Doç. Dr. Yalçın Akdoğan “Türkiye’de siyasetin ekseni değişime karşı olanlar ve değişimi isteyenler şeklinde oluştuğu gibi, dünyada da küresel bir statüko var ve yeni eksen yeni çıkar ittifakları üzerine kuruluyor. Onlar Mısır’daki darbeye destek verdiler, bölgenin demokratikleşmesini istemeyen farklı aktörler statüko ittifakında saf tutuyorlar” diyor

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı ve AK Parti Ankara Milletvekili Doç. Dr. Yalçın Akdoğan ile yaptığımız söyleşinin ikinci ve son bölümü şöyle:

- AK Parti dış politikada yalnızlaşıyor mu tartışması son günlerin en ilgi çekici konularından. Bir tweet üzerinden başlayan bu “değerli yalnızlık” konsepti AK Parti’nin “muhafazakâr demokratlık” gibi üzerinde düşünüp, sistemli şekilde kavramsallaştırmaya çalıştığı bir parti politikası mı?

Böyle bir şey söz konusu değil. Arkadaşımızın sözü çarpıtılarak yansıtıldı. Ayrıca tweet üzerinden politika belirlenmez. Bir dış politika değişikliği olursa bunu Başbakan veya Dışişleri Bakanı açıklar. Politikacı olmak, politika yapıcı olmak, politika yapıcılara fikir veren adam olmak ayrı şeyler. Danışmanlar politikaları belirlemezler. Politikalar hükümet, kabine, MYK, MKYK gibi kurullarda veya liderler tarafından belirlenir. Danışmanlar politikaları belirleyen kurum, kurul ve kişilere katkıda bulunabilirler. Ama politika yapıcı değildir danışmanlar, politika dillendiren hiç değildir. Böyle bir kavram üretelim, yeni bir politika değişikliği gibi bir durum yoktu ortada. Dediğim gibi, o tweet çarpıtılarak yansıtıldı. Ben Türkiye’nin yalnızlaştığı kanaatinde değilim. Türkiye yalnızlaştı diyenler onu şimdi Suriye’de bir ittifakın içerisinde gösteriyorlar. Yalnızlaştıysa nasıl oluyor da önemli bir ittifakın içinde yer alıyor?

DEĞİŞİM EKSENLİ SİYASET OLUŞTU
- Bu yalnızlaşma meselesi Türkiye’nin Mısır’da izlediği siyasetle ilişkilendiriliyor daha çok. Çünkü hem bazı Batılı hem de Suudi Arabistan gibi bazı Arap ülkeleriyle ters düşmüş görünüyoruz…

Son dönemde klasik ittifaklar yerine olay bazlı farklı bir araya gelmeler görülüyor. Bir konuda birbirine hasım gibi duran ülkeler, başka bir konuda yan yana duruyor. Türk siyasetinde de yeni bir eksen oluştu: Değişime karşı olanlar ve değişimi isteyenler. Bu yeni eksende bir İslamcı ve bir komünistin değişime direnme konusunda birlikte hareket edebildiğini; AK Parti’nin de çok farklı toplum kesimlerini bir araya getirerek, değişimin lokomotifliğine soyunduğunu gördük. Bu değişime direnen yapılanma gibi, dünyada da küresel bir statüko var. Bu küresel statükonun oyuncuları farklı konularda farklı tavırlar sergileyip, farklı konularda bir araya gelebiliyor.

- Bu küresel statükonun temsilcileri kimler?
Mesela Mısır’daki darbeye karşıtlık konusunda kimler bir araya geldi, darbeye destek konusunda kimler? Türkiye’de nasıl statükocu güçler çok farklı ideolojide olmasına rağmen bir araya gelip hareket edebiliyorsa, küresel düzende de böyle bir statüko anlayışı oluştu. Milletin iradesiyle seçilmiş bir iktidarı silahla, darbeyle deviriyorsunuz ama demokratik değerler üzerine yükseldiğini iddia eden bir yapı buna karşı çıkamıyor, tepki gösteremiyor ve hatta el altından ona destek veriyor. Aslında burada ciddi bir değer erozyonu var ve inandırıcılık zedeleniyor. Küresel düzeyde bir statüko olduğunu ve demokratikleşme konusunda birçok ülkenin sınavı geçemediğini görüyoruz. Soru şu: Demokratikleşecek miyiz, demokratikleşmeyecek miyiz? Özgürlükler, hak, adalet herkes için olacak mı, olmayacak mı? Değer endeksli mi hareket edeceğiz, çıkar odaklı mı? Küresel statüko ittifakı bölgenin demokratikleşmesine direniyor.

AK PARTİ`Yİ ELEŞTİREN YAZARLAR CEMAATİ TEMSİL EDİYOR MU?

AK Parti ile Gülen Cemaati arasında bir gerilim olduğunu düşünmediğini söyleyen Akdoğan: “AK Parti hizmet için siyaset yapıyor. Gülen Hareketi de kendisini hizmet olarak adlandırıyor. Biz siyasi alanda hizmet üretiyoruz, onlar sosyal-kültürel alanda hizmet üretme gayretindeler.”

- Cemaat ile AK Parti arasında gerilimin tırmandığı yorumlarının ardı arkası kesilmiyor. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın yaptığı açıklama da ortada. Hemen her gün cemaate yakın isimler köşelerinde AK Parti’yi devletin yerini almakla itham eden ve dış politikasını eleştiren sert yazılar yaşıyor. Nasıl oldu da böyle bir aşamaya gelindi?
Ben gerilim olduğu kanaatinde değilim. AK Parti’yi eleştiren ve o yazar dediğiniz kişiler cemaat denilen bir hareketi temsil ediyor mu, temsil kabiliyetine sahip mi? Bilmiyorum. Bu kadar büyük yapılar içinde çok farklı görüşten insanlar ve farklı düşünceler olabilir. Bir bünye içindeki bir ferdin eleştirisini bütün bir yapıya mal etmek de doğru olmaz. AK Parti hizmet için siyaset yapıyor, Gülen Hareketi de kendisini hizmet olarak adlandırıyor. Biz siyasi alanda hizmet üretiyoruz, onlar sosyal-kültürel alanda hizmet üretme gayretindeler. Bu büyük yapılar içerisinde ben bir aykırılık, çatışma olduğu kanaatinde değilim. Uhuvveti esas alan insanlar sadece hayırda yarışırlar. AK Parti büyük Türkiye idealine ulaşmak için her kesime kucak açmaktadır.

KİMSEYLE ÇEKİŞMİYORUZ
- Peki, ne oldu da hem iç politikada hem dış politikada cemaate yakın kişilerin hükümete yönelik eleştirilerinin dozu son dönemde arttı?

AK Parti’ye bugüne kadar destek veren, AK Partili olmasa bile demokratik değişim taleplerinde destek veren çok farklı kesimler var. AK Parti demokratikleşme sürecinde değişimci kesimlerin lokomotifliğini yaptı. Bu kesimler, bazı olaylarda AK Parti’yi eleştirdiler, bazı olaylarda destek verdiler. AK Parti’nin her icraatını herkes olumlayacak diye bir şey söz konusu değil. Ama AK Parti bütün bu kesimlerle beraber yol yürüme anlayışını değiştirmedi. Kongrede ortaya koyduğumuz 2023 vizyonu bu anlayışın teyididir. Bizim kimseyle çekişecek, uğraşacak halimiz yok. Ben kendi çevremde ne Hoca Efendi’ye ne de Başbakan’a yönelik saygısız bir değerlendirmeye izin vermem. Biz kardeşliği yüceltmek durumundayız, herkesin de bu anlayışla hareket etmesi gerekir.

ÖNE ÇIKMAK GİBİ BİR ÇABAM YOK
- Siz iki gazetede birden yazıyorsunuz ve yazdıklarınız neredeyse Başbakan’ın görüşleri gibi algılanıyor. Öyle ki, bazen Cemil Bayık gibi isimler size yanıt veriyor. Bu süreçte kişisel pozisyonunuzu nasıl değerlendiriyorsunuz? Çok mu öne çıkıyorsunuz? Bu durum sizi rahatsız ediyor mu?

Akademisyenliğin de, yazarlığın da, danışmanlığın da temelini fikir oluşturuyor. Siyasetçinin siyasi düşünce ve yorumlarını farklı araçlarla dışavurması da aslında yaptığı işin bir parçası... Yazma, konuşma, anlatma demek, insanlığını rafa kaldır demek olur. Milletvekili ticaret yapabiliyor ama akademisyenlik yapamıyor, yazı yazmasından rahatsızlık duyanlar da yok değil. Benim öne çıkmak gibi bir çabam yok. Sadece danışmanken mutfak çalışması yapıyordum, daha arka plandaydım, şu an siyasetçi kimliğim de olduğu için ister istemez belli konulara açıklık getirmek ve bazı cevaplar vermek gerekiyor. Siyasette risk almak istemeyenler suya sabuna dokunmazlar ve hep iyi polisi oynarlar. Bizim kişisel hesabımız yok, partimizin menfaati hangi rolü ve mücadeleyi gerektiriyorsa onun içinde oluyoruz.

BİZ DON KİŞOT’LUK YAPMIYORUZ
- AK Parti reel politikayı göz ardı edip, başka ülkeler için kendi çıkarlarını düşünmemekle eleştiriliyor…

Biz elbette ulusal menfaatlerimize halel getirmeyecek şekilde hareket ederiz ama bölge halklarının menfaatini de nazara alırız ve insani hassasiyetleri de gözardı edemeyiz. Değerlerimize aykırı hareket etmek, kendi kendimize yabancılaşmak, kendimizi inkâr etmek anlamına gelir ki bu inandırıcılığımızı ortadan kaldırır. Türkiye Don Kişot’luk yapmıyor. Biz hem BMGK geçici üyeliği yaptık, hem de BM’nin yapısal dönüşüm geçirmesi için eleştirdik, sorguladık. Yani hem içindeyiz hem de onun yapısal değişime uğraması için büyük mücadele veriyoruz. AK Parti’nin iç siyasetteki gücü de buradan geliyor. İktidar ama iktidar olmasına rağmen statükocu davranmıyor, hâlâ demokratikleştirmek istediği bir sistem var ve mücadeleci karakteri dinamizmini artırıyor. Aynı şey dış politika için de geçerli, AB üyeliği için de çaba gösteririz, AB’nin zayıf kalan politikalarını da eleştiririz. Teslimiyetçi ve taklitçi zihniyette tekâmül olamaz. İktidarın AK Parti’yi eritememesi, yozlaştırmamasının nedeni de bu. Bundan dolayı AK Parti büyüyor.

SEÇİLMİŞ CUMHURBAŞKANI YARI BAŞKANLIĞI GETİRİR
- Başkanlık Sistemi tartışması rafa mı kalktı sizin için artık?

30 yıldır yapılıyor bu tartışma ve hiçbir zaman rafa kalkmadı. Ama bu cumhurbaşkanlığı seçimlerine yetişir mi, emin değilim. Fakat bu fikriyat her zaman gündemde olur. Türkiye’nin ihtiyacı budur. Bu kalıpla 2023 hedeflerine ulaşamayız. Sistemde ciddi bir yapısal dönüşüm gerekiyor. Halkın cumhurbaşkanını seçmesi zaten Türkiye’de sistemi bir noktada dönüştürmüş olacak. Halk cumhurbaşkanını seçtikten sonra bunun adı zaten bir nevi yarı başkanlık sistemi olur. Bugün bu tartışmaya dudak bükenler, halk cumhurbaşkanını seçtikten sonra bunu gündemlerine almak zorunda kalacaklar.

AKŞAM