Edebi etkinlikler içinde yer alanlar arasında ünlü bir söz vardır: “Önce söz vardı.”
Bazı edebiyatçılar, bunu “Önce şiir vardı” diye değiştirdiler.
Şüphesiz ki bilinen ilk edebi etkinlik, şiirdir. Diğer bir ifadeyle şiir(beşeri araştırmalarla bilinen) en eski edebi türdür. İnsanlık, uzun bir dönem için edebiyetçı olmayı şair olmak olarak anlamış. Kelimeleri ustalıkla kullanma yeteneğine sahip olduklarını düşünenler, bu yeteneklerini şiir söyleyerek ispatlama yoluna gitmişler, bu kendi yetenek sermayelerini şiirde yatırıma dönüştürerek onunla bir amaca ulaşmışlar.
Şiirin gözde bir tür oluşu, “Şiir vehbi midir, kesbimidir?” tartışmasını da beraberinde getirmiş. Vehbi olan, doğuştan gelendir. Kesbi olan, çalışmayla elde edilendir.
Bugün vehbi-kesbi tartışması bir orta çözümle sonuçlanmış gibidir. Şiirin vehbi yanı da kesbi yanı da vardır. Ancak dünyanın en büyük şairleri, vehbi yana sahip olup kesbi yanı da ihmal etmeyenlerdir. Mele Ahmede Ciziri’de de, Fuzuli’de de, Mehmet Akif’te de, Seyda Mela Mizgin’de de, Pakistan şairi Muhammed İkbal’de de bunu görmek mümkündür. Onlar, doğuştan şairdirler. Ancak onlar doğuştan aldıkları ile yetinmemişler, şiirleri üzerine çalışmışlar, şiiri yoğurmuşlar. Bu yönüyle şairlik emek ister, deniyor. Bu, doğru bir tespittir. Şiir, edebiyatçıya dil üzerine yoğunlaşma imkanı verir.
Şiir, edebiyatçıyı disipline eder. Yüce Allah, israfı sevmez. Şiir, edebiyatçının kelimeleri kullanma konusunda müsrif kalmasını engeller.
Şiir, tefekkürü geliştirir, bilinmeyeni su üzerine çıkarır, edebiyatçının imkanlarını geliştirir, çoğaltır.
Bunun için şair olabilmek bir fazilettir, bir üstünlüktür. Bununla birlikte şiir söyleyememek, edebiyatçı olmamak anlamına gelmez. “Madem benim şiirde nasibim yoktur. Benim edebiyat ülkesinde ne işim var?” deyip şiiri edebiyat ülkesine vatandaş olmak için şart görmek, şiiri edebiyat ülkesinin passaportu kabul etmek, günümüzde kabul görmüyor.
En az iki yüzyıldır, öykücüler (hikayeciler) ve romancılar da edebiyat ülkesinin vatandaşları kabul ediliyor. Her ne kadar ilk büyük hikayeci ve romancılar Fransızlardan Victor Hugo örneğinde olduğu gibi aynı zamanda büyük şairler iseler de bugün bu gerçeklik yoktur. Edebiyata nefis hikayeler, büyük romanlar kazandırdıkları halde bir tek şiiri olmayan edebiyatçılar vardır.
Büyük bir şair, sonradan büyük bir romancı olabilir. Ama büyük bir romancı sonradan büyük bir şair olamaz, diyorlar.
Bu tespit, (kırkından önce romancı, kırkından sonra şair olunmaz) önyargısıyla ilgilidir. Şüphesiz ki önyargılar hepimizin tutmalarını etkiliyor, bazen kitlesel bir red veya kabule yol açabiliyor.
Gençlik çağı, roman çağı değildir. Bir genç olarak bir-iki yıl çok okunan romanlar yazabilirsiniz ama kendinizden bu çağda büyük bir edebi roman beklemeyin.
Gençlik çağı, şiir ve hikaye çağdır. Şiir yeteneğiniz varsa bu fazilettir, yoksa umutsuzluğa kapılmayın, hikaye yazın. Özellikle konulu hikayeler yazın, güzel şeyler ürettiğinizi göreceksiniz.
Hikayenizi eleştiren ve başkalarının da eleştirmesini sağlayan “ben daha iyisini üretirim “ iddianızı koruyun, bu iş olacak. Rabbim, kolaylıklar versin.
Bu arada bu, edebiyatla ilgili son yazımızdı. Okul dönemi yaklaşıyor, rehberlik yazılarına yeniden değineceğiz.
Allah(CC) yardımcınız olsun.
Abdulkadir Turan / Rehberlik / Doğruhaber