaşımla Oslo Anlaşması 1993-2013 “ adıyla İngilizce bir kitap yayınladı. Kitabı Filistinli gazeteci Muhammed El-Muğir ile Norveçli diplomat Petter Bauck hazırlarken, dünyanın değişik yerlerinden çalışmaya katılan otuz kadar araştırmacı yazar da yazı, görüş ve araştırmalarıyla katkıda bulundular. Yazarlar, Oslo İlkeler Anlaşması`nın siyaset, ekonomi, hukuk, kültür, toplum, sağlık ve basın gibi hayatın önemli alanlarındaki etkisini irdeliyorlar.

Kitabın hazırlanmasına birçok siyasi, parlamenter ve uluslararası hukukçunun iştirak etmesi kitabın değerini ve önemini daha da artırıyor. Amerika’nın ünlü düşünürü Noam Chomsky, Birleşmiş Milletlerin işgal altındaki Filistin topraklarındaki raportörü Richard Falk, İzlanda Dışişleri Bakanı Oscar Skarpoensen ve Güney Afrikalı aktivist ve insan hakları savunucusu Desmond Tutu’nun görüş ve düşünceleriyle iştirak etmesi kitaba ayrı bir ağırlık kazandırıyor.

“Tarihi ve kanuni bir perspektifle yirmi yıl sonra Oslo” başlığı altında değerlendirmelerde bulunan Richard Falk “1993 yılında geniş bir kesim tarafından görkemli bir şekilde kutlanan ve tarihi büyük bir olay ve kazanım olarak lanse edilen Oslo şu anda Filistin mücadelesinin geleceğini belirlemedeki sürecin önünde büyük bir duvar, engeldir. Bunun gadra dönüşmeyeceğini nasıl açıklayabiliriz? Bu anlaşma Filistin tarafını bu şekilde olumsuz etkilerken, İsrail’e bölgesel taleplerini genişletmesinde zaman kazandırmıştır. Pratikte yakın gelecekte Filistin`in hak ve hukukunun hayat bulma ihtimalini de tamamıyla ortadan kaldırmıştır. (...) Peki, bu tecrübeden ne anlamamız ve öğrenmemiz gerekir?”

Hollanda parlamentosu üyesi Harry van Bommel, Oslo’nun ardından Avrupa Birliği’nin işgal rejimi İsrail ile sürdürdüğü ilişkiyi ele alarak, Avrupa Birliğinden İsrail’le sürdürdüğü iflas eden politikasını, Oslo İlkeler Anlaşması`nın başarısızlığa uğramasından ve bölgedeki barışın önünde önemli bir engel teşkil eden yerleşkelerin çoğalmasından sonra gözden geçirmesini istedi.

Kitaba katkı bulunanlardan biri de İsveçli kadın yazar Lotta Schullerqvist`tir. Schullerqvist yazısında Filistin kadınının direnişe katkısını, mücadele içindeki yerini ve konumunu, örnek olarak da Gazze ve El-Halil’de çektiği sıkıntıları ele alıyor ve Oslo’dan sonra yirmi yıl içinde Filistinli kadının çektiği sıkıntıların ne kadar arttığını gözler önüne seriyor.

Norveçli yazar Are Hovdenakise Hamas’a uygulanan ambargonun ve cezanın başarısızlıkla sonuçlandığına dikkat çekerek, Hamas’ın yer almadığı bir çözümün ve girişimin başarı şansının olmadığını ve muhtemel çözümlerin de önünü tıkayacağını söylüyor. Ünlü Amerikalı yazar John V. Whitbeck Oslo Anlaşmasının Filistinlileri bölmeye yaradığını ifade ediyor.

Evet, Filistinlilerin siyasi ve coğrafi olarak bölünmesine Oslo neden oldu. Çünkü o zaman anlaşma gizliydi ve içinde ne barındırdığı bilinmiyordu. Ayrıca bu anlaşma ne içerde ne de dışarıda Filistinlilerin onayına sunulmuştu. Fetih’in ele geçirdiği FKÖ anlaşmayı imzalarken, felaket boyunda sürprizle karşılaşan diğer hareketler imzalamadı.

Bugün Oslo’ya Batılıların gözüyle bakıyor, sırlarını onların verdiği bilgiyle okuyoruz. Uğursuzluğunu yaşadığımız bu anlaşmanın kötü ürünlerini topluyor ve anlaşmadan önceki hayatımızdan daha kötü bir durum yaşıyoruz. Kuşatma, yıkım, Yahudileştirme, Yahudi yerleşkelerinin inşaatı, tutuklamalar, savaşlar hâlâ bu anlaşma sayesinde sürüyor. Hatta işgalci bunu bahane ederek politikasını genişletiyor. Geçen yirmi yıl içinde işgal hükümetleri ve onları destekleyen fanatik Yahudi cemaat ve grupları anlaşmanın kâğıt üzerinde kalması için epey uğraştılar. Anlaşmaya göre işgal altındaki Filistin topraklarının bir kısmından geri çekmeyi taahhüt eden işgal rejimi bu hükümetler döneminde hep Filistin tarafını oyaladı. Güvercin hükümet olarak adlandırılan Ehud Olmert’in kurduğu hükümet bile 1999 yılında anlaşmanın dondurulduğunu duyurdu. Bunun üzerine işgal tarafı sözde barış sürecini sabote eden tarafın Filistinliler olduğunu göstermek ve sürecin tıkanmasından Filistinlileri sorumlu tutmak için 2000 yılında Camd David Konferansı girişimini başlattı.

Bu, bütün Filistin topraklarında geniş halk kitleleri arasında büyük bir öfkeye neden oldu ve Aksa İntifadası olarak tarihe geçen ikinci Filistin intifadasının başlamasına neden oldu. Bu intifada, Mecsidi Aksa’yı kirletmek isteyen işgal rejiminin o dönemdeki başbakanı Ariel Şaron’a tepki olduğu kadar, Filistinli mültecilerin dönüş hakkı, Kudüs, sular, sınırlar, yerleşkelerin durdurulması, işgalin sona erdirilmesi gibi Filistin halkının hak ve hukukundan taviz veren sözde barış anlaşmasına karşı da bir tepkiydi.

Bundan sonra ne oldu peki. Görüşmelerin tatlı hislerine kapılan Filistin tarafı tavizleri altın tabakla sundu. Bunu yaparken hiçbir zaman Oslo İlkeler Anlaşması`nın temeline bakmadı ve bunu hiç önemsemedi. Bunun neticesinde yerleşkelerin sayısı artıkça arttı ve Batı Yaka’da Yahudileştirme yayıldı. Geçmişten dersler çıkarılmadı. Bugün Filistin tarafı işgal edilmiş Filistin topraklarının sadece %20’sini razı oldu ve bunun için görüşmeler yapıyor. İyi yapmadık/yapmadılar. Kahire, Şarm Eş-Şeyh, Taba, Amman, Washington ve Paris’te görüşmelere katıldık. Yol Haritası, Annapolis, Arap Girişimi gibi birçok çalışmaya ve görüşmeye katıldık. Açık ve gizli birçok müzakereye iştirak ettik ve Kerry’nin eliyle sözde bir barışa vardık. Ancak bütün bunlar Filistin halkına bir şey kazandırmadı, bunun olumlu semeresini alamadı. Bunlar zaman kaybından ve oyalamadan başka bir şey değildir. Bunlar, Netanyahu’nun müzakerelerde pazarlık için masaya koyduğu kartlardan başka bir şey değildir.

Dr. Eymen Ebu Nahiye / filistinhaber