Salat ve selam; alemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Hz. Muhammed Mustafa (sav)’ya, O’nun pak aline, ashabına ve de onlara tabi olan tüm Müslümanların üzerine olsun.
Öncelikle hepinizi yüce Allah’ın selamı ve rahmeti ile selamlarım. Bir Ramazan ayını daha geride bıraktık. Rabbim tüm Müslümanların oruçlarını ve ibadetlerini kabul etsin.
Ramazan ayı ve ardından gelen Ramazan Bayramını bir tutuklu, bir Yusufi olarak nasıl idrak ettiğimi sizinle paylaşarak, hüznüme ve hasretime sizleri ortak ederek, yükümün hafiflemesini Rabbimden ümit ediyorum.
Ramazan ayı bir başkadır zindanda. Her birimiz adete bir Kur’an bülbülüne döneriz. Her birimizin elinde Kur’an, havalandırmada volta atarak cüzlerimizi okuruz. Bazen ayetler dilimizden gönlümüze akar, gönlümüzü ve aklımızı aydınlatır. Sanki ilk kez duyuyormuşuz gibi, ilk kez okuyormuşuz gibi oluruz. Ayetler bizi aydınlatıp tefekküre dalmamıza vesile olurken, bizler de okuduğumuz ayetlerin Nur derinliğine kendimizi bırakırız.
Koğuşumuzun düzen, intizam ve temizliğinden günün nöbetçisi sorumludur. Ramazan ayında arkadaşların güzel bir iftar yapabilmesi için, idarenin verdiği yemeğin yanında sofrayı nasıl şenlendirecek, arkadaşlarına nasıl daha güzel bir iftar yaptırabilecek telaşına düşen, annemiz hükmündeki günün nöbetçisidir. O gün nöbetçi bambaşka tatlı bir telaş yaşar. Biz şimdilik bir odada 11 kişi kalıyoruz. Yani biz 11 kişilik bir aileyiz.
Ramazan, aynı zamanda bizim için buruk ve hüzündür. Bu mübarek ayda sevdiklerimizden ve özellikle ailemizden ayrı olmanın hüznünü yaşarız. Bir Ramazan daha özlem ve hasretle geçer. Ramazan’a kavuştuğumuz için Rabbimize hamd ve şükür ederiz. Ama ailelerimizden ayrı olmanın hüznünün şikayetini yine O’na ederiz. Her iftar vaktine yakın başlarız dua etmeye. Bazen kendimizden başlayarak aile, anne-baba, kardeş derken halkayı genişletir İslam ümmetinin birliğine ve dünyadaki Müslümanların içinde bulundukları halden kurtulmalarına doğru gider duamız.
Bazen de geriden geliriz. İslam ümmetinden başlayıp kendimize doğru geliriz. İftar vaktinde bir birimize “Allah kabul etsin” dedikten sonra, ortak olan temenni duamızı “İnşallah Rabbim bir dahaki Ramazan’ı ailemizle geçirmemizi nasip eder” duamızı yapar ve iftarımızı açar, akşam namazını cemaat ile eda ederiz.
Ramazan cezaevinde ne kadar güzel geçerse geçsin, yüzümüzdeki hüzün bir türlü kaybolmaz. Gülümsemelerimizin altında, yüreğimizin en müstesna yerinde olan sevdiklerimizden ayrı olmanın, onlardan ayrı iftar etmenin hüznünü yaşarız.
Sahur berekettir. Bunu belki de en iyi idrak eden bizleriz. Sahur vakti kalkıp tıka basa yemek yemekten bahsetmiyorum. Her birimiz sahur vakti kalkıp bizi rahatsız etmeyecek şekilde bir şeyler atıştırırız. Sahur öncesi veya sonrasında abdest alıp gece namazına durup Rabbimize kulluğumuzu sunarız. Kılınan namazın ardından gece sessizliğinde içten gelen yakarışlar ile dua edip, kulluğumuzun yanında ne kadar aciz ve Rabbimizin rahmetine ne kadar muhtaç olduğumuzu, alemlerin Rabbine itiraf edip, O’ndan yardımını talep ederiz. Dualarımızın ardından Kur’an okumak suretiyle, Rabbimizi zikrederek sabah namazına kadar gecemizi bereketlendiririz.
Ramazan ayı boyunca ne yediğim en güzel yemekten, ne de sahur vaktinde atıştırılan bir kaç lokmadan tat alabildim. Sanki her şey anlamını yitirmiş gibi. Hüzünlü bir halde gönle şifa olan yalnız Rabbimizin kelamı Kur’an-ı Kerim’den başka hiçbir şey tat vermez olmuş. Gönül buruk ve hasta, tabib ise alemlerin Rabbinden başkası değil. Dert ondan, derman ondan.
Bir Ramazan Bayramına daha giriyoruz. Ama yüzlerimiz gülmüyor. Bayram neşesi ve heyecanı bizde ters etki yapmış. Neşemiz hüzne heyecanımız buruk bir durgunluğa dönüşmüş. Bayram namazı kılmak için erkenden kalkıp tekbirlerle ve Rahman suresi okuyacak tüm arkadaşların kalkıp abdest alıp hazır olmalarının ardından Bayram namazını kıldık. Namazın ardından birbirimizi kucaklayarak “bir dahaki Ramazan Bayramını dışarıda geçirme” duası ile salavatlar eşliğinde bayramlaşırız. Her birimizin duası aynı, her birimizin özlemi aynı, 11 kişiyiz ama aslında her şeyi aynı olan tek 1 kişiyiz. Bayramlaşmanın ardından kahvaltıya otururuz. Birbirimize takılıp neşelenmeye çalışırız.
Bayramlarda mezarlıklar ziyaret edilir. Bizim böyle bir imkânımız olmadığı için kahvaltıdan sonra ranzama çekilip perdemi kapayıp hayalen ortağım Murat’ın mezarına giderim. Ona selam verip sohbete başlarız. Beni burada yalnız bıraktığı için kendisine sitem ederim: “Hani bana yer ayarlayacak, en kısa sürede tekrar birlikte olabilmek için şefaatçi olacaktın.”
Bu sözüme cevabı hazır. “Sabret inşaallah yakında gelirsin” diye beni avutuyor. Murat’ıma cennet bayramlarını sorarım. Bana bayram günlerini neşesinden ve başta Peygamber (s.a.v) olmak üzere tüm cennetliklerle nasıl musafaha edip, bayramlaştıklarını anlatıp durur. Onu gıbta ile dinler, özlemimi dile getiririm. “Sen Rabbimin lütfuna nail olmuş bir şekilde cennetliklerle beraber iken, ben bu dünya girdabında bir o yana bir bu yana yalpalayıp duruyorum. Hani senin kardeşliğin.” Ve sohbetimiz uzar gider. Okuduğum “Yasin” hediyesini aldığını ve kavuşacağımız günü bayram bileceğimizi söyleyip, dertleşmeye devam ederiz. Bazen öyle bir dalıp giderim ki uykudaymışım gibi hissederim. Taki bir arkadaşın bir vesile ile bana seslenmesinee kadar bu rüya aleminden çıkmam. Bayramlar cezaevinde daha bir buruk geçiyor. Oysa sevinç günü olan bayramın bizler için sevinç ve özlem ile beraber hasretimizin bizi daha derinden yakan bir yönü var. Ailemiz ile hasret gidermeye çalışsak da görüşten sonra ayrılık acısı bu sefer çok derinden tekrar sarsar bizi. Görüşçülerimizin katlandıkları zahmeti ve meşakati görünce yürek dayanmaz olur. Gözyaşlarımızı içimize akıtırken, sessiz feryadımızı Rabbimize işittiriyoruz. Böylece aylar ve yıllar geçti. Ama ne ayrılık özlem ve hasreti ne de görüşçülerimizin çilesi bitti. Tek tesellimiz Rabbimizin bizi cehennemden azad edip cennetine katması. Bu arzu ve temenni ile sabrediyoruz. Kullarına zerre kadar zulmetmeyen Rabbimiz, biz aciz kullarını görüyor ve işitiyor.
Hasan Gündüz
Bayburt M Tipi Kapalı Cezaevi C-9