Yıllar yıllar önce; görenlerin hayranlıkla baktığı, denize nazır, içinde rengarenk çiçeklerin, türlü türlü meyve ağaçlarının, hemen orta yerinde şırıl şırıl sulların aktığı büyük bir havuzunun olduğu geniş ve ferah bir çok odası bulunan bir evimiz vardı. Tüm kardeşler, eşlerimiz ve çocuklarımız ile beraber Anne ve Babamızın gölgesi altında, bu evde huzur ve saadet içinde yaşardık. Soframızdan kuşlar minderlerimizden kediler eksik olmazdı. Misafir desen biri gider biri gelir, İzzet ikram eksik olmazdı. Ne biz ne hanımlarımız asla şikayet etmez ve Allah bilir bundan zevk alırdık.
Bir gün öte yörelerden hiç tanımadığımız bazı insanlar ellerinde eşyaları "Allah için bize yardım edin" diyerek kapımıza dayandılar. Çaresizliklerini, kimsessizliklerini dille getirip yalvara yakara kendilerine yardımcı olmamızı istediler. Meğer daha önce yaşadıkları köyden zulüm görüp oradan göç etmek zorunda kalmış sığınacak bir yer bulamayınca da can havli ile bize sığınmışlardı. Dedim ya babamın misafirperverlikte adı sanı vardı.
Allah'ın hatırını kıramayacağımızı biliyor olsa gerek durmadan aynı cümleyi tekrar edip ayaklarımıza kapandılar. Misafir Allah tan diyerek ve hallerine acıyarak onları içeri aldık. Küçük bir aile idi ve cidden yardıma ihtiyaçları vardı. Bahçe kapısının sol yanında tek başına bulunan içinde fazla eşyalarınızın bulunduğu bir odamızı boşaltarak onları yerleştirdik. Yemeğimizi bölüp, aşımızı paylaşarak onları misafir ettik. Babamızın emri ile onları baş tacı ettik..
Bir süre sonra kapımıza bunların akrabaları olan ve onlar gibi yerlerinden göç etmiş başka kişiler geldi. Onlar da " Allah için " diyerek kapımızın eşiğine oturuverdi. Önceden bilemedik ama meğer bunları daha önce yanımıza aldığımız misafirlerimiz çağırıp davet etmiş. Biz, herhalde bir süre kalıp sonra giderler diyerek bunlarada bir oda verdik.
Ama oda ne? Kapımızın önü yol geçen hanına döndü. " Allah için" diyenlerin sayısı gittikçe arttı. Biz yer verdikçe gelmeler devam etti.
Bir gün " yeter artık" dedik. "Size verecek boş yerimiz kalmadı. Hem misafirliğiniz çok uzadı, gitmeyi düşünmüyor musunuz" diye sormak zorunda kaldık. Sorduk ama sorarken utancımızdan yerlerin dibine gömüldük. Misafire bu sorulur muydu? Ama aldığımız cevap eminim sizi de şaşırtacak.
Misafirlerimiz hiddetlenip böğürerek; " Bu evde bizim de hakkımız var, bizde burada yaşamak ve sizin ile eşit şartlara sahip olmalıyız" diye cevap vermez mi.
Aman Allah'ım!
Önce taş kesildik. Rüya görüyor olmalıyız diye düşündük ama hepimiz aynı rüyayı görmesi olanaksızdı. Sonra saygıdan olsa gerek sözü alması için dönüp babanıza baktık. Babamız tek söz etmeden arkasını dönüp odasına çekildi. Bir süre arkasından ona bakıp büyük abimizin işareti ile tüm kardeşler babamızın yanına vardık. Babamız ağzımızı açmaya fırsat vermeden "Evlatlarım sabredin elbet bir gün geldikleri gibi gidecekler, onları zorla evden çıkarıp kendimizi kolu komşuya güldüremeyiz ya" diye hepimizi susturdu. Kem küm edecek gibi olduk ama babamızın işaret parmağını yüzümüze kaldırması ile sesimizi kestik. Babamız öyle bildiğiniz babalardan değildi ve bizde sıradan evlatlar değildik. "Baş üstüne " diyerek ona itaat ettik.
Fakat gel gör ki misafir diye evimize aldığımız yabancılar bir süre sonra bize karşı değişmeye ve hatta bize diklenmeye başladı. Önce çocukları avluda çocuklarımız dövüp peşlerine vermeye başladı. Çocukturlar dedik inanın hiç üstelemedik. Sonra hanımları iş güç arasında hanımlarımız ile çemkirmeye başladı. Hanımlarımız azarlayıp abartmayın diyerek susturduk. Daha daha sonra erkekleri bahçenin şurası bizim burası sizin diyerek bizi kendi malımızdan mahrum bırakmaya başladı.
Çok uzatmadan ve başınızı ağrıtmadan kısaca şu ki kendi evimizde yabancı oluverdik. Biz sustukça onlar konuştu biz çekildikçe onlar ilerledi. Ve nihayet bir gün avluda bir kavga patlak verdi. Kadın çocuk yaşlı demeden bize saldırdılar. Ellerinde bıçaklar, sopalar, taşlar hiç acımadan bize hücum edip bizi bir güzel dövdüler. Kimimiz yaralandı kimimiz kaçtı Vel hasıl güzel bir dayaktan geçtik. Kolu komşuya haber saldık yardım istedik. Fakat ne aceptir bir ikisi hariç komşular oralı olmadı. Komşuların bu hali bizi yediğimiz dayaktan daha ziyade acıttı. Neden sonra bir komşumuzun ifadesi ile gerçeği öğrendik. Meğer bizim misafir diye evimize aldığımız sığınmacılar sağa sola "biz bunlardan evi para karşılığında satın aldık. Bizim paramızla keyf sürüp zevk sefa yaşıyorlar" demesinler mi? Yalan dedik, yemin içtik, Allah'ı şahit kıldık ama komşular bize inanmadı. Ve hatta bazıları arkamızda " oh olsun! Zevku sefa için evinizi topraklarınızı satarsanız olacağı bu. Ne haliniz varsa görün " demez mi.
Ya Rabbel Alemin, ne hallere düştük.
Bir kaç komşu bize destek vermek istedi ama onların da bir kısmını korkutup bir kısmını rüşvet vererek sindirdiler. Bu da yetmez gibi misafirlerimizin "bizi barıştırın" söylemlerine kanan ve sözüm ona arabuluculuk yapan komşularımız silahlarımıza el koydu.
Kör bakışların, sağır kulakların ve taş kesilmiş kalplerin arasında bir başımıza kaldık.
Bundan cesaret alan misafirler evimizi barkımızı istila etmeye ve bize köşe bucakta zulmetmeye başladı. Bize ait olan evimizde gittikçe köşeye sıkıştık. Her gün dışarıdan gelen akrabalarını, bir odamızı elimizden alarak evimize yerleştirmeye başladılar. Gözlerini kan bürüyen misafirlerimiz bir gün büyük abim İzzettini ve oğlu Kassamı bahçede meyve hasadı yaparken " bu ağaçlar bizim " diyerek önce dövüp sonra bıçaklayarak öldürdüler. Biz o gün silahları alınan tek tarafın biz olduğunu anladık. Bilek kendi gücümüz ile saldırdık fakat ne yazık ki sonradan komşularımızdan para veya zorla aldıkları bize ait silahlar ile bizden iki kadın, bir çocuk ve babamızı öldürdüler.
Eyvah ki eyvah !!!
O güzelim evimiz, o cennet köşesi bahçemiz kan gölüne dönmüş canlarımız yerlerde kanlar içinde yatmaktaydı. Havar dedik, feryat ettik, figan kopardık. Seslerimiz arşı titretti ama yardımımıza gelen, imdadımıza yetişen olmadı. Biz ağlarken onlar güldü, biz sızlarken onlar kahkaha attı.. Hayat bizden her şeyimizi alıyordu. Kuşlar bile soframıza konmaz olmuştu. Artık her günümüz bir önceki günümüze rahmet ettiğimiz bir hale döndü.
Misafirlerimiz burdan gidin bu evi terkedin diyorlar. Ya gidecek yada öleceksiniz..
Dedimya! değerli vakitlerinizi almak istemiyorum, kısaca geldiğimiz durum; Beş kardeşim, babam, sekiz evladımız ve üç gelinimiz öldürüldü. Geriye iki kardeş, annemiz, ikisi dul dört gelimiz ve kimi annesiz kimi babasız birkaç yetimimiz kaldık.
Ve hepimiz şu an her şeyimiz elimizden alınmış olarak evin bir odasına hapsedilmiş durumdayız. Hem de misafirlerimize ilk verdiğimiz evin dışındaki odada. Yememiz, içmemiz, ihtiyaçlarımız ve hatta hayatımız onların inisiyatifinde. Merhamet desen yok, acıma desen yok, vicdan desen yok. Bin sözümüz bir para etmez, halimiz umursanmaz oldu. Bu halimize bile alıştık alışacağız derken dün akşam kardeşim ile konuşulanlara kulak kabartık.
Duyduklarımız ile içimize bir ateş düştü. Bir gece ansızın odamıza girip hepimizi öldürecekleri hakkında konuşup planlar kuruyorlardı. Henüz ben ve kardeşim dışında bunu bilen yok. Hem diğerlerine bunu söyleyemeyiz. Zavalılar bunu duyunca neler yaşarlar kim bilir. Onlara bakınca yüreğim parçalanıyor, beynim patlayacak gibi oluyor. Çaressizlik içinde kıvranıp duruyorum. Elimizde tek bir kozumuz var. Vicdan sahibi bir komşumuzun gizliden gizliye küçük penceremizden bize verdiği bir silah. O silah ile başarılı olabilir miyiz, onları evimizden çıkarıp defedebilir miyiz bilmiyorum. Ama durup ölümü bekleyemeyiz. Benden küçük kardeşim ile günlerdir bu konuyu tartışıp duruyoruz. Ben "Bir gece ansızın onlar hepimizi öldürmeden biz çıkıp onları evinizden atalım" diye fikir beyan ediyorum. Ama kardeşim ısrarla ve şiddetle "olmaz" diyor. Babamın bahçede gömülü bulunduğu yeri işaret ederek; "
Babamıza komşuları güldürelim mi " diyerek beni fikrimden caydırmaya çalışıyor. Ne yapacağımızı bilmiyorum.
İşte tam da bu konuda size sormak istediğim ve kararı vicdanlarınıza bıraktığım soru şu;
Onları kovmak istesek bize gülüp bizi ayıplar mısınız?
"İlk saldıran onlar oldu, oysa ortada bir şey yoktu" diyerek bizi suçlar mısınız?
"Hadi kendinize acımadınız çoluk çocuklarınıza neden acımadınız" diye bize lanet eder misiniz?