HABER MERKEZİ – Ergenlik; bireyin, çocuksu tutum ve davranışlarının yerini yetişkinlik tutum ve davranışlarının aldığı, cinsiyet yetilerinin kazanıldığı dönem olarak ifade edilmektedir. Bu dönem çocuklarda uyum ve duygusal gerginliği de beraberinde getirir. Genel olarak 12-20 yaş arası ‘ergenlik dönemi’ olarak adlandırılır. Ortalama olarak; kızların erkeklere oranla iki yıl kadar önce olgunlaşmaları nedeniyle bu dönem ülkemizde kızlarda 10-12 yaşları arasında, erkeklerde 12-14 yaşları arasında başlar. Her yaşta uyum, duygusal gerginliği de beraberinde getirir. Çünkü yeni durumlara uyum, hem zihinsel, hem de hareketle ilgili davranışlarda değişikliği gerektirir. Ergen, çocukluk dönemindeki alışkanlık ve fikirlerinin artık kendisi için yetersiz olduğunu görür. Duygusal gerginlik, yerleşmiş olan bu alışkanlıkların yerlerine yenilerinin kazanılması sonucunda ortaya çıkar.
YENİ BİR ÇEVREYE UYUM HER YAŞTA ZORDUR
Çevresel ve toplumsal faktörler ergende güvensizlik duygusu yaratır ki; bu da duygusallığa neden olur. Yeni bir çevreye uyum her yaşta zor olmakla beraber ergenlik döneminde uyumun daha da güçleştiği görülür. Bunun başlıca nedeni, ergenden kısa bir süre içinde birçok yeni çevreye uyum göstermesinin beklenmesidir. Ergenlik döneminde yaşanan bu psikolojik değişimlerle ilgili bilgi veren Aile Danışmanı Adnan Kalkan, gençlerin sağlam bir kimlik ve kişilik oluşturabilmesi için bu dönemde dikkat edilmesi gereken davranışlar hakkında uyarılarda bulundu. Düşüncelerin davranışları etkilediğini dile getiren Kalkan, ergenlik döneminde bireyde meydana gelen psikolojik ve bedensel değişiklikler nedeniyle bireyin dengesizlik yaşayabildiğine dikkat çekti.
GENÇLERİN BİR KİMLİK ARAYIŞI SÖZ KONUSUDUR
Görsel medyanın bazı problemleri de beraberinde getirdiğini aktaran Kalkan, bu yayınların denetim altına alınması gerektiğini dile getirerek, "Ergenlik dönemi hem biyolojik hem psikolojik hem de fizyolojik yönden gençlerin değişime uğradığı, erişkinliğe adım attıkları bir dönemdir. Bu dönemde farklı psikolojik durumlar söz konusu olduğu gibi olgunlaşmaya giden yolda bedensel değişiklikler de söz konusu olabiliyor. Dolayısıyla bir dengesizlik dönemi yaşanabiliyor. Bu duruma baktığımız zaman yaş itibarıyla ergenlik çağı, ülkeden ülkeye iklimler dolayısıyla değişebiliyor. Ergenlik dönemi dediğimiz süreçte özellikle gençlerin bir kimlik arayışı söz konusudur. Bu kimlik ve kişilik oluşumunda gençler gerek sosyal medyadan gerek çevreden çok ciddi anlamda etkileniyor." şeklinde konuştu.
"GENÇLERİN MARUZ KALDIĞI DAVRANIŞLAR BAZI PROBLEMLERİ DE BERABERİNDE GETİRİYOR"
Düşüncelerin davranışları, davranışların da düşünceleri etkilediği gerçeğine dikkat çeken Kalkan, "Son dönemde sosyal medyada kimlik ve kişiliği, aynı zamanda cinsiyeti hedef alan bazı film ve diziler, sosyal medya paylaşımları ve K-Pop gibi bazı müziklerin gençler üzerinde çok olumsuz bir etki oluşturduğunu söyleyebiliriz. Gençlerin maruz kaldığı davranışlar ve görsel paylaşımlar bazı problemleri de beraberinde getiriyor. Bir taraftan eşcinselliği artırmaya çalışan bir dünya düzeni var ve bunun için de, benim fikrimce, K-Pop dediğimiz o müziği ortaya attılar. Bunların geneli eşcinsel ve birçoğunun psikolojik problemler yaşadığını, bir kısmının intihara gittiklerini görüyoruz. Bu da bizim gençlerimiz üzerinde aynı zamanda çok ciddi bir etki bırakıyor ve gençlerimiz bu anlamda davranış bozukluğu gösterebilmekte, psikolojik bunalımlar yaşayabilmektedir. Burada özellikle sosyal medya mecralarının denetim altına alınması gerektiği düşüncesindeyim. Bununla birlikte RTÜK tarafından televizyonlarda yayınlanan ve yayınlanacak olan dizi ve filmlerin kontrol edilmesi gerekiyor." ifadelerini kullandı.
"GENÇLERİN KİMLİK VE KİŞİLİĞİNİ YENİDEN İHYA ETMEMİZ GEREKİYOR"
Sivil toplum kuruluşlarını ve aileleri de uyaran Kalkan, gençlere yönelik kendilerini bulabilecekleri yeni projeler üzerinde çalışılması gerektiğini belirterek, "Bizlere düşen ise sivil toplum kuruluşları ve aileler olarak gençler üzerinde çok ciddi yeni çalışmalar ve projeler üretmeliyiz. Örneğin; son zamanlarda çok ciddi anlamda öfke kontrol veya hiperaktivite davranış bozukluğu söz konusu. Buna gençlerin yediklerinden, içtiklerinden, konuştuklarından, gördüklerinden, izlediklerinden yaptıklarına kadar hepsi etkili oluyor. Öfke bozukluğu, uyku bozukluğu, beslenme bozukluğu gençlerin hayatının tümünü etkileyebiliyor. Dolayısıyla gençlere yönelik yeniden bir ihya ve inşa programının oluşturulması gerekiyor. Bu programla gerek psikolojik gerek sosyolojik gerek sağlık anlamında gençliğin kimlik ve kişiliğini yeniden inşa etmemiz gerekiyor." şeklinde konuştu.
GENÇLERE YÖNELİK KİŞİLİKLERİNİ İNŞA EDECEKLERİ ÇALIŞMALAR YAPMAMIZ GEREKİYOR
Yapılan testlere bakıldığında gençlerin aslında çok zeki ve müthiş bir potansiyele sahip olduklarını ifade eden Kalkan, "En kaliteli arabaya da sahip olsanız o arabayı sürecek şoförünüz veya şoförlüğünüz yoksa o arabanın da bir anlamı yoktur. Gençlerimiz de istediği kadar zeki olsun akıl yürütme üzerine çalışılmazsa yani akli irade kullanılmazsa maalesef o gençliğin potansiyeli de hem boşa gidecek hem de gençlik kendi kendini çürütecek, bunaltacak, zarar verecek ve en nihayetinde topluma zarar verecek. Onun için gençlere yönelik, kendilerini bulacakları, kimlik ve kişiliklerini inşa edecekleri çalışmalar yapmamız gerekiyor. Hem mesleki anlamda ayakları yere basacak bu gençliğin, hem psikolojik anlamda irade gösterebilecek bir nesil yetiştirme, böylece nesli ihya medeniyeti inşa mefkuremize bu anlamda hizmet etmiş olacağız." dedi.
GENÇLERE DEĞER VERİRSEK POTANSİYELLERİ AÇIĞA ÇIKACAKTIR
Gençleri anlamak için onları dinlememiz gerektiğine vurgu yapan Kalkan, "Yani bir bütün olarak gençliği suçlamamız değil, gençliğe yol göstermemiz gerekiyor. Bugün gençliğin en büyük ihtiyacı 'beni anla' beklentisidir. Genel anlamda gençlerle konuştuğumuzda diyorlar ki: ‘Büyüklerimiz bizi dinlemiyor, bizi anlamıyor.’ Değer görmek kavramını gençlere yönelik davranışlara yansıtabilirsek, gençlere değer verebilirsek gençlerdeki potansiyel açığa çıkacaktır. Fatihler, Yavuzlar, Selahaddin-i Eyyübiler'e baktığınız zaman hep değer görmüş insanlardır. Yine Peygamber Efendimiz'e (Aleyhisselam) baktığımız zaman Suffa ehlini bile yetiştirirken öfkeyle, tükenmişlikle, sabırsızlıkla değil; müthiş bir özgüven, özsaygı ve değer hissiyle yetiştirmiştir. Bu anlamda eğer biz gençliği yetiştirebilirsek nesli ihya medeniyeti inşaa edebileceğiz inşallah." diyerek sözlerini tamamladı. (İLKHA)