“Kalpleri seninle, ancak kılıçları sana karşı.” Medine’den çıkan Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin’e nasihat eden İbni Abbas (r.a.) Irak’ın durumunu bu özlü sözle özetliyordu kendisine. Aynı sözü biz de Mısır’da demokratik tercihi eski yoluna koyma ve cuntaya baskı yapma noktasında Amerika ve Avrupa’dan medet umanlara karşı hafif bir değişiklikle söyleyebiliriz. “Onların dili sizinle, ancak kılıçları ve silahları size karşı.” Dikkat ederseniz demokratik sürece dönüş diyoruz, şeriata dönüş demiyoruz. İkisi arasındaki fark ise oldukça büyük.
ABD ve Avrupa’nın sözlü açıklamaları demokratik tercihten yana. Ancak onların silahları demokrasiyi tercih edenleri katletti. Çünkü tercih neticesinde kazananlar laik değil Müslüman kimlikli şahıslardı. Silahları cuntanın yaptığı darbeye iştirak etti ve darbenin devamında etkin bir şekilde kullanıldı. Bu durumda onların çıkarı asıl kimliklerini gizlemelerini zorunlu kılıyor. Bunun için sözlü vergi vermeleri gerekiyor ki darbeye karşı olanları uyuşturabilsin, masa başı yorumlarda bulunanlara umut verebilsinler.
Siyonist işgal ordusunun eski genelkurmay başkanlarından General Moşhe Kaplinski’nin “Amerika ve Avrupalılar orduyu eleştirme noktasında sözlü vergi ödüyorlar. Fakat onların çıkarları Mısır ordusuyla birlikte olmayı zorunlu kılıyor” sözü durumu özetliyor.
Diplomat Alon Pinkas Amerika ile Avrupa’nın tavrıyla ilgili şu tespitte bulunuyor:
“Mısır’ın bölgesel rolü gerilediyse de Amerika bölgedeki çıkarlarını koruma adına Mısır ordusuyla ilişki içinde olmak zorundadır. Amerika’nın Afganistan ve Irak’tan çekilmesinden sonra Mısır ordusunun vereceği desteğe ihtiyacı vardır. Amerika’nın Mısır ordusuna yapacağı yardımlar, Suudi Arabistan’a verdiği yardımlardan çok daha önemlidir. Mursi’nin devrilmesi ve göstericilerin öldürülmesi Amerika’nın Mısır ordusuyla olan ilişkilerini feda etmesine neden olmamalıdır.”
İsrailli yetkililerin yaptığı bu tanıklık, Amerika ve Avrupa’nın tutumunun iç yüzünü ortaya koyuyor. Bu izah, bizim başta verdiğimiz “dilleri seninle silahları sana karşı” sözünü destekliyor. Bu, emperyalist ilkelerin bir sonucudur ki, işgal liderleri Amerika’dan Mısır ordusuna demokratik sürece dönmesi için baskı yapmamasını istiyorlar. Demokratik sürece dönülmesi durumunda Müslüman Kardeşlerin yeniden iktidar olacağı uyarısında bulunuyorlar.
Amerika ve Avrupa isteseydi darbeyi önleyebilir, demokratik süreci koruyabilir, meydana gelen bölünmeyi engelleyebilir ve Mısır’da akan kanı durdurabilirlerdi. Ancak onların demokratik süreci destekleme iradesi oluşmadı. Dillendirdikleri ilkelerini ve bu ilkeleri Ortadoğu’da hakim kılma projelerini feda ettiler. Suçlamaları kabul ettiler ve çıkarlarını öncelediler. Şu anda yaptıkları ise ortaya çıkan kirli yüzlerini aklamaktan ve kendilerine yöneltilen suçlama ve eleştirileri hafifletmekten başka bir şey değildir.
Amerika yüzünü aklamaya çalışırken, bununla birlikte olup bitenin sorumluluğunu başkalarına atma yüzsüzlüğünü de göstermektedir. The Wall Street Journal gazetesinin yazdıkları Amerika’nın tavrını ve politikasını özetlemektedir. Gazete konu hakkında şöyle diyor:
“ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel ve başkaları Sisi’yi, Mursi’ye daha fazla zaman vermesi için ikna etmeye çalıştılarsa da Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri bu önerinin fayda etmeyeceğini ifade ettiler. Bu da generallerin geri adım atmamalarına neden oldu. Amerika Dışişleri Bakanı Kerry’nin yaptığı da buydu. Ancak Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri generallere “hayır gidin onları (İhvan’ı) tutuklayın” dediler ve onları milyar dolarlarla desteklediler.”
Gazetenin süreçle ilgili yazdıkları diğer gazetelerin de verdiği bilgilerdir. İhvan’a karşı başkaları da rol almış olabilir ancak, dünyada hâlâ güç kozunu elinde bulunduran ve belirleyici olan tarafın Amerika olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz..
Dr. Yusuf Rezka/filistinhaber