Devlet 2000’li yıllarda zulüm ve gaddarlıkta adeta zirve yapmıştı. Özellikle doğu ve Güneydoğu’da her gün onlarca dindar insanın evine insanlık dışı ve gayri hukuki bir şekilde baskınlar yapılıyor, onlarca Müslüman tutuklanıp haftalar süren işkencelerden geçiliyordu. Devlet, vahşi ve barbar işkencelerden sonra bu Müslüman insanları hiçbir somut delile dayanmadan ağır hapis cezalarıyla cezalandırıyordu. Hiçbir suçu olmadığı halde hala Türkiye zindanlarında yüzlerce Müslüman, son derece kötü şartlarda, ailelerinden yüzlerce kilometre uzaklıkta yatıyor. Bu suçsuz günahsız Müslümanlardan biri olan Yasin Demir’in ve ailesinin yaşadıkları eşi Semiha Demir’in anlatımıyla somut bir şekilde anlaşılıyor. Semiha Demir, 2000 yılında İstanbul’daki evlerine yapılan polis baskınıyla eşinin tutuklanmasını ve ardından geçen 13 yıl boyunca yaşadıkları sıkıntıları Nisanur Dergisi’ne anlattı. Nisanur Dergisi’nde yayınlanan çarpıcı röportajın bir bölümünü siz değerli okuyucularımız için derledik.

SIKINTILARA BOYUN EĞMEDİM EŞİMİ YALNIZ BIRAKMADIM

Röportajında eşinin 13 yıldan beri hapis yattığını belirten acılı eş, eşinin tutuklanmasından sonra da çilelerinin devlet eliyle devam ettirildiğini söyledi. Eşinin il il sürgün edildiğini anlatan 3 çocuk annesi Semiha Demir, her sürüldüğü ilde birçok sıkıntı ile karşı karşıya kaldıklarını dile getirdi. Ancak hiçbir şekilde sıkıntılara boyun eğmeyerek eşini yalnız bırakmadığını söyleyen Semiha Hanım, bütün görüş günlerinde yüzlerce kilometre yol kat etme pahasına eşiyle görüşüp çocuklarını görmesini de sağladığını kaydetti.

İşte Semiha Demir’in dilinden Müslüman bir ailenin devlet eliyle yaşadığı zulümler:

O GECEYİ UNUTMAM MÜMKÜN DEĞİL!

Başınızdan geçen ve unutamadığınız bir-iki anınızı anlatır mısınız?

13 yıl önce evimize baskın yapılan geceyi unutmam mümkün değil! O zamanki duyguları hala taptaze yaşıyorum. O gece gebelikten kaynaklı ağrılarım vardı ve gözlerimi müthiş bir uyku bürümüştü. Eşim, o gece çocuklarla yakından ilgilendi ve ibadet için yan odaya geçti. Kendisine bakmaya gittiğimde yalnız kalmak istediğini huşu içinde bir namaz kılmak istediğini söyledi. O seccadedeki hali zihnimde canlı kalan tek görüntü oldu…

POLİSLER EVİMİZİ KARAKOLA ÇEVİRMİŞTİ

Sonrasında adeta rüyadaymışım gibi baskın olayı cereyan etti. Onlarca kar maskeli ve silahlı kişiyi odamda gördüm. Oda kapısının camı tuzla buz olmuş ve yatağımızın üstüne saçılmıştı. Yerimden fırladığımda evin didik didik arandığını ve eşimin yan odada elleri ve gözleri bağlı bir şekilde çıkarıldığını gördüm. Çocuklarım korkuyla ağlıyorlardı. Eşim dışarı çıkarılırken bana “Hacıya söyle gelip sizi alsın” dedi. Bunun altında ima arayan polisler daha evdeyken eşimi darp etmeye “Hacı kim söyle, ne mesaj vermeye çalışıyorsun?” diyerek baskı uygulamaya başlamışlardı. Eşim de “Hacı benim babam” dedi. Ama inanmadılar. Sonrasında eşimi yanlarında alıp götürdüler. Yaklaşık on kişi de o gece ve sonrasındaki 4 gün boyunca evimizde kalarak adeta evimizi karakola çevirmişlerdi.

POLİSLER ACIMIZLA DALGA GEÇİYORDU

Ben yaşadığım depresyon karşısında ağlıyor ve çocuklarımı bir nebze olsun sakinleştirmeye çalışıyordum. Çocuklarımla yaşadığımız o zor durum karşısında polisler adeta benimle alay ediyor, “Bak hamilesin ağlama, bebeğine bir şey olur sonra! Bak Allah seni imtihan ediyor, ağlama da salavat getir” diyorlardı. Adeta evimize kümelenmiş, yemeklerini dahi evin mutfağında yapıyorlar; sözde bizim can güvenliğimiz için evimizde kaldıklarını iddia ediyorlardı. Evden gitmemelerine tepki gösterdiğimde bana “Kocan o kadar insanı eve getirdiğinde rahatsız olmuyordun da bizden neden rahatsız oluyorsun?” diyorlardı. Hasta olduğum için yanıma ablamın gelmesini istememe rağmen izin vermediler ve sözde bana yardımcı olması için bayan bir polisi getirdiler.

KÜÇÜK KIZIM İKİ YIL BOYUNCA UYKUDAN
FIRLAYIP ‘BABA GEL’ DİYE AĞLIYORDU

Baskın anında iki yaşındaki kızım şoka girdi ve sonraki bir yıl boyunca o korkuyu üzerinden atamadı. Her gece tam da baskın yapıldığı vakitlerde uykusundan deli gibi uyanıp kapıya koşuyor ve ağlıyordu. Kendisini tutmaya çalıştığımda tir tir titriyor ve mosmor kesiliyordu. Tek söylediği şey “babacığım gel” sözüydü. Öyle ki beni bile tanımıyor bana “teyze” diyordu. Tabi yoğun uğraş ve çabalarımız sonunda bu korkusunu unutabildi ve durumu düzeldi çok şükür. O gece hayatımın en korkunç gecesiydi. O geceyi ve yaşadıklarımızı unutmam mümkün değil…

EŞİM 15 GÜN GÖZALTINDA AĞIR İŞKENCELERE MARUZ KALDI”

Eşinizin tutuklanma sebebi ve gözaltına alınma süreci ile ilgili neler söyleyeceksiniz?

Eşim İslami davadan dolayı gözaltına alınıp, Hizbullah Cemaati üyesi olduğu gerekçesi ile tutuklandı. Hatta kendisi gözaltına alınırken polisler bana “Sen artık eşini unut. Biz onu üyelikten en az 15 yıl içerde tutarız. Senin eşin yerinde hiç rahat durmayan birisidir” demişlerdi. Eşim 15 gün gözaltında ağır işkencelere maruz kaldı. Bu 15 gün sonunda perişan bir halde mahkemeye sevk edilip sonrasında da tutuklandı.

“BİRÇOK KADININ HALLERİNİ GÖRDÜKÇE HALİME ŞÜKREDİYORUM”

Aradan geçen 13 yılı düşündüğünüz zaman bu süreçte ne gibi zorluklar yaşadınız?

Eşim, 2000 yılında gözaltına alındığında evimiz İstanbul’daydı. Kendisinin tutuklanması ile çocuklarımla birlikte Ağrı’da bulunan ağabeylerimin ve kayınpederimin yanına gittik. Yaklaşık bir buçuk yıl dönüşümlü olarak onların evinde kaldım. Bu zaman zarfında en büyük zorluğu Erzurum’a, görüşe gidiş gelişlerde yaşadım. Her ay Erzurum’a taksi ile gidiş-gelişlerimiz maddi ve manevi açıdan bizi zorluyordu. Eşim, sonrasında bizi arayıp rahatsızlığından dolayı Bolu’ya sevk edildiğini söyledi. Böylelikle 3-4 saat olan yol 20 saate çıkmış oldu.

ALLAH’IN YARDIMIYLA SIKINTILARI ATLATTIM

Açıkçası Bolu yolunda o kadar sıkıntı çektim ki artık ağlayıp sürekli dua ediyordum. “Allah’ım bizi bu Bolu’dan kurtar da başka bir yerin görüşü elbette buradan daha iyi olur” diyordum. Bir süre sonra eşim Ankara’ya götürüldü. Ankara’ya ilk gidişimiz sandığımızdan daha sıkıntılı oldu. Çünkü orada başka tanıdık tutuklu olmadığı için yalnız gitmek zorundaydık. Ankara Cezaevi’nin şartları Bolu’nunkinden daha farklı ve daha sorunluydu. Tabi şu an şükürler olsun ki bunları atlattım. Her ne kadar gidiş-gelişlerde hala birtakım sıkıntılar yaşasak da artık çocuklarım yeterince büyükler ve en büyük desteği onlardan alıyorum…

Büyük kızım şu an medrese eğitimi alıyor. Bir küçüğü hafız oldu. En küçükleri Zeynep ise şu an okuyor.

Bu teslimiyetiniz daim olur inşallah! Peki, bu zor durumlarda yanınızda kimler vardı? Akrabalarımız ya da eşinizin arkadaşlarından destek gördünüz mü?

Eşim gözaltına alındığı zamanlar kendisinin arkadaşlarıyla iletişime geçemedik. Zira o zamanlar her yerde operasyonlar vardı. Anne ve babam –mekânları cennet olsun- hayatta değiller. Allah razı olsun abilerim o sıkıntılı zamanımda beni yalnız bırakmadılar. Büyük abim gelip beni kendi yanına aldı. Başta da belirttiğim gibi abilerimin ve kayınpederimin yanında dönüşümlü olarak kaldım. Sonrasında eşimin arkadaşları devreye girdiler. Sağ olsunlar onlar da maddi manevi desteklerini esirgemediler. Öyle ki zaman ilerledikçe yanımızda daha çok onları gördük...

Aynı şekilde kayınpederim de zamanında yardımlarını esirgemedi. Eşimin tutuklanmasından yaklaşık iki yıl sonra Ağrı’da bize bir ev alınmasında eşimin arkadaşlarıyla büyük yardımı oldu. O vakitten sonra kendi evimize geçtik. Kendi evime geçmemle birlikte Allah’ın yardımlarını da daha belirgin bir şekilde görmeye başladım. Zira ben tek başıma bir odada bile yalnız kalmaktan korkuyordum. Ancak kendi evimde düzenimi kurunca o korkularım da maddi manevi birtakım kaygılarım da azaldı. Ve yaklaşık 7 yıl önce tekrardan İstanbul’a taşındıktan sonra oradaki evimizi de kiraya vererek buradan bir ev kiraladık.

Rabbim mükâfatınızı kat be kat versin inşallah… Son olarak neler söylemek istersiniz?

Çok şükür yalnız değiliz! Başta Rabbimiz olmak üzere dava sahibi Müslüman kardeşlerimiz var. Tek dileğim o dur ki Rabbim onların giriştikleri ve girişecekleri her işte yardımcıları olsun. Onları ve İslam için mücadele eden herkesi muvaffak etsin inşallah...

 

RÖPORTAJIN TÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!