Mevlana (rh. a), bela- rahmet ikilisini bir neden- sonuç ilişkisiyle, dileyenine şu hisseli hikâyeyle anlatır:
“ Nohut, tencerede ateşin hararetinden etkilendi mi yukarı doğru sıçrar. Tencere, kaynadıkça nohut üste doğru fırlar, yüzlerce taşkınlık sergiler ve:
— Neden, beni ateşe attın/kaynatıyorsun?
Mademki beni satın aldın, niçin bu hal(eziyet)e uğratıyorsun? Der.
Nohudu pişiren aşçı ise ona kepçeyle vurup:
—Yok, (şikâyet etme, sızlanma!)
Güzelce kayna(olgunlaş), sakın tencereden çıkmaya kalkışma! Seni sevmediğim, senden hoşlanmadığım için kaynatmıyorum ki… Bir zevk( tat, güzellik), çeşniye sahip ol da gıda haline gel, yen, cana karış( vitamin ol!) diye kaynatıyorum. Bu imtihan( pişirilme), seni horlamak ( Zavallı konuma düşürmek, yoksunluğa uğratmak…) için değil! (Sen) bostanda/tarlada (ekildin), sulandın, yeşerdin, ter ü taze bir hale geldin ya… İşte o (ekilme), su içme… Bu ateşe(bela/musibet) düşmen içindi.” Der. Allah(c.c)’ın rahmeti, (bil ki) kahrını aşmış, gazabından kat kat fazladır ve ezeli/ebedidir. Bu sebeple bir kulunu belalara uğratması,
rahmeti o kula ihsan etmesi içindir.
…
O halde bilelim ve hisse alalım ki…
Bela, bir imtihan…
Âşık, belaya aday
Aşk, sabra müptela…
Sabrı olmayanın Firdevs’i olmaz.
...
MAKALENİN TÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!