Anadolu Haber Ajansı'nın, Siyonist rejimin Filistin'de uyguladığı işgal politikalarını ele aldığı 3 haberden oluşan haber dosyasının ikinci bölümünde, arkeoloji alanında araştırmalar yapan Bilal Toprak, Siyonist rejimin arkeolojik verileri ideolojik şekilde yorumlayarak işgali meşru kılma çabasını anlattı.
Bilal Toprak, Siyonist rejim arkeolojiyle kültürel miras, hafıza ve kültür üzerinden bellek oluşturmayı amaçladığını belirterek, şu değerlendirmede bulundu:
"Ulus devletlerin çoğu arkeolojiyi ideolojik olarak kullandı ama bu konuda israil'i ayıran şey çok daha keskin hatlarının olması. Her şeyden önce, diğer ulus devletler bulundukları yeri korumak isterken, israil 2 bin yıldır bulunmadığı bir toprağın kendisine ait olduğunu iddia etme peşinde. Bunu yaparken arkeolojiyi bir sömürge, inkar ve yok etme silahı olarak kullandı."
Avrupa Yahudileri arasında 18'inci ve 19'uncu yüzyılda ortaya çıkan "Yahudi Aydınlanması" isimli toplumsal hareket sonrasında Yahudilerin artık bir vatan toprağına sahip olması gerektiği fikrinin belirdiğine işaret eden Toprak, şöyle devam etti:
"Vatan için Filistin'de karar kılındı çünkü motive edici bir tarafı vardı. Mesih geldiğinde orada toplanacaklarını düşünüyorlardı. Siyonizm, Kitab-ı Mukaddes'i ve dini araçsallaştırdı. (israil'in ilk Başbakanı) Seküler David Ben Gurion, 1948'lere kadar dini atıf yapmazken, başbakan olduğunda Kitab-ı Mukaddes müfessiri olarak ortaya çıktı. Ben Gurion, 'Geçmişte tanrının bize vadettiği bu toprakları nasıl fethettiysek, bugün de aynısını yapıyoruz' ifadesini kullandı."
Ben Gurion'un düşüncesinde arkeolojinin vazgeçilmez bir unsur olduğunun altını çizen Toprak, "Arkeoloji, şu anki israilli Yahudilerin, eski Yahudi halkına olan bağlarını güçlendirmek için bir köprü görevi görüyor. Bu durum, ulus ile 'anavatan' arasındaki bağı güçlendiriyor." dedi.
- "israil arkeolojiyi, işgal ve sömürgenin aracı olarak kullanıyor"
Toprak, bir yeri sömürgeleştirmenin en kısa yolunun haritalandırma çalışması olduğunu kaydederek, şu ifadeleri kullandı:
"Haritalandırma yapılırken bölgelere İbranice isimler bulundu, Kitab-ı Mukaddes'te geçen yer isimleri verildi. Yaklaşık 1000 yıllık Müslüman hakimiyeti görmezden gelinerek sadece Yahudi-Hıristiyan tarihini ilgilendiren yapılara odaklanıldı. Negev ve Arava bölgelerinde İbranice isimler verildi. 'Boş bir levha' olarak değerlendirilen Filistin toprakları 1950'lere gelindiğinde Yahudi toprağına doğru evirildi. Artık neredeyse Filistin köylerinden hiçbir esere rastlanmıyordu."
Siyonist işgal rejimi arkeolojisinin işgal ve sömürge aracı olarak kullanıldığına dair pek çok örneğe rastlandığını aktaran Toprak, şunları dile getirdi:
"1960'larda Komutan Yigael Yadin, Masada kalesinde Romalılara karşı direnen Yahudileri tekrar hatırlattı. Yüzlerce kişinin direndiği ve Romalı askerlere teslim olmaktansa intihar ederek tarih yazdıklarından bahsetti. 'Masada bir daha asla düşmeyecek' sloganı israil'de hala askerler tarafından Araplara karşı kullanılır. Yadin, efsaneyi ispatlamak için burada kazılar yaptı ama ancak 25 mezara ulaşıldı. Hiçbirinde intihar olgusuna rastlanmadı."
Toprak, yıkılan Filistin köylerinin, kültürel dokuyu yok etmek için ormanlaştırıldığını aktararak, Yahudi Ulusal Fonunun (JNF), 1951'de Holokost sırasında öldürüldüğü iddia edilen 6 milyon Yahudi anısına Batı Kudüs'te Şehitler Ormanı oluşturduğunu ifade etti.
İşgalcilerin, arkeolojiyi Filistinlilerin yaşadığı bölgeleri sit alanı ilan etmek için kullandığına dikkati çeken Toprak, "Daha sonra buraya bir bekçi koyuluyor ve israil bayrağı dikiliyor. Bekçinin ailesi gittikçe artıyor ve orası koca bir Yahudi mahallesine dönüşüyor." şeklinde konuştu.
- "Her kazıda Kitab-ı Mukaddes'te anlatılanlara ulaşabileceklerini düşündüler"
Toprak, arkeolojik verilerle işgali meşrulaştırma çabasının, İngiltere'nin Filistin'i işgalinden bu yana sürdüğünden bahsederek, "Bu dönemi tarif eden kitaplar, bir elinde mala bir elinde Kitab-ı Mukaddes olan insanların Filistin'e gittiğinden bahseder. Bu topraklar kutsal kitaptaki hikayelerin geçtiği yerlerdir. Araştırmacılar bu hikayelerle büyüdü ve doğruluklarından en ufak şüpheleri yoktu. Bu yüzden yaptıkları her kazıda Kitab-ı Mukaddes'te anlatılanlara ulaşabileceklerini düşündüler." ifadesini kullandı.
İngiltere'de 1865'te kurulan Filistin Keşif Fonunun (Palestine Exploration Fund), Filistin bölgesinin haritasını çıkarmak için (Arabistanlı) Thomas Lawrence'ı gönderdiğine işaret eden Toprak, "Filistin Keşif Fonu Başkanı York Piskoposu William Thomson, 'Eğer Kitab-ı Mukaddes'i gerçekten anlamak istiyorsanız onun ilk defa yazıldığı toprakları da anlamalısınız.' diyerek çalışmalarının hedefini açıklamıştı." dedi.
Toprak, ABD'li teolog ve arkeolog William Albright'ın 1920'lerde arkeoloji sayesinde siyonizmin temel taşlarını döşediğini belirterek, şunları aktardı:
"Albright, yerleşimci toplumların işgal, ihraç ve etnik temizlik sayesinde ayakta durabildiğini söyledi. Bu, siyonist işgalciler için çok büyük bir fırsattı. Yahudi-Hristiyan tecrübesinin üstünlüğünü merkeze alan Albright, ABD'nin kutsal toprak tecrübesiyle Yahudilerin Filistin'e dönüş miti arasında ilişki kurdu. 'Seçilmiş millete seçilmiş toprak' iddiasında olan Albright, gerçek arkeolojik verileri değil Kitab-ı Mukaddes'i merkeze alarak değerlendirmelerde bulundu."
Arkeolojinin, geçmişi yorumlama, anlama ve kurgulamanın en önemli araçlarından biri olduğunun altını çizen Toprak, sözlerini şöyle tamamladı:
"israil'deki müze isimlerine baktığınızda bile kültürün ne kadar etkin şekilde kullanıldığını görürsünüz. 'israil Toprağı Müzesi, israil Müzesi, Yahudi Halkı Müzesi, Kutsal Kitap Toprakları Müzesi' gibi isimler kullanan israil, arkeolojiden çok etkin şekilde yararlanıyor. 'israil dönemi, İbrani dönemi' gibi dönemlendirmeler yapılıyor. Bu sayede geçmişte büyük bir uygarlık olduklarını ve bugün işgal ettikleri toprakların asıl sahibi olduklarını iddia ediyorlar."