Hüseyin Kaya / analiz-yorum

 
Güya Başbakanı kayırıyormuş görüntüsü verse de aslında hükümetin bu konudaki genel politikasına karşı çıkıyor.
 
Başbakanın “faiz lobisi”nin bu işteki etkisini gündeme getirmesi, CNN’in saatlerce canlı yayın yapması, Amerikan Dışişlerinin doğrudan hükümeti hedef alması planlı bir komplo olduğunu gösteriyordu aslında; ama İdris Bal’a göre hükümet yanlış yapmıştı.

İdris Bal, Ak Parti milletvekilidir.

Siyasal Bilimler alanında eğitim görmüş bir profesör; ama onun başka bir özelliği daha var.

Polis akademisinde araştırma görevlisi olarak kariyer yapmaya başlamış. Polis Bilimleri Dergisi’nin editör yardımcılığını yapmış.

Muhtemelen üniversitede öğrenci iken de polisle irtibatlı biridir.

Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen biridir İdris Bal.

Yine polis kökenli akademisyen İhsan Bal ile bir akrabalıkları olup olmadığını bilmiyorum; ama ikisinin de Hizbullah aleyhinde raporlar hazırladığını, iftiralar attığını, hükümeti gerekirse hukuk dışı yolları da kullanarak Hizbullah’a karşı harekete geçmeye davet ettiklerini biliyorum.

UTSAM raporunu hazırlayanlardan biri İhsan Bal idi.

İdris Bal’ın geçen sene hazırladığı bir raporda geçen şu sözleri ise her şeyi anlatmaya yeterlidir sanırım: “1990’lı yıllarda ortaya çıkan Hizbullah terör örgütü, PKK ile mücadele ediyor gibi gösterilse de aslında PKK’yı güçlendirmek için kurulmuş taşeron bir örgüttür.”

Son birkaç sene içerisinde İslami STK’lara karşı, ilhamını (belki de talimatı) İdris ve İhsan Bal’ın hazırladığı raporlardan alan ve polis marifetiyle yürütülen operasyonlar yapıldı.

Hukuki hiçbir dayanağı olmayan polis fezlekelerinden yola çıkan mahkemeler de açılan davalarda onlarca Müslümana hapis cezaları verdi.

Bir grup, bütün çabasını Müslümanların tasfiyesine hasretmişti.

Ama terörize etme çabaları tutmadı.

Kafalarında daha ne planlar vardı bilinmez; ama hükümetle bir güç çatışmasına girdiler.

Erdoğan’ın odasında dinleme böceği bulundu ve hemen ardından Başbakanlık koruma ekibini oluşturan 300 polis başka görevlere kaydırıldı.

7 Şubat tarihi ise tam bir kırılma anıydı. KCK operasyonları sonrası polis marifetiyle hazırlanan fezlekelerle MİT müsteşarı tasfiye edilmek istendi.

Hükümet karşı atağa geçti ve emniyette “temizlik” başlatıldı.

Emniyet İstihbarattaki “cemaat”e yakın isimler büyük oranda tasfiye edildi.

Milli Eğitim’deki ve bürokrasinin diğer alanlarındaki tasfiyeler daha önceden başlamıştı.

“Cemaat” yargıda halen güçlüydü ve hükümet “yargı reformu” ile oraya da bir neşter atmaya niyetliydi. Yüksek yargı üyeleri mecliste grubu bulunan partiler tarafından temsil oranına göre seçilecekti.

Hükümet ve Başbakan açıkça hedefe konmaya başlandı.

İşte “cemaat medyasında” “hükümet nasıl düşürülür” türünden yazılara rastlandığı ve konunun hararetle tartışıldığı günlerde İdris Bal’ın raporunun ilan edilmesi ilginç bulundu.

Bazıları üstü başbakan tarafında çizilmiş olan İdris Bal’ın bu yolla ayrılık sinyalleri verdiğini iddia ettiler.

Bu mesele o kadar basit değil.

Evet, ayrılık olabilir; ama ayrılırken “başka neler koparabilir ve siyasi alana nasıl güçlü bir mesaj verebilirim” hesabının yapılmış olma ihtimali de göz ardı edilmemeli.

Soyadlarının “Bal” olduğuna bakmayın, Başbakana hayatı “zehir” etmek için ellerinden gelen her şeyi yaparlar.

Son cümleyi Alabora’dan ilham alarak yazalım: İdris Bal demek istiyor ki:

Mesele Gezi değil, sen daha anlamadın mı?