Ömer Yazgil / Ramazan Zeren

HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanlığı 4'üncü Olağan Kongresi, Genel Başkan Zekeriya Yapıcıoğlu'nun katılımıyla gerçekleşti. Yenişehir Sezai Karakoç Kültür ve Kongre Merkezinde gerçekleşen kongrede konuşan Yapıcıoğlu, Diyarbakır'ın İslam orduları tarafından fethedilişinin yıl dönümünde, yine bir 27 Mayıs günü, 2012 tarihinde Diyarbakır'da İstasyon Meydanı'nda Mustazaflar Hareketini ilan ettiklerini hatırlattı. Yapıcıoğlu, "Siyasi bir hareket olarak yola çıktığımızı ve kısa bir süre içerisinde partimizi kurup siyasi hedeflerimize doğru yol almak, halkımıza, milletimize siyaset yoluyla hizmet etmeye başlamak üzere bir duyuruda bulunmuştuk, ahdetmiştik ve bismillah deyip yola çıkmıştık. Yani HÜDA PAR'ı kuruşumuzun üzerinden 11 yıl geçti. 12'nci yılımızın ilk gününde, burada yine Diyarbakırlı kardeşlerimizle bir aradayız. Bu kongremizin, 4'üncü Olağan Kongremizin Diyarbakır'ımıza, partimize, bütün milletimize hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum." dedi.

SİYONİZM LEHİNE SAVAŞAN ÇİFTE VATANDAŞLAR

Son dönemde özellikle sosyal medyada, işgal edilmiş Filistin topraklarında siyonizmin lehine savaşan farklı farklı ülkelerden gitmiş çifte vatandaşların durumu ile ilgili bazı paylaşımların olduğunu hatırlatan Yapıcıoğlu, o kişilerin, işgal altındaki topraklara gidip siyonizm lehine orada savaşa katıldıklarına dikkat çekti. Türkiye'de bu durumda kaç kişinin olduğuna dair ellerinde bir veri olmadığını söyleyen Yapıcıoğlu, "Ama emin olun o durumda belki diğer ülkelerdeki çifte vatandaşların sayısından çok daha fazla sayıda çifte vatandaş burada var. Buradan o topraklara gidip orada acılarını paylaştığımız, onlara yardımlar göndermeye çalıştığımız ve zaferleri için dua ettiğimiz kardeşlerimize karşı vahşice savaşıyorlar." dedi.

"SOYKIRIMA KARIŞAN ÇİFTE VATANDAŞLARIN MAL VARLIKLARI AİLE FONUNA AKTARILSIN"

Hem işgal rejiminin hem de Türkiye'nin vatandaşlığını taşıyan çifte vatandaşlar hakkında bir kanun teklifi hazırladıklarını açıklayan Yapıcıoğlu, bu durumdaki kişiler için şu çağrılarda bulundu: "Türkiye'de yabancı bir ülke lehine asker toplamak ve yabancı bir ülke lehine asker olarak yazılmak bir suç. Bu tarif edilmiş. Eğer çifte vatandaşlar yani aynı zamanda Türkiye'nin vatandaşı olup gidip başka bir ülkede savaşanlar eğer savaş suçlarına bulaşmışsa, eğer soykırım ve insanlığa karşı suç işlemişlerse onlarla ilgili bazı kanuni düzenlemeler yapalım. Ne yapalım? Birincisi, onların vatandaşlığını iptal edelim, onları vatandaşlıktan çıkaralım. Eğer o soykırım suçu işleyen orduya yazılmışsa onları vatandaşlıktan çıkaralım. Bir şey daha yapalım. Bunun için onun o suçlarının cezasını hesabını vermek üzere çağrıldığında gelmiyorsa Türkiye'deki bütün mal varlığına el koyalım. Bu mal varlığını da oluşturulan yeni aile fonuna aktaralım. Bir şey daha yapalım. Soykırım suçu işlemenin cezası Türkiye'de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır. Bu suça karıştığı tespit edilenlere o muameleyi yapalım, memlekete geldiklerinde, ayak basar basmaz onları derhal derdest edip mahkeme huzuruna çıkaralım ve kanunlardaki mevcut en ağır ceza zaten öngörülüyor mutlaka bunları yargılayıp hak edenlere bu cezayı verelim. İnşallah önümüzdeki hafta içerisinde bu kanun teklifini Meclis Başkanlığına sunacağız."

"GÜVENLİK KONSEYİ'NİN DÜNYAYA BARIŞ, ADALET VE HUZUR GETİRMEYECEĞİNİ HERKES GÖRDÜ"

Dünyadaki mevcut küresel sistemin sürdürülemez olduğunu, Aksa Tufanı operasyonunun bir kez daha ortaya koyduğunu vurgulayan Yapıcıoğlu, "Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyi denen, adaletten fersah fersah uzak, tek bir üyenin vetosuyla oradan karar çıkarma imkanının bulunmadığı bir sistemin dünyaya barış, adalet ve huzur getirmeyeceğini herkes gördü, Aksa Tufanı bunu da bize gösterdi." diye ekledi.

"YENİ BİR DÜZEN YENİ BİR SİSTEM KURMAK İÇİN YOLUN BAŞINDAYIZ"

Yapıcıoğlu, şöyle devam etti: "İnşallah şimdi yeni bir düzen, yeni bir sistem kurmak için yolun başındayız. Mevcudun yürümeyeceği anlaşıldıktan sonra onun yerine yeni bir şeyler koyma ihtiyacı artık kendisini ciddi bir şekilde hissettirmiştir ve her gün daha fazla sayıda insan bunu hissediyor. Peki bu sistemi kim kuracak? Yani 2 milyarlık İslam alemi içerisinde, bu kadar güç, bu kadar servet, bu kadar insan potansiyeli var iken biz hâlâ dünyanın çok kutuplu olması nedeniyle yeni bir dönemin başlamış olması nedeniyle başka bir işgalciden, başka bir müstekbirden, başka bir zalimden mi medet umacağız? Yoksa bu zulmün sona ermesi için biz kendimiz olup, kendimize dönüp, özümüze, fıtratımıza dönüş yapıp önce kurtulacağız sonra kurtuluş ümidi, kurtarıcı bekleyen insanların da kurtuluş umudu mu olacağız? İşte mesele budur. Müstekbirlerle mücadele etmenin şartlarını oluşturmak için kafamızı, bedenimizi, zihnimizi yormamız gerekiyor. Bütün imkanlarımızı beşerî, maddi, manevi, teknolojik, askeri bütün imkanlarımızı bunun için seferber etmemiz gerekiyor. Müstekbirlerle mücadele etmenin şartlarını oluşturmak için mutlaka el birliği, mutlaka güç birliği yapmak gerekiyor. Müstekbirlerle mücadele etmenin şartlarını oluşturacağız, mücadele edenlere her türlü desteği vermeye devam edeceğiz. Ayağa kalktık, kıyamdayız, zulme razı olmayacağız ve Allah'ın izniyle kökünü kazıyacağız. Ama sözle değil, sloganla değil, ceht ve gayretle, ihlas ve uhuvvetle, sabır ve metanetle, ilim, irfan, iman ve hikmetle."

"KOPAN TUFAN, AKSA'NIN HÜRRİYETİNİ YANINDA GETİRECEKTİR"

Gazze'deki direnişin önemli isimlerinden birinin sözlerini aktaran Yapıcıoğlu, "Şimdiye kadar 4 savaş gerçekleşti, bunların hiçbirisi öylesine olmuş ve bitmiş savaşlar değil. Bunların her birisinin elbette sonuçları oldu. Şimdiye kadar ki mücadeleler direnişi ayakta tutma mücadelesiydi. Ama Allah'ın izniyle Aksa Tufanı, büyük özgürleştirme, büyük tahrir hareketidir. Aksa hürriyetine kavuşuncaya kadar bu tufan esmeye devam edecektir inşallah. Eğer terazinin bir kefesinde Aksa'nın hürriyetine kavuşması varsa diğer kefesinde on binlerce şehit çok değildir, diyordu. Allah'ın izniyle bu tutuşan ateş, bu kopan tufan, Aksa'nın hürriyetini yanında getirecektir. Gerçekten 106 yıldır orada süren işgal ve Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa'nın esaretinin sona ermesi için on binlerce şehit, belki yüz binlerce şehit verilecek." Yapıcıoğlu, "Yine bir başka isim söyle demişti: Dedelerimiz, babalarımız ve bizler 75 yıldır mücadele ediyoruz, 75 yıldır bedel ödüyoruz. Şimdiye kadar taksit taksit ödedik bu bedelleri, borcumuz bir türlü bitmedi. Ne ise bunun bedeli toptan, bir seferde ödemeye hazırız ve biz bu yola baş koyduk inşallah. Ne ise o bedel, biz o bedeli ödeyeceğiz ve o ödediğimiz bedelle Aksa'yı hürriyetine kavuşturacağız, diyordu kardeşimiz. Rabbim güç ve imkanlarını arttırsın inşallah." ifadelerini kullandı.

"BEDEL NEYSE İSLAM ÜMMETİ ARASINDA PAY ETMELİ"

Mescid-i Aksa'nın sadece Filistinlilerin değil tüm Müslümanların ilk kıblesi olduğunu hatırlatan Yapıcıoğlu, "Dolayısıyla Kudüs, O'nun bize bıraktığı bir emanettir. Evet, Kudüs'ten, etrafı bereketli kılınan Mescid-i Aksa'dan övgüyle bahseden Kur'an-ı Kerim bizim de kitabımızdır, biz de o kitaba iman ettik, evet Mescid-i Aksa bizim de ilk kıblemizdir' diyorsak -ki diyoruz- o zaman kim bunu söylüyorsa oranın hürriyetine kavuşması için gereken bedel neyse İslam ümmeti arasında pay etmeli ve herkes payına düşen bedele katkı sunmalıdır." şeklinde konuştu. Yapıcıoğlu, "Biz sonuna kadar Mescid-i Aksa'ya Kudüs'e sahip çıkacağız. Biz sonuna kadar zalimlere karşı en gür seda ile sesimizi yükselteceğiz. Rabbim ikram etsin, ihsan eylesin, o fırsatı sunsun, güç ve kuvvet versin inşallah fiilen de harekete geçeceğiz, ne yapmamız gerekiyorsa yapacağız." ifadeleriyle vurguladı. Siyonizmin, bölge barışının önündeki en büyük engel ve dünyanın barışına da en büyük tehdit olduğuna dikkat çeken Yapıcıoğlu, bu tehlikenin bertaraf edilmesi için her şeyi yapacaklarını kaydetti.

"ASGARİ ÜCRETİN TANIMINI DEĞİŞTİRELİM VE İŞÇİNİN AİLESİNİ DE BU TANIMA DAHİL EDELİM"

Konuşmasının devamında asgari ücrete değinen Yapıcıoğlu, farklı mecralarda konuşulan zammın yüzde 50 veya biraz üzerinde olduğunu aktardı. Asgari ücretin net tutarının yanı sıra asgari ücret tanımının da önemli olduğunu ifade eden Yapıcıoğlu, "Asgari ücretle çalışan insanların önemli bir kısmı bir aile geçindirmekle yükümlüdür. Asgari ücretin tanımında işçinin ailesi yoktur. Mevcut resmi tanıma göre asgari ücret sadece işçinin beslenme, barınma, giyim, ulaşım, sağlık, eğitim, Kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden karşılamaya yetecek ücrettir. Bu tanım doğru bir tanım değil. İşçinin ailesi ne yiyecek ne içecek? Dolayısıyla gelin temelde bu işe bir çözüm arayalım. Önce asgari ücretin tanımını değiştirelim ve işçinin ailesini de bu tanıma dahil edelim." çağrısında bulundu. Yapıcıoğlu, "Sadece bir kişinin yapılan hesaplamalara göre kendini kasmadan, sıkmadan rahat bir şekilde dengeli beslenme ve uygun giyinme için bir ayda harcaması gereken para Kasım 2023 fiyatlarıyla 18 bin 239 lira. Sadece bir kişi, aile yok bunun içinde. Peki, böyleyken işçinin ailesini tanıma dahil etme konusunda herhangi bir adım yok. Şimdi gelinen durumda tek başına işçiye bile yetmeyecek bir ücretin teklif edilmesi doğru bir şey değildir." şeklinde konuştu. (İLKHA)