HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, katıldığı bir TV programında ekonomideki son dalgalanmaları değerlendirerek, dar gelirli ve dezavantajlı durumda olan vatandaşların yaşadığı ekonomik sıkıntılara değindi.
Tasarruf genelgesinin yayınlanmasının geç kalınmış bir karar olduğunu belirten Yapıcıoğlu, kamu kurumlarında tasarrufun sağlanması ve denk bütçenin uygulanması gerektiğini söyledi.
"Alt gelirli vatandaşlardan siz bu vergiyi toplarsanız, gelir adaletsizliğini arttırmış olursunuz"
Vergi oranlarının alt gelirli vatandaşlara yüklenmesinin, gelir adaletsizliğine sebep olduğunu ifade eden Yapıcıoğlu, "Geçtiğimiz günlerde yayınlanan tasarruf genelgesi çok daha önceden yayınlanması gerekiyordu. Eğer bütçe denk değilse bütçeyi denkleştirmek için sürekli borçlanma zorunluluğu hissedilir. Yani gelirler giderlerden daha az ise aradaki farkı borçlanarak kapatmak durumunda olunur. Borçlanmak demek borç aldığınız kişilere sürekli gelirin bir kısmının faiz olarak ödenmesi demektir. Böyle olunca ihtiyaçlar için harcanan bütçe her gide aşağı düşüyor. O yüzden biz diyoruz ki bütçe denk olmalı. Eğer bir bütçeyi denkleştiremiyorsanız ya da deprem, savaş durumu gibi olağanüstü bir masraf çıktığı zaman öncelikle yapılması gereken şey giderlerin kısılması lazım. Eğer tasarruf edemiyorsanız, gelirinizi artırmalısınız. Gelirinizin arttırılması için de çok farklı yöntemler var. Bir tanesi borçlanmadır, bir tanesi de vergileri arttırmadır. Mümkün mertebe borçlanmayın ama zorunlu durumlarda borçlanma elbette ki kaçınılmaz. Ama eğer siz vergilere yüklenecekseniz, toplayacağınız vergi, gelir dağılımındaki adaletsizliği büyütecek bir adım da olabilir, gelir dağılımındaki eşitsizliği azaltacak bir adım da olabilir. Eğer vergiyi tabana yayarsanız yani alt gelirli vatandaşlardan siz bu vergiyi toplarsanız, gelir adaletsizliğini arttırmış olursunuz. Bu durum son 2 yılın, 5 yılın, 20 yılın, 30 yılın değil, genel olarak sistemin sorunudur." dedi.
"Engelliye, yetime, dula ve maddi geliri az olanlara yapılan destekler yeterli değil"
Dezavantajlı durumda olan vatandaşlara yapılan devlet desteklerinin yeterli olmadığını belirten Yapıcıoğlu, "Sosyal devlet anlayışına göre varlıklı kesimden alıp geçimini sağlamakta zorlanan insanlara katkı sunulması gerekiyor. Şu anda var olan; engelliye, yetime, dula, maddi geliri az olana olan destekler yeterli değil. Bu kişilere yapılan destekler de alt gelirli insanların ödediği vergilerden geliyor. Eğer bir memlekette dolaylı vergilerin oranı toplam vergi gelirlerinin içerisinde yüksekse; vergiyi alt tabaka veriyordur. Türkiye'de 1985 yılından bu yana yani KDV'nin alınmaya başlandığı zamandan beri, dolaylı vergilerin vergi gelirleri içerisindeki payı sürekli arttı ve ortalama olarak belli bir seviyeye geldikten sonra yüzde 60-70 bandına oturdu. Toplanan 3 lira vergiden 2 lirası dolaylı vergi. Ne demek dolaylı vergi? Harcama yapılırken verilen vergidir. Mesela alınan bir kalemin ücretinin içerisinde bile vergiler var." şeklinde konuştu.
"Asgari ücretin tanımında sadece işçi vardır, ailesi yoktur"
Asgari ücretin tanımında işçinin ailesinin de olması gerektiğin belirten Yapıcıoğlu, işletmelerin haksız yere yaptığı zamlara dikkati çekti.
Faiz ekonomisi ve vergilerin dar gelirliye yüklenmesi ile zenginin zengin, fakirin de fakir olduğu bir sistemle karşı karşıya kalındığını belirten Yapıcıoğlu, şunları kaydetti:
"Ayrıca işin acı ve ironik tarafı, bir dönem hatırlanacağı üzere hükûmet faizleri düşürüyordu. Neticede politika faizi yüzde 19'dan 18'e düştüğünde bu kadarcık bir politika faizi düşüşü dövizi fırlattı dediler. Dövizin artmasını buna bağladılar. Çözüm olarak da faizlerin arttırılmasını sundular. Ama şimdi faiz artırıldı, döviz yine tırmanmaya devam ediyor. Bu kapitalist sistem genel manada zenginin lehine çalışıyor. İktidara kim gelirse gelsin, öyle ya da böyle, az ya da çok küçük farklar haricinde bir şey değişmiyor, yine çok kazanan kazancına göre az vergi ödüyor, az kazanan kazancına göre çok vergi veriyor. Zengin daha zengin oluyor, fakir tabiri caizse sefalet ücretleri ile çalışmaya devam ediyor. Sistem buna çözüm olarak ailede bir kişi, iki kişi değil tüm fertlerinin çalışmasını söylüyor. Bir tarafta kanun çıkartılıyor, çocukları çalıştırmak yasaktır diye, öteki tarafta asgari ücretin tanımında sadece işçi vardır, ailesi yoktur. Şu anda işçi sendikalarının rakamlarına göre sadece bir kişinin yaşam maliyeti ayda 13 bin liradır. Üretici işveren, çalışanlarına ödediği asgari ücrete yüzde 20 zam gelirse, sattığı ürüne de yüzde 20 zam yapıyor. Tamam da işçiye gelen yüzde 20 zam iş yerinin harcadığı bütün giderlerin sadece yüzde 4'üne tekabül ediyor, artış itibariyle. Şu bir gerçek ki bu ekonomik kriz döneminde bazı kesimler kazançlarını ciddi bir şekilde katlıyorlar." (İLKHA)