Faruk Hamza / İnzar Dergisi - Eylül 2013

وَالَّذينَ جَاؤُ مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّـنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِاِخْوَانِنَا الَّذينَ سَبَقُونَا بِالْايمَانِ وَلَا تَجْعَلْ في قُلُوبِنَا غِلاًّ لِلَّذينَ اٰمَنُوا رَبَّـنَا اِنَّكَ رَؤُفٌ رَحيمٌ۟ ﴿١٠﴾

Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin. (Haşr: 10)

İnsanın geçmişine hürmet ve sadakati fıtratının gerektirdiği, fıtratın ihtiyaç duyduğu bir gerçektir. Geçmişi ve geçmişleri, kişinin birikimidir. Deneyim, tecrübe ve bilgi hazinesidir. Geçmiş ve dolayısıyla geçmişler, insan için kök mesabesindedir. Bir insanın geçmişi ne kadar derin ve dolu ise onun, geleceğini güven altında hissetmesi de o oranda güçlüdür, sağlamdır. Geleceğin üzerine bina edildiği temellerdir geçmiş ve geçmişler. İnsanın yanı başında duran ve kapitalistlerin bakış açısıyla üretimi tükenip sadece bir tüketim unsuruna dönüşmüş olan ihtiyarlara İslam ve Müslümanların bu kadar saygı ve hürmet göstermesi belki bir insanlık hazinesi olmalarından dolayıdır. Allah (cc)’ın rahmetinin calibleri olmalarının hikmetlerinden bir tanesi de bu olsa gerek.

Geçmiş ve geçmişlerine karşı lakayd ve hürmetsiz olan kişiler baba mirasına, uğrunda bir çaba sarf etmediği için ehemmiyet göstermeyip çarçur eden mirasyedilerden hiçbir farkları yoktur. İnsanların yanında da ehemmiyetleri yoktur. Geçmişlerine gereken hürmet ve hassasiyeti göstermeyenler, geçmişlerine saldıranlar köklerini koparan bir ağaçtan ya da merkezle iletişimini koparan bir parçadan farksızdırlar. Eninde sonunda bir gün sönecek, solacak ve kuruyacaklardır.

 

MAKALENİN TÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!