Yasin Börü davası avukatları, dava kapsamında cezalandırılan Mazlum İçli üzerinden kamuoyunu meşgul eden ve gerçeği yansıtmayan beyanlara ilişkin açıklama yaparak iddialara itibar edilmemesini istedi.
Suça sürüklenen çocuk olarak tanımlanan Mazlum İçli'nin çelişkili ifadelerine değinilen açıklamada olay gününe ait olduğu iddia edilen düğün videosunun nerede ve hangi tarihte çekildiğinin belli olmadığı, İçli'nin katliamın yaşandığı olay yerindeki video görüntüsü kapsamında teşhis edilebilmiş kişilerden biri olduğu ifade edildi.
BASIN AÇIKLAMASI ŞU ŞEKİLDE;
Kurban Bayramı’na denk gelen 7 Ekim 2014 tarihinde, yoksullara kurban eti dağıtmakta olan henüz çocuk yaştaki Yasin Börü ve arkadaşları Ahmet Dakak, Hasan Gökguz, Riyad Güneş ve Yusuf Er isimli gençler, gözü dönmüş onlarca kişilik bir grup tarafından hedef alınmış; menfur olay neticesinde Yasin ve arkadaşları vahşice katledilmiş, olaydan sadece Yusuf Er yaralı olarak kurtulabilmiştir.
Yasin Börü ve arkadaşlarının katledilmesine ilişkin yargılama süreci kapsamında bazı sanıklar ile suça sürüklenen çocuklar çeşitli cezalara çarptırılmıştır. Yerel mahkemenin canavarca hisle insan öldürme suçundan dolayı cezalandırdığı sanık ve suça sürüklenen çocuklardan biri de Mazlum İçli’dir. Mazlum İçli hakkında, aleyhe bozma sonrası yeniden mahkûmiyet kararı verilmiştir. Mahkûmiyet kararı Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından 25.05.2023 tarihinde onanarak kesinleşmiştir.
Mazlum İçli, soruşturma aşamasında gerek şüphelilerden Sedat Çoban’ın beyanı, gerek görüntü bilirkişisinin incelemesi, gerekse de HTS kayıtları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, olay yerinde olduğu ve bu vahşi eylemlere katıldığı tespit edilen kişilerden biridir. Buna rağmen son zamanlarda kimi çevreler tarafından siyasi saiklerle kamuoyuna yanıltıcı beyanlar verildiği görülmekte ve gerçek dışı bir gündem oluşturularak aklanmaya çalışılmaktadır. Olaya katılan ve aynı suçlardan cezalandırılan Sedat Çoban, soruşturma aşamasında Mazlum İçli’yi teşhis ederek, kendisini mahalleden
tanıdığını, toplumsal olaylara çok sık katılan biri olduğunu bildiğini, PKK'nın gençlik yapılanması içerisinde hareket ettiğini, olay günü de cesetlerin bina önüne çıkarılmasında grupla birlikte hareket ettiğini, olayda elinde sopa olduğunu gördüğünü, olaylar sırasında yüzünün açık olduğunu, olaylar sırasında “biji serok apo” gibi sloganlar attığını ifade etmiştir.
Görüntü bilirkişisi tarafından düzenlenen raporda ise olaya ait basına da yansıyan video kaydı incelenmiş, Mazlum İçli’nin olayın geçtiği Öz Turan 3 Apartmanı önündeki eylemci grup içerisinde yer alan şahıslardan biri olduğu tespit edilmiştir. Mazlum İçli, söz konusu video görüntüsü kapsamında teşhis edilebilmiş kişilerden biridir.
Mazlum İçli soruşturma aşamasındaki ifadesinde, bayramın ilk gününden itibaren 14 gün boyunca Kulp’ta olduğunu beyan etmiş olmasına rağmen, mahkemeye sunmuş olduğu telefon numarası olay günü olan bayramın 4. günü ve öncesinde Diyarbakır’dan sinyal vermiş, ancak sonradan Kulp ve Lice ilçelerinden sinyal verdiği tespit edilebilmiştir. Dolayısıyla kendi bildirdiği telefon numarasına ait sinyal bilgisi ve bilirkişi incelemesi kendi ifadesiyle çelişmektedir.
Mazlum İçli’nin kendisinin ve yakınlarının verdiği ifadeler de birbirleriyle çeliştiğinden mahkeme, Mazlum İçli’nin beyanına itibar etmemiştir. Dosyaya, Mazlum İçli müdafisi tarafından sunulan ve olay gününe ait olduğu iddia edilen düğün videosu konusu da suiistimal edilmektedir. Dosyaya sunulan görüntünün hangi tarihte, nerede çekildiği hiçbir
surette kanıtlanmadığı gibi düğün videosunun aslı da başkaca suç unsurlarını barındırma ihtimalinden dolayı olsa gerek, mahkemeye sunulmamıştır. Nitekim düğün videosunun montajlanan bölümü de Yargıtay’ın aleyhe bozma kararı sonrasında gündeme getirilmiş, yargılamanın ilk aşamasında dosyaya sunulmamıştır.
İlk yargılama sürecinde dosyaya dâhil edilmemesine rağmen, Yargıtay tarafından Mazlum İçli ve diğer sanıklar aleyhine verilen kısmen onama ve bozma kararının ardından dosyaya sunulan, ne zaman çekildiği belli olmayan ve tamamı sunulmayan düğün videosundaki birkaç dakikalık görüntü üzerinden geldiğimiz aşamada haksız ve gerçek dışı bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Yerel mahkeme sürecinde nedense suça sürüklenen çocuk lehine hiçbir tanık beyanda bulunmamasına rağmen dosya Yargıtay’dan döndükten sonra bir anda tanıklar ve bahsi geçen video görüntüsü türemiştir. Dolayısıyla hukuki zemini bulunmayan bu girişime mahkeme de itibar etmemiştir. Daha açık bir ifadeyle, dosyaya sonradan montajlanarak sunulan, başı ve sonu olmayan, ne zaman ve nerede çekildiği belirsiz bir görüntüyle haksız ve gerçek dışı bir masumiyet algısı oluşturma ve bu algı üzerinden Mazlum İçli’nin şahsında dosyayı itibarsızlaştırma girişiminde bulunulmaktadır. Nitekim mahkeme de bu kurmaca delillere itibar etmemiş ve Yargıtay da mahkûmiyet kararını onamıştır.
Bununla birlikte temyiz sürecinde bazı kesimlerin gündeme getirdiği alelacele bir onama kararı alındığı iddiası da gerçeği yansıtmamaktadır aksine Yargıtay aleyhe bozma kararı vermiş ve Yasin’in çocuk yaşta katledildiği yerel mahkeme tarafından yeniden değerlendirilerek yeniden cezaya hükmedilmiştir.
Bu anlamda yargılamanın seyrinin özellikle de 6-8 Ekim olaylarına ilişkin HDP’lilerin yargılandığı dosyaya alt yapı oluşturması amacıyla hızlandırıldığı söylemi kamuoyunu yanıltmaya yöneliktir. Dosyayı takip eden vekiller olarak, yargılamanın ilk gününden bu yana gerek mahkemede gerek kamuoyu önünde, yaşanan vahşetten icrai ve ihmali anlamda kimler sorumluysa tamamının cezalandırılmasını talep ettik. Bu yöndeki hukuki mücadelemiz yasal zeminde halen devam etmektedir.
Sonuç olarak;
Bir daha çocuklarımızın hiçbir amaç uğruna öldürülmesini istemiyoruz. Maalesef Yasin, kirli siyasi çıkarlar uğrunda katledilen ne ilk çocuktu ne son çocuk olacaktı, olmadı da! Bu vahşetten sonra da birçok çocuğumuz bu örgüt ya da taşeronları tarafından katledildi. Bunun için bu davayı önemsedik.
Yasin’i önemsedik. Yasin’i katleden düşüncenin toplum vicdanında; faillerin ise mahkemeler huzurunda mahkûm edilmesini istedik.
Adaletin tesis edilmesi herkes için önemlidir. Yasin Börü ve arkadaşlarının kurban eti dağıtımı esnasında uğramış oldukları saldırıyı görmezden gelip onların hak mücadelesi için en ufak çaba göstermeyen, bu konuda temennide dahi bulunmayan sözde insan hakları savunucusu kesimler, Mazlum İçli üzerinden mağduriyet edebiyatı oluşturmaya çalışmaktadır. Yasin ve arkadaşları Diyarbakır’da, belirli bir mahallede, belirli bir sokakta, belirli bir evde, o mahalleden canavarların katılımıyla ve yine o sokakta yaşayanların gözleri önünde katledildi. Gerçek budur, kötülük de budur.
Masum yere bir insanı katletmenin tüm insanlığı katletmekle eşdeğer olduğunun bilincindeyiz. Buna rağmen şunu da belirtmek istiyoruz: Bu katliam tarifsiz bir barbarlık olsa da haksız yere bir kişinin tek bir an dahi hürriyetinden alıkonulması da kabul edilemez. Hiç kimsenin haksız yere itham edilmesini, yargılanmasını ve mahkûm edilmesini asla benimsemez ve tasvip etmeyiz. Hürriyet de insan hayatı gibi önemlidir. Kolektif cezalandırma peşinde olmadık. Bu adalet bilinciyle ilk günden bütün taleplerimizde hiçbir sanığa haksızlık etmeme konusunda azami gayret gösterdik. Bu gayretimiz dün de vardı, yarın da aynen devam edecektir.
Zira biz, “Muhakkak ki Allah, adaletle davrananları sever.” ayetini şiar edinmiş ve adaleti tesis edebilmek adına ömrümüzü feda edebilecek bir zihniyetle yetişmiş hukukçularız. Yine,
adalet arayışımızdan da asla vazgeçmeyeceğimizi belirtmek isteriz. Yasin ve arkadaşlarına karşı yapılan vahşi katliam, bir insanlık ayıbı olmakla beraber bu katliamı gerçekleştirenlere gerekli cezanın verilmemesi ya da dosyanın itibarsızlaştırılması da bu insanlık ayıbının örtülmesi anlamına gelecektir.
Nitekim 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde, Suriye’nin Kobani bölgesinde yaşanan olayları bahane eden ve HDP’li yetkililerin çağrısı üzerine sokağa dökülen, insani hiçbir değeri kalmamış, linç kültürüyle yetiştirilip canileşmiş gruplar sadece Yasin’i ve arkadaşlarını değil onlarca insanımızı katletmiş, toplumsal huzura kastetmişlerdir. İnsan ölümlerini kolaylaştıran ve teşvik eden her türlü anlayışın karşısında durmak ve adalet arayışına destek olmak hukukçular olarak bize düşmektedir.
Tüm bunlardan hareketle, kamuoyunda Yasin Börü davası olarak bilinen ve 6-8 Ekim olaylarında yoksullara kurban eti dağıttıkları sırada katledilen gençlerin ailelerinin hak mücadelesinin itibarsızlaştırılmaya çalışıldığını üzülerek müşahede ediyor, adalet konusunu hiçbir zaman özümsememiş kesimlerin bu olaydan nemalanmaya çalışmalarını da hayretle ve ibretle izliyoruz. Bu anlamda kamuoyunun, yanıltıcı ve yönlendirici iddialara itibar etmemesini dikkatlerine saygıyla duyururuz