Evet, bugün dünya halkları ne yaptığını bilmez bir ortama, maratona koşar bir halde. Birinin ak dediğine, bir diğeri kendinden emin bir şekilde rahatlıkla kara diyebiliyor. Birinin Hak dediğine bir başkası utanmadan Batıl diyebiliyor. (Örnekler çoğaltılabilir.)
Sözüm ona batı dünyası (sözde) demokrasinin beşiği sayıldığı halde, katliamlara ‘’kör, sağır ve dilsiz’’ kalabiliyor. Dahası demokrasi gereği iş başına gelmiş meşru hükumetlere ‘’Demokles’in kılıcını’’ gösteriyor. Ve sanki şöyle diyor; ‘’demokrasiye evet ama benim izin verdiğim kadar’’.
Mısırda 85 yıldır haklı bir mücadele veren ve bu mücadelesinden binlerce Şehid verme pahasına vazgeçmeyen ‘’İHVAN-I MÜSLİMİN’’ hareketi, Sisin`in yaptığı son katliamdan sonra da İnşaallah haklı mücadelesinden vazgeçmeyecektir. Zira uğrunda onca şehid verilen bu mücadele, eğer bırakılıp vazgeçilse Firavunların zafer bayraklarını ADEVİYYE MEYDANI’na dikmesine sebep olur ki, bu da açık bir yenilgi ve zillet sayılır.
Suriye’de kimyasallarla katledilen Mazlum halkın feryadı hala kulaklarımızda ve yanı başımızda.
Daha dün gibi hala gözümüzün önünde ve yine yanı başımızda bir diktatörün emriyle mazlum HALEPÇE halkının üzerine yağmur gibi kimyasallar yağmıştı.
Hani hep diyoruz ya: ‘’her gün Aşura, her yer Kerbela’’ diye. Bugün de maalesef şunu diyoruz: ‘’Müslümanın yaşadığı her yer Halepçe’’. Ama şunu büyük bir şevkle haykırıyoruz ki, ‘’her diktatör bir Yezid ve her Yezid`in karşısında mutlaka bir HÜSEYN olacağız’’ diye.
Ne garip bir durumdur ki, kimyasal kullanan her iki diktatör de BAAS (Arap milliyetçiliği) rejiminin koyu savunucularıdır. Geçmişte Yezid, Saddam ve son olarak ta Esad. Her diktatör gibi onlar da halkının hayatını ve kanını akıtmayı hiçe sayan birer canavar vampirdir. Doğrusu kimyasal canavar, düştüğü yerde kan akıtmaz, ama insanın, hayvanın ve nebatatın her türlüsünü sessiz sedasız öldürür. Orada bir daha sağlıklı hayat emaresi bulmak mümkün değil.
Evet, Mazlumlar şehid oldu ve bize de kahrı kaldı. Onlar şehid oldu yaşıyor, ama biz yaşıyoruz ve ölüyüz. Onlar bu dünyadan gerçek bir hayata Şehadetle ilk adımı attılar.
Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz. (Bakara 154) Bu ayet-i kerime, şehitlere “ölü” dememizi yasaklamakta ve onların ölü olmadıklarını beyan buyurmaktadır. Begavi, Hazin ve Ruhu’l Beyan tefsirlerinin beyanına göre, bu ayet-i kerime Bedir şehitleri hakkında nazil olmuştur.
Şehitlerin ölü olmayıp diri olduğu hakikati Al-i İmran suresinde de şöyle beyan buyrulmaktadır: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler zannetmeyin! Bilakis onlar diridirler; Rab’leri katında rızıklanırlar. Allah’ın fazlından verdiği nimetlerle mutludurlar. Ayrıca, henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiç bir korku ve keder bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. Onlar, Allah’tan gelen bir nimet ve keremin müjdesi ile sevinirler. Muhakkak ki Allah-u Teâlâ müminlerin ecrini zayi etmez.” (Al-i İmran 169-171)
Bu makamda, Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin şu güzel izahını sadeleştirerek naklediyoruz: “Dördüncü tabaka-i hayat: Şehitlerin hayatıdır. Kur’an’ın hükmüyle, şehitlerin diğer kabir ehlinin üstünde bir hayat tabakaları vardır. Evet, şehitler dünya hayatlarını hak yolda feda ettikleri için, Cenab-ı Hak kemâl-i kereminden onlara dünya hayatına benzeyen fakat kedersiz ve zahmetsiz bir hayatı, berzah âlemi denilen kabir hayatında ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar. Yalnız, kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar, tam bir saadetle lezzet alıyorlar, ölümdeki ayrılığın acısını hissetmiyorlar.
Diğer kabir ehlinin her ne kadar ruhları bakidir; fakat onlar kendilerini ölmüş biliyorlar. Berzahta aldıkları lezzet ve saadet şehitlerin lezzetine yetişemez. Nasıl ki iki adam bir rüyada cennet gibi bir güzel saraya girerler. Birisi rüyada olduğunu bilir, aldığı keyif ve lezzet pek noksandır. ‘Ben uyansam şu lezzet kaçacak.’ diye düşünür. Diğeri ise rüyada olduğunu bilmiyor; hakiki bir lezzet ile saadete mazhar olur.
İşte, berzah âlemindeki diğer ölüler ile şehitlerin hayatı arasında böyle bir fark vardır. Şehitler öldüklerini bilmedikleri için, o âlemden tam lezzet alırlar. Ehl-i imanın diğer ölüleri ise öldüklerinin ve âlem-i berzahta olduklarının farkındadırlar. Bu sebeple aldıkları lezzet, şehitlerin lezzetine yetişememektedir.
Enes bin Mâlik (r.a.)’ın rivayet ettiğine göre: Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez; sadece şehid müstesna! Şehid, gördüğü aşırı itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa şehit olmayı ister.” (Müslim: 1877)
Hz. Muaz (r.a.) rivayet etmiştir. Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Müslümanlardan bir şahıs, deve sağılacak kadar bir süre Allah yolunda cihad ederse cennet onun hakkı olur. Allah yolunda yaralanan veya bir sıkıntıya düşen kimse, kıyamet gününde yaralandığı gün gibi, kanlar içinde Allah’ın huzuruna gelir. Kanının rengi zağferân gibi kıpkırmızı; kokusu ise misk kokusu gibidir.” (Ebû Davud, Cihad 40 )
Ebu Hureyre (r.a.) rivayet etti. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Muhammed’in nefsini kudret elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra tekrar savaşıp öldürülmeyi, sonra tekrar savaşıp öldürülmeyi ne kadar isterdim.” (Buhari-Müslim)
Yukarıdaki Ayet ve Hadis-i Şeriflerin ışığında diyebiliriz ki, onlar dünyaya tekrar dönmeyi iştiyakla arzu ediyor ve bizler de dünyaya kazık çakmış gibi yerimizden kımıldamak istemiyoruz. Canımızdan, malımızdan ve rahatımızdan vazgeçmek istemiyoruz. Doğrusu o şehidler, ‘’yarınlar (cennet), rahatından, canından ve malından vazgeçenlerindir’’ düsturuyla hareket edip, imrendiğimiz o mübarek makamlara ulaştılar.
Cenab-ı Hak, Kerbela ve günümüzdeki Şehidlerin hürmetine cümlemize şehidlik makamını ihsan etsin. Şehidliği bizlere sevdirsin, O’nun dini uğrunda canını feda edip gerçek Şehid olan bahtiyarlar zümresine bizleri de dâhil etsin! İnşaallah mazlumlara dua edin ve ettiğiniz duaları hayatınızda yaşayın.
Şehid Metin Yükselin bu sözü de, şehadet âşıklarına şevk versin; ‘’Şehadet bir çağrıdır tüm nesiller ve çağlara’’
Ya Şehadet, Ya Zafer.
Fi Emanillah Wesselam
ŞAHABETTİN ER / doğruhaber