İşgal altındaki Batı Şeria'daki Nablus şehrinin güneyinde bulunan "Kabalan" kasabasının bir evladı  olan "Azzam Hüsnü El-Akra" (Ebu Abdullah) ismini başta yeni nesil olmak üzere pek çok Filistinli hiç duymamıştı.

İşgal kuvvetleri tarafından geçen Salı günü Lübnan'ın başkenti Beyrut'un güney mahallesinde gerçekleştirilen suikastta HAMAS Siyasi Bürosu Başkan Yardımcısı Şeyh Salih El Aruri ve diğer altı kişi hedef alınmıştı.

El-Akra da onların arasındaydı ve onun HAMAS'ın yurtdışındaki askeri kanadı Şehid İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın en önde gelen liderlerinden biri olduğunu siyonistler iyi biliyordu.

Adının şehitler kervanına yazılmasıyla birlikte Akra'nın direnişi ve cihadıyla ilgili bilgiler de birer birer ortaya çıkmaya başladı ve Filistinliler, cihat ve direniş çalışmaları yaklaşık 35 yıla yayılan benzersiz bir şahsiyetle karşı karşıya olduklarını anladılar.

Akra, 1987'de ilk Filistin İntifadası'nın baş göstermesiyle birlikte gençliğinden beri zamanını işgalci siyonist düşmanla savaşarak geçirdi.

Sürgün edilen en gençlerden biri olan Akra, Lübnan'ın güneyindeki Mercu'z-Zuhr'a tehcir edildikten sonra HAMAS hareketinin askeri kanadı Şehid İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın liderliğine kadar ulaştı.

Azzam Hüsnü El-Akra, 1969 yılının son günlerinde dünyaya gelmişti.  Suikasta uğramadan sadece birkaç gün önce 54 yaşına girmişti. Akra, çocukluğunda tarımla uğraşan babasının yanında çalışmış, temel eğitimini köyündeki okullarından almıştı.

Akra, kıyamın tüm faaliyetlerine katılmış, köyüne saldıran işgalci kuvvetlere taş atanların ve karşı koyanların en ön saflarında yer almadan çatışmadan ayrılmıyordu.

Özellikle 14 Aralık 1987'de, intifadanın baş göstermesinden sadece beş gün sonra kurulduğu ilan edilen HAMAS hareketine hızla bağlanarak adını duyurdu.

Köyünde ve çevresinde yerel liderlerden biriydi. O ve bir grup arkadaşı, çevredeki kasaba ve köyleri dolaşarak hareketin direniş ideolojisini yaydı ve sadık kişileri direnişe katılmaya çağırdı.

İşgal, Azzam'ın tehlikesini sezmişti. 1989'un başlarında onu esir alana kadar defalarca takip etti ve onu idari gözetime tabi tuttu. 9 ay işgal zindanlarında kaldı. Ancak bu esaret, onun direniş azmini daha da kuvvetlendirmişti. Nitekim zindanda direniş hareketinin önde gelen liderleri ve kadrolarından oluşan elit bir grupla tanışmıştı ve özgürlüğüne kavuşur kavuşmaz daha büyük bir kararlılıkla davasına hizmet etmeyi sürdü.

Çevresindekiler üzerinde daha büyük bir etki oluşturuyordu artık. Bu yüzden işgal, ona yine zulmederek onu sınır dışı etti.

Mercu'z-Zuhr sürgünü

Şehidin hayatındaki en dikkat çekici gelişme 1992 yılının başlarından yaşandı. Bu zulüm döneminin ardından işgal, halk üzerindeki büyük etkisi nedeniyle onu yeniden esir aldıktan sonra Lübnan'ın güneyindeki Mercu'z-Zuhr'a tehcir ettirdi. Bu tehcirle birlikte Akra, kendisiyle birlikte tehcir edilen HAMAS ve İslami Cihad hareketinin yüzlerce lideri arasında yer aldı.

Azzam El-Akra ismi, çok nadir duyuluyordu ancak işgal, onun oluşturduğu tehlikenin tamamen farkındaydı ve onu hiçbir zaman unutmuyordu. Çeşitli yollardan kendisine ulaşmaya çalışıyor ama sonuç alamıyor; bu başarısızlığını örtmek içinde ailesine baskı yapıyordu.

İşgalin iletişim ağına sızan hücrenin sorumlusuydu

Son iki yılda, işgalin şehit Azzam El-Akra'ya yönelik zulmü, özellikle işgalin onu siyonist iletişim ağı "Celcom"a sızmayı planlayan bir hücrenin sorumlusu olmakla suçladığı Ekim 2022'den bu yana yoğunlaşmıştı.

O dönemde siyonist istihbarat servisi “Şin Bet”, 1948 İşgal Edilmiş Filistin Toprakları'ndan bir elektronik programlama mühendisinin liderliğindeki bir “siber hücreyi” ortaya çıkardığını iddia etmişti. İşgale göre bu hücre sayesinde HAMAS, siyonist iletişim ağlarından birinden tehlikeli güvenlik bilgileri ele geçirmeyi başarmıştı. Yine işgale göre bu "siber hücre", Türkiye'de faaliyet gösteriyordu ve Şeyh Salih El Aruri ve El Akra'nın bizzat denetimi altındaydı.

Kassam Tugayları'nın 7 Ekim'de başlattığı Aksa Tufanı harekâtı sonrası işgal rejimi yine Akra'nın ailesine yönelik baskılarına devam etti. İşgal, Akra ailesinin evine düzenlediği baskında Akra'nın kardeşi Hüsam ile birlikte bazı aile fertlerini alıkoydu ve şehit Akra ile temas kurmamaları konusunda tehdit etti.

Daha sonraları serbest kalan Hüsam, Akra'nın şehadetinin ardından Kuds Press Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada, herkes gibi kendilerinin de kardeşinin şehadetini televizyonlardan öğrendiklerini söyledi.

Hüsam, şehit kardeşi için şunları ifade ediyordu:

"Medyadan öğrendik çünkü zaten kendisiyle iletişimimiz tamamen kopmuştu ve bu durum, bize bir zarar gelmesin diye verdiği bir vasiyetti. Kaybına çok üzüldüğümüz doğrudur.  Ancak ömrünün 35 yıldan fazlasını cihat ve direnişle geçirmiş bir adam için bu onurlu bir sondur ve biz onunla ve onun mücadelesiyle gurur duyuyoruz.”

Bugün onun tertemiz ruhu Azmi ağabeyimin, babamın, annemin ve Filistin için pak kanlarını cömertçe veren halkımızın ruhuyla buluştu. Şüphesiz ki ülkemiz işgalcilerin pisliğinden kurtuluncaya kadar bu davayı sürdürecek kişiler olacaktır."