İsveç ve Danimarka başta olmak üzere, batılı ülkelerin İslam’a ve kutsallarına yönelik saldırılarına tepkiler devam ediyor. Bir tepki de ÖNDER Ankara Başkanı Mehmet Fatih Serenli’den geldi.
Bu çirkin saldırılara karşı Müslümanları İsveç ürünlerini boykot etmeye davet eden Serenli, yapılan küstahlıkların karşılıksız kalmaması gerektiğini vurguladı.
Serenli, “Her şeyden önce söz konusu eylemler, Avrupa temelli yeniden hortlatılan paganlığın provakatif saldırılarından biridir. Paganlar için en büyük tehdit, kutsalın ve hakikatin varlığıdır. Tarihsel tecrübelerin gösterdiği üzere, kutsalın ve hakikatin karşısındaki ezikliğini gidermek için paganlar, İslam'ın müntesiplerine veya sembollerine saldırırlar. Hem de hiçbir kutsala dayanmadıkları için tepkilerini en zorba şekilde uygulamaktan geri durmazlar. Kutsala dair ne varsa onu aşağılamak ve hakikate gönül verenlere zulmetmek paganlara narsist bir zevk verir. Bununla sahte inançlarına özgüven devşirmeye çalışırlar. Kur'an'ın haber verdiği üzere; Hendek halkına reva görülenler, zalim Firavun'un işkenceleri, sadece hakkı dile getiren Habib-i Neccar'a yapılanlar ve daha niceleri paganlığın şiddet potansiyelini gösteren tarihsel örneklerdir. Bugünkü eylemlerle Avrupa merkezli küresel paganizm bir taraftan taraftarları nezdinde kendisini konsolide etmek isterken, aslında batının sözde evrensel ve demokratik değerler anlatısının masalsı büyüsü de bozulmaktadır.” ifadelerini kullandı.
Kur'an-ı savunkmak için ümmete büyük vazifeler düştüğünü dile getiren Serenli, şunları aktardı:
“İşte bu bağlamda ümmete düşen; her şeyden önce savunduğu hakikatlerin ilmi, imanı, ameli, ahlaki ve fikri yönleriyle birlikte paganizmin bütün dayanaklarını kökten geçersiz kılacak entelektüel hamleler, davet çalışmaları, kültürel tanıtımlar ve toplumsal etkileşimler içerisinde bulunmaktır. Beri taraftan siyasi, diplomatik ve hukuki girişimlerini de sürdürmesi beklenir. Aslında böylesi bir durumda eyleme başvuranlardan öte, onu arkalayan derin odaklar her bakımdan çökertilmeli, aleme ibret bir şekilde cezalandırılmalı, misliyle mukabele görmelidir. Ancak bugünkü dağınık vaziyetiyle ümmetin bunu yapacak kurumsal bir yapısı ve cesameti maalesef yoktur. Buna rağmen ümmeti temsil ettiğini düşündüğümüz kuruluşlarımızın uluslararası her platformda konuyu gündeme taşıyıp failleri, azmettirenleri ve yataklık eden iradeleri takip etmesi elzemdir. Ülkeler nezdinde ise, hükümetler eyleme kaynak ülkelere yönelik diplomatik ve ekonomik boykot başta olmak üzere, elindeki bütün imkanları kullanarak eylemler durana kadar mücadeleyi sürdürmelidir.”
“Sivil kuruluşlarımız dil ve kültür bilen, donanımlı, vizyoner davetçiler yetiştirmeli”
STK’ların yapması gerekenlere de değinen Serenli, “Sivil topluma gelince, Hazreti Peygamber'in paganlığın merkezi Mekke'de yaptığı gibi nebevi davet usulüyle modern paganlığın bütün kalelerinde onlara meydan okuyacak davet çalışmalarını müesseseleştirmelidir. Sivil kuruluşlarımız dil ve kültür bilen, donanımlı, vizyoner davetçiler yetiştirmeli; davet merkezleri, düşünce mektepleri hatta okullar açarak paganizmin cenderesindeki halklara dinin hakikatlerini tebliğ etmelidir. Tarihi nübüvvet pratiklerinin gösterdiği üzere bir toplum nasıl kendi içinden ıslah ediliyorsa, bugün de toplumların kendi dil ve kültür dünyasından yetişmiş alimler ve entelektüeller yetiştirmek asrımızın vaciplerindendir. Bunun için de ciddi eğitim kurumları, suffeler tesis etmek, muhatab toplumdan kumaşı uygun gençleri seçerek eğitmek lazımdır. Nebevi sünnete uygun olan, dolayısıyla başarıya kavuşacak olan da budur.” ifadelerine yer verdi.
“NATO batı merkezciliğin küresel hegemonya iştahının bir ürünüdür”
Son olarak “İsveç'in NATO üyelik sürecinde Türkiye'nin onayı gerekiyor. Türkiye, bu onayı vermeli mi?” sorusunu Serenli, “Türkiye'nin NATO paktında olması tarihsel ve medeniyetsel birikimi açısından büyük bir hatadır. Osmanlı Devleti sonrası Türkiye’sinin batıya uydu olma kurgusunun bir parçası olarak gerçekleşen bu tarihi hatadan bir an önce dönülmesi lâzımdır. Bugün yaşananların her biri bu çelişkiyi doğrulamaktadır. NATO batı merkezciliğin küresel hegemonya iştahının bir ürünüdür. Bugünkü yapısı, komutası ve operasyonları ile bizim için açık bir tehdittir. Ahlaki temeli ve tutarlılığı olmadığından reel politik hiçbir gerekçe Türkiye'nin NATO'da olma zilletini doğrulamaz. Ümmetin birliğini ve dirliğini temsil eden devletimizin böyle bir zilleti daha fazla sürdürmesi doğru değildir. Nerde kaldı ki başka bir devletin üyeliğini onaylasın veya onaylamasın. Ne yazık ki meselenin bugünkü ele alınış şekliyle asıl sorun gözlerden uzaklaştırılıp gündelik siyasi bir hamasete indirgenmektedir. Türkiye, NATO'dan kesin bir şekilde ve behemehal çekilmeli, insanlığa kurulan bu kumpastan kendini sıyırmalıdır. Ülkelerde operasyonlar yapan, gayrı nizami unsurlarla coğrafyaları karıştıran, hukuki ve siyasi süreçlerine müdahale eden bir yapının insanlığa ne faydası olabilir? Daha fazla düşman kazanmadan, kendimizi de daha fazla tehlikeye atmadan bölgesel ve emperyalist çıkarları temsil eden bir paktın pasif bir üyesi olmaktansa hakkı tutan, haklıyı savunan, adil bir paktın kurucusu olmak millet olarak bize yakışır. Kritik soru şudur. Türkiye hükümeti İsveç'e veya başka bir devlete şu veya bu gerekçe ile onay verip vermeme tercihini kullanırken, aynı paktın içinde kalarak terörü finanse eden ve destekleyen, yerkürede fesadı yayan, içimizi karıştıran, sadakat ilkesini çiğneyen diğer üyeleri zımnen onaylamaya devam edecek midir? Eğer bugün cesaret ve celadet gösterilecekse, sıkletimizde olmayan kıytırık bir İsveç'le uğraşmak yerine, onun ağababalarını muhatap almak gerekir. Yoksa şimdiye kadar olduğu gibi oyalanır gideriz, izzetimiz ve şerefimiz de payimal olur.” şeklinde cevapladı. (İLKHA)