Dünya Müslüman Alimler Birliği ile Türkiye'deki İslami kuruluşların birlikte düzenlediği toplantı İstanbul'da gerçekleştirildi.
Aralarında Dünya Müslüman Alimler Birliği Genel Sekreteri Dr. Ali Karadaği, Dünya Müslüman Alimler Birliği Yardımcısı İsam Beşir, Uluslararası Peygamberimizi Destekleme Heyeti Başkanı Dr. Muhammed Sağir, İTTİHADUL ULEMA Genel Başkan Yardımcısı Suat Yaşasın, UMAD Başkanı Abdulvahhab Ekinci'nin olduğu toplantıda, mukaddesatlara saldırılar ele alındı.
Toplantının ardından İLKHA muhabirine değerlendirmede bulunan alimler, İslam beldelerindeki idarecilere çağrıda bulundular.
Avrupa'da İslam'ın hızla yayılması ve büyük teveccüh görmesi nedeniyle saldırının hedefi haline geldiğine vurgu yapan İTTİHADUL ULEMA Genel Başkan Yardımcısı Suat Yaşasın, saldırıların arka planının gözden kaçırılmaması gerektiğini söyledi.
"Saldırının arka planını görmek lazım"
Yaşasın, "İsveç veya başka bir ülkede gerek Kuran'a gerek Peygamber Efendimize (Sallallahu Aleyhi Vesselem), hangi mukaddesatına saldırı söz konusu ise, bunun arka planına bakmak gerekiyor. Bu hususta ciddi bir şekilde muzdarip olan, sıkıntı yaşayan cihetler var demektir. İslam'ın yayılması, her bir Müslümanın bulunduğu yerden İslami temsil etmesi münasebetiyle Avrupalıların daha yoğun bir şekilde İslam'a teveccüh göstermesi, bu problemin ana iskelesini oluşturuyor." dedi.
"Saldırılara karşı alınacak iki önemli husus var"
Bu saldırılara karşı alınması gerekenlere de değinen Yaşasın, "Bu cihetle, bu gibi saldırılardan ötürü alacağımız iki husus var. Biri tabii ona karşı görevlerimiz, ikincisi İslam'ın hızla yayılmasını göstermesinden ileri gelen Müslümanların iyi giden durumu. Müslümanlar; bütün eksiklikleri, hataları, yanlışları, başlarındaki bütün belalara, evleri, barkları yıkılmasına, zenginliklerine el konulması, geleceklerine, kültürlerine, dillerine el konulması, yaşamalarına bile izin verilmemesi gibi sıkıntılara rağmen, hamdolsun dimdik ayaktalar. Belki çoğunlukla göç etmek zorunda kaldıkları Avrupa'da öyle bir boyuta ulaştılar ki, Avrupalılar, artık İslam'a karşı ciddi bir şekilde durmak zorunda olduğunu hissediyor. Bu cihetle çok önemli bir gidişat söz konusudur. Özellikle bunun altını çizmek lazım." diye konuştu.
"En büyük sorumluluk idarecilere düşüyor"
Müslüman ülkelerin idarecilerine de çağrıda bulunan Yaşasın, şunları söyledi:
"Müslüman olarak gerek ferdi gerek ailevi gerek toplumsal durumumuz gerekse de Müslümanların devletlerini, ülkelerini, memleketlerini idare edenler, yöneticilere karşı sorumluluğumuz var. En büyük sorumluluk, kuşkusuz bütün Müslümanların, memleketlerinde asıl güçleri elinde bulunduran iktidarlara, hükümetlere düşüyor. Ancak bunlara düşmesi bizim gerek grupsal gerekse bireysel olarak sorumluluklarımızı yapmayacak anlamına gelmez. Bu cihetle Peygamber Efendimizin tanınması, daha fazla nesillerimize tanıtmak, daha fazla Kur'an'ı öğrenmelerine imkan tanımak gibi çok önemli fırsatlar elde etmiş oluyoruz. 2006 yılında Danimarka saldırısından sonra, Peygamber Efendimizi tanıma, tanıtma çalışması ile ilgili muazzam potansiyele sahip platformlar, dernekler, vakıflar, müesseseler kuruldu. Aynı şekilde Kur'an'a yönelik saldırırlar sebebiyle Kur'an Nesli gibi platformlar, çocuklara Kur'an-ı öğretmek, namazı öğretmekle alakalı ciddi şeyler oluştu ki bunu fırsata çevirmemiz gerekiyor. Gerek maddi gerek manevi anlamda yapacağımız çok şeyler var. Bireysel anlamda ekonomik boykotlar yapmak. Büyük şirketler var. İlgili ülkelerin kendilerine ait olan özellikle bunları boykot etmeye çalışmak. İçeride bulunan Müslümanlara manevi destek anlamında gerek konsoloslukların gerek elçiliklerin önünde ciddi şekilde duruşunu, Müslümanlara karşı koruma güdüsünü, sorumluluğunu ifa etme anlamında bu tarz etkinlikler yapılabilir."
"Başkasının mukaddesatına saldırmak ifade özgürlüğü değildir"
UMAD Başkanı Abdulvahhab Ekinci, toplantıyı tertip etmelerindeki amacının hem gayri insani hem gayri dini yapılan hakaretlere karşı Müslümanların ne yapması gerektiğini müzakere etmek olduğunu belirtti.
Ekinci, "Her şeyden önce dinimizin, Kur'an'ımızın bize emrettiği tüm mukaddesatları korumak. Özgürlük ve düşünce hürriyeti ismi altında herhangi bir milletin mukaddesatına, kutsallarına saldırmak kesinlikle fikir özgürlüğü ile düşünce hürriyeti ile bağdaşmaz. Bu tür cürümlerin işlendiği ülkelerde, dinimize yapılan hakaretin dışında başka herhangi birine yapılan hakareti kabul etmiyor ve bunu engelliyorlar. Elbette biz de engellenmesini istiyoruz. Ama çifte standart bir yaklaşım ve tavır var. Bu çifte standart yaklaşım ve tavrın çok ciddi anlamda yanlış olduğunu hem uluslararası hukuka hem insani açıdan insanlıkla bağdaş olmadığını özellikle altını çizerek ifade ettik." dedi.
Müslümanların, mukaddesatlarını korumanın birinci ve öncellikli olarak kendi kitaplarını, dinlerini, Peygamberlerini koruması ve onu korumanın da birinci ve öncelikli adımı onu yaşamak, onun emirlerine göre hareket etmek olduğunu dile getiren Ekinci, Müslümanların birlik içinde hareket etmesi gerektiğinin altını çizdi.
Müslüman beldelerini yöneten idarecilere ve alimlere büyük sorumluluk düştüğüne vurgu yapan Ekinci, "İslam aleminin hükümetleri, devletleri, gerçekten bu tür cürümlerin, bu tür cinayetlerin yapıldığı ülkelere karşı tedbir almış olsalardı; ekonomik ve siyasi açıdan gerekli adımı atmış olsalardı, kesinlikle bu tür cürümler işlenmezdi" ifadesini kullandı. (İLKHA)