7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı Harekatından sonra siyonist rejimin bebek, çocuk, kadın demeden işlediği katliamlara destek veren şirketlerin ürünleri boykot edilmeye başlandı.
Van İl Müftüsü Mehmet Sırrı Şık, dalga dalga büyüyen bu boykot eyleminin hayatın her alanına yayılması ve süreklilik kazanması gerektiğini söyledi.
İşgalcilere ait şirketler ile sivil katliamına destek veren firmaların ürün ve hizmetleri Türkiye başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında boykot ediliyor.
Boykot çağrılarına destek veren birçok kişi, siyonist menşeli markaları sosyal medya üzerinden paylaşarak farkındalık yaratıyor.
Türkiye’de de siyonistlerin Gazze’ye yönelik saldırılarını kınayan birçok belediye, iştirak ve marketlerinde siyonist menşeli ürünlerin satışını yasakladı.
Konuya ilişkin konuşan Müftü Şık, yapılan zulümlerin ve zalimlerin unutulmamasını istedi.
Şık, "Her bir amelin, her bir davranışın bir coşkulu dönemi vardır. Böyle galeyana geliyorsunuz, şiddetleniyorsunuz, imani duygular coşuyor. Her bir coşkunun da bir fetret dönemi vardır. Rutin halimize tabiri caizse inmiş oluyoruz. Buna şöyle de diyebiliriz, insanın olağan hali bir de olağanüstü hâli var. Şimdi önemli olan olağanüstü hâller mi yoksa olağanüstü hal mi? Hadisi şerifte önemli olan insanın olağan halidir diyor. Olağan hal eğer İslam’a, İslami hassasiyete ve sünnete uyarsa o zaman kurtuluş orada. Dolayısıyla en büyük darbeyi tabiri caizse biz rahat dönemlerimizde ya da olağan hallerimizde alıyoruz. Olağanüstü hallerde yani şu anda belki söylense herkes cihada çıkar, herkes malını ortaya koyar, canını ortaya koyar. Ama şu andaki halimiz maalesef olağanüstü halimizdir. Dolayısıyla yarın bir gün inşallah barış ortaya çıktığında ya da bir şekilde zalimler bu işin artık kendi aleyhlerine dönmeye başladığını gördükleri anda bu işi muhtemelen soğumaya bırakacaklar. İşte onlar soğumaya bıraktığı zaman bizim de iman alevimiz soğursa şayet, işte asıl tehlike budur." dedi.
"Olağan hallerinde üzerine düşeni yapamayanlar olağanüstü hallerde üzerine düşeni yapamazlar"
Müslümanların rahat dönemde, sıkıntılı dönemlerden daha çok çalışması gerektiğine vurgu yapan Şık, "Normal halimizde bazı prensipler edinmemiz gerekiyor. Her halükarda zulme meyletmeme, her halükarda zalimi ve mazlumu unutturmama gibi hasretlere bizim ihtiyacımız var. Sürekli olarak bir hazırlık içerisinde olmak lazım. Hangi konularda hazırlık? Mesela en büyük sıkıntımız, kültürel olarak hazırlık içerisinde olmamız lazım. Öyle bir kültüre sahip olmak lazımdır ki bence etkilenen değil, etkileyen olmamız gerekiyor. Kültürüyle, müziğiyle, söylemleriyle, tarzıyla, her şeyiyle. Ondan sonra askeri noktada hazır olmamız gerekiyor. Peygamberimizin mesela o barış sürecini hatırlayalım. 10 yıllık barış döneminde Müslümanlar ciddi şekilde toparlanmışlar, daveti geliştirmişler, inşaatı geliştirmişler. Yani onu fırsat olarak değerlendirmişler. Biz ise rahat zamanlarımızda onu fırsata çevireceğimize tam tersi bir noktada hareket ediyoruz. Yine boykotu unutuyoruz. Yine o duygularımızı maalesef bastırmış oluyoruz. Daha fazla nefsani duygularımız ön plana çıkıyor, menfaat ilişkilerimiz ön plana çıkıyor. Zalimin yaptığı ve yaptıklarını ya da yapabileceklerini maalesef görmezden geliyoruz. Olağan hallerinde üzerine düşeni yapamayanlar olağanüstü hallerde üzerine düşeni yapamazlar. Aciz kalırlar. Onun için asıl olan o doğal hayatımızın, rutin hâlimizin gerçekten İslami hassasiyete uyumlu olması." ifadelerini kullandı.
"Boykotun ısrarlı bir şekilde devam ettirilmesi gerekiyor"
İşgal rejiminin soykırımıyla birlikte tekrar başlayan boykotun sürekli hale getirilmesi gerektiğine değinen Şık, "Elbette ki boykotun ısrarlı bir şekilde devam ettirilmesi gerekiyor. Çünkü zalimin, fasıkın, günah işlerken, zulüm işlerken ki istikrarını biz ıslah çalışmalarında ya da karşı mücadelede aynı ısrarı, aynı istikrarı eğer sürdüremezsek sünnetullah gereği başarılı olma şansımız yok. Çünkü benim şahsen Kur’an-ı Kerim’den anladığım bir şey var; İfsat, her türlü yozlaşmanın ve zulmün adı. Islah ise her türlü onarım, her türlü güzel gidişatın adıdır. Kur’an’ın vermiş olduğu mesaj şudur; Eğer ifsat çalışmaları kadar ıslah çalışmaları da olmazsa bir dünyada, bu dünyanın geleceğiyle ilgili çok fazla pembe hayaller kurmaya gerek yok. Çünkü siz bir defa ilahi yasalar gereği üzerinize düşeni yapmayınca mecburen acı sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsınız. Mademki böyle, o zaman onlar nasıl ki hainlikte, zulümde, ifsatta ısrarcı iseler, hani derler ya su uyur düşman uyumaz diye, onların uyuduklarını zannettiğimiz dönemlerde aslında biz gaflete girmişiz. Uyanıklıklarını fark etmiyoruz aslında, bu ciddi bir problem. Bu bizim kendi sözlerimiz değil, bunlar doğrudan rabbimizin talimatları. Yani bu bir tercih değil, bu bir zorunluluktur. Çünkü Allahuteala nasıl mücadele edilmesi gerektiğini ifade ederken benzer ifadeler kullanıyor. Onun için bu boykot mademki ciddi bir silahtır. Bu silahı çok iyi bir şekilde güçlendirmek lazım. Boykotun gerçekçi ve sürdürülebilir olması için bu sefer boykot edemediğimiz ya da etmekte gevşek davrandığımız o malların, en az kalitesi kadar Müslümanlar tarafından üretilmesi gerekiyor. En fazla kızdığım insan tiplerinden bir tanesi de şu; Gücü, kuvveti, imkanı olduğu halde sırf birtakım dünyevi menfaatler nedeniyle kaliteli mallar üretmeyen kişiler. Bu noktada maalesef karnelerimiz zayıf. Kur'an-ı Kerim sana diyor ki; Tabiri caizse, Müslüman en güzel silahı sen üreteceksin. En güzel ekonomi politikasını sen üreteceksin, en güzel siyaseti sen yapacaksın, en güzel malı sen üreteceksin, en güzeli hayvancılığı sen yapacaksın, en güzel tarımı sen yapacaksın. Yani bütün bunların hepsi Kur'ani mesaj. Aslında biz bu mesajları almayınca, namerde muhtaç kalıyoruz." şeklinde konuştu.