Katıldığı bir TV programında gündeme dair açıklamalarda bulunan HÜDA PAR Genel İdare Kurulu Üyesi Şeyhmus Tanrıkulu, ekonomideki son gelişmeleri değerlendirdi.
Tanrıkulu, son günlerde temel gıda ürünleri başta olmak üzere birçok ürüne zam yapılması ve vergi oranlarının artırılmasını eleştirdi.
Son zamlarla birlikte asgari ücretlilere ve emeklilere yapılan zamların kamuoyunun beklentisini karşılamadığını ifade eden Tanrıkulu, "Yaklaşık 1 ay önce asgari ücret ile ilgili zam konuşmaya başlanırken dolar kuru bir anda artmaya başladı. Asgari ücrete yüzde 34 oranında bir zam yapıldı. Sonra da ihracatçıları sevindirmek adına dolar kuru yükseltildi. Asgari ücretlilere verilen yüzde 34'lük zam daha asgari ücretli maaş almadan cebinden çıkarıldı. Dolar kurunun yükselmesi ile zaten işverenin cebinden özellikle ihracatçıların, büyük firmaların cebinden bir şey çıkmamış oldu. Son verilere baktığımız zaman Türkiye'nin büyük sanayi kuruluşlarının kârlarını 10-20 kat arttırdıkları bir dönemde asgari ücret pazarlığında masaya oturdukları zaman 100-200 liranın pazarlığını yaptılar. Bu onlara yakışmayan bir durumdu. Oysaki kendilerine gerçekten bu parayı kazandıranlar da alın teriyle kazanan işçi kardeşlerimizdi. Dolayısıyla onların emeği üzerinde bu kadar bir pazarlık yapılması işverenlere yakışmadı." dedi.
"En düşük emekli maaşı 17-18 bin lira olmalı"
Milyonlarca emeklinin maaşının TÜİK verilerine göre zamlanmasının hayal kırıklığına sebep olduğunu dile getiren Tanrıkulu, "Yine daha önce seçim döneminde Sayın Cumhurbaşkanının memurlara vermiş olduğu bir söz vardı. En düşük memur maaşının 22 bin liraya çıkarılacağını söylemişti. Bu vaadini yerine getirdi, kademeli bir artış yapıldı. Memur maaşlarına ortalama 10 bin lira zam yapıldı. Genel değerlendirdiğimiz zaman bu zam olumlu karşılandı. Fakat 12-13 milyon emeklinin ve yine 2-3 milyon memur emeklisinin olduğu bir ülkede hiçbir şekilde refah payının gözetilmeden sadece TÜİK'in enflasyon verilerine göre bir artışın yapılacağının söylenmesi emekliyi hayal kırıklığına uğrattı." ifadelerini kullandı.
Hükümetin emekli maaşlarına yapacağı refah payı ile ilgili hızlı davranması gerektiğini belirten Tanrıkulu, en düşük emekli maaşının 17-18 bin lira olması gerektiğini söyledi.
"Asgari ücretlilere yapılan zammı daha vermeden alırsanız bu adaletsizlik olur"
Son zamlarla birlikte asgari ücrete yapılan zamların eridiğini anımsatan Tanrıkulu, "Asgari ücretli daha zamlı maaşını almadan yapılan zamlar ile birlikte ondan alındı. Belki asgari ücrete yeni bir zam yapılmasının gerekip gerekmeyeceği bir daha masaya yatırılması gerekiyor. Çünkü sanayicileri, ihracatçıları, zenginleri sevindirirken asgari ücretlilere yapılan zammı daha vermeden alırsanız bu adaletsizliktir. Refahın tabana yayılması için zam konusunda kamuoyunun beklentisinin karşılanması gerekiyor." şeklinde konuştu.
"Art niyetli yapılmış zamlar tespit edilerek geri alınmalı"
Devletin denetim mekanizmalarının daha dikkatli olması gerektiğini belirten Tanrıkulu, yapılan zamların önünün alınması gerektiğini vurguladı.
Bu zorlu süreçte denetim mekanizmasının gerçek işlevini yerine getirmesi gerektiğini belirten Tanrıkulu, hükümetin ciddi şekilde denetleme mekanizmasını işletmesi gerektiğini söyledi.
Konu hakkında önemli değerlendirmelerde bulunan Tanrıkulu, "Bir asgari ücretlinin işverene maliyeti en fazla, yüzde 10, yüzde 15 civarıdır, ama ürünlere yapılan yüzde 30-35'lik zam bu kişilerin art niyetli olduklarını göstermektedir. Burada da hükümetin denetim mekanizmasının eksik olduğunu gösteriyor. Bakınız 2 yıldan beridir sıfır araçlar piyasaya sürülmüyor, ikinci el arabalar ise sıfır araçlardan daha pahalı. Yine alınan karara göre 6 ay boyunca ikinci el araçların sıfır araçların fiyatını geçemeyeceği yönünde. Aslında bu adımın 2-3 yıl önce atılması lazımdı. Art niyetli insanların yapmış olduğu zamları tespit edeceksiniz ve geri aldırtacaksınız. Hammadde fiyatı artmadığı halde durup dururken bu kadar zam neden oluyor? Bu işin ahlaki ve insani yönü de var. Maalesef bugün Türkiye'de toplum olarak insani ve inanç değerlerimizden tamamen uzaklaşmaya başladık. Böyle olunca da herkes kendi çıkarını düşünmeye başlıyor. Yani sadece kendisi kazanırken başkalarının kaybetmesinin umurunda olmaması kapitalist sistemin sonuçlarından biridir. Kısacası devletin bütün imkanları ve yetkileri hükümetin elinde, hükümet ciddi bir şekilde kamuoyu denetlemesi yapması gerekiyor. Haksız bir şekilde zam yapanlara da gerekli müeyyideleri uygulaması lazım. Yani halkın menfaatini koruması lazım." dedi.
"Hükümet, atmış olduğu adımları ve ekonomik yaklaşımlarını bir daha gözden geçirmeli"
Vergilere yapılan zamlarla ilgili konuşan Tanrıkulu, "Türkiye'de KDV satıcıdan alınıyor satıcı da vatandaştan alıyor. KDV her alanda var. Dolayısıyla bu KDV yükünün dar ve orta gelirli vatandaştan olmak üzere herkesten alındığını hepimiz biliyoruz, bu doğru değil. Ekonomik krizin bütün yükünü dar ve ortak gelirli vatandaşlara yüklemek adil değildir. Hükümet, atmış olduğu adımları ve ekonomik yaklaşımlarını bir daha gözden geçirmeli. Biz daha önceden de faize dayalı kapitalist ekonomi sistemine son verilmesi gerektiğini defalarca söyledik. Faizin olduğu yerde; işsizlik, istihdam ve zam sorunu gibi birçok sorun var. Faiz, tek başına sadece birilerinin yerinde oturup para kazanması değildir. Faiz yüzünden işçi de işveren de vatandaş da kaybediyor. Öncelikle kapitalist ekonomi sisteminin doğru bir sistem olmadığının tespit edilmesi gerekiyor." dedi.
"Denk bütçe oluşturulmalı"
Denk bütçeye geçilmesi gerektiğini söyleyen Tanrıkulu, "2023 yılının bütçesi 4 trilyon 470 milyar olarak hesaplandı. Gelir ise 3 trilyon 810 milyar olarak hesaplandı. Arada 600 milyara yakın bütçe açığı var. Denk bütçenin oluşturulması gerekiyor. Gelir ne kadar ise giderin de o kadar olması lazım. Bir ekonomik kriz varsa 85 milyonun kendi bütçesine göre karşılaması lazım. Geliri 10 lira olan ile 100 lira olandan aynı oranda vergi alıyorsanız bu doğru değildir. Yani şu anki vergi sisteminde sıkıntılar var, hükümetin attığı adımlar doğru değil. Faiz artışı da doğru değil. Şimdi faizin artırılması ile döviz mi düştü, hayır düşmedi. Enflasyon da düşmedi." ifadelerini kullandı.
"Dar ve orta gelirli vatandaşın alım gücünü yükseltmeye yönelik adımlar atılmalı"
İsraf ve yolsuzlukla da mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizen Tanrıkulu, "Ekonomi gerçekten çok önemli. Eğer ki siz ekonomik bağımsızlığınızı elde edemezseniz, siyasi bağımsızlığınızı da kaybedersiniz. Bağımsızlığı elde etmek lazım, israftan da başlamak lazım. Mesela insanlar kuru ekmeğe muhtaçken belediyeler neden kültür festivali adı altında milyonlarca parayı ahlaki ve kültürel değerlerimize aykırı olan bu sanatçılara veriyorlar? Bunun da önüne geçilmesi lazım. Devletin bütün kademelerinde çok ciddi tedbirlerin alınması gerekir ki vatandaş da senin samimi olduğuna inansın. Ama maalesef bu konularda ciddi tedbirler alınmıyor. Dar ve orta gelirli vatandaşın alım gücünü yükseltmeye yönelik adımlar atılmalı. Devletin 2023 yılındaki bütçesi, dar ve orta gelirli vatandaşın alımını kuvvetlendirilmesinde kullanılması lazım. Çok zaruri yatırımlar dışında yatırımlara ihtiyaç yok. Bütün bütçenin dar gelirliler ve depremzedelere aktarılması lazım." dedi.
"Deprem öncesi açıklanan TOKİ projeleri devam etmeli"
Fahiş kiralarla ilgili konuşan Tanrıkulu, "Kira artışlarını yüzde 25 ile sınırlandırmanın belki kanuni olarak bir karşılığı vardır ama sahada hiçbir karşılığı yoktur. Bu doğru ve adil bir adım değildir. İş yerine yılda yüzde 60'a kadar zam yapılabileceğini söyleyeceksiniz ama ev sahibine diyeceksiniz ki yüzde 25'ten fazla zam yapma. Bu kiracı ile ev sahibini karşı karşıya getirir.
Deprem yaşanmadan önce bir veya iki milyon sosyal konutun birkaç yıl içerisinde yapılacağı söylenmişti. Bunlarla ilgili olarak kuralar da çekilmişti. Her ilde müşterek ve müstakil arsalarla ilgili kuralar da çekildi bunlarla ilgili herhangi bir adım daha atılmadı. Deprem dolayısıyla askıya alınan adımların atılması gerekiyor. Mesela müstakil ve müşterek arsa sahiplerini belirlediniz, yerleri de belli ise altyapılarını bir an önce yapın vatandaş da gitsin kendi evini yapsın. Ayrıca şunu da belirteyim ki hükümet daha önceden büyükşehirlerde yaşayan memurlara kira yardımında bulunacağını söylemişti. Benim bildiğim kadarıyla bu konuda atılmış henüz herhangi bir adım yok. Devlet, memurlarına bu kira yardımını nasıl yapacaksa aynı şekilde asgari ücretlilere de emeklilere de kira yardımında bulunması gerekiyor. Sosyal devlet budur, adalet bu şekilde sağlanmalıdır. İhracatçılara ve sanayicilere her türlü imkân sunulurken dar ve orta gelirli vatandaşlarımızı 7-8 bin liraya mahkûm etmek adaletsizliktir." dedi.
"Başıboş köpek sorunu çözülmeli"
Başıboş köpek sorunun çözülmesi gerektiğini belirten Tanrıkulu, "Başıboş köpekler sokakları doldurmuş. Sokak köpekleri sayısı çok ciddi rakamlara ulaşmış durumda. Geçen yıl başıboş köpekler tarafından her yaş grubundan 340 kişiye saldırı gerçekleşmiş ve bunlardan 33-34 kişi vefat etmişti. Başıboş köpekler tarafından öldürülen insanlardan bahsediyoruz. 34 kişinin hayatını kaybetmesine rağmen bu saldırıların olduğu il ve ilçelerdeki belediye makamları ve mülki amirlerle ilgili olarak herhangi bir suç duyurusunda bulunulmadı ve bunlardan hesap da sorulmadı. Aslında en büyük suç mülki amirlerindir. Başıboş köpekler tarafından bu kadar saldırı gerçekleştiği halde neden bu köpekleri sokaklardan toplamıyorsunuz? Acaba şu köpeksever lobiler çok mu güçlü de bu kadar insan zarar gördüğü halde kimseden ses çıkmıyor. Bana göre bunun sebeplerinden bir tanesi; ülkemizdeki STK'ların çok etkisiz bir hale gelmesinden kaynaklanıyor." dedi.
"STK'lar ve siyaset kurumu vatandaşın haklarını savunmalı"
STK'ların birçok meselede tepkisiz kaldığını belirten Tanrıkulu, "4-5 yıldır ister Filistin meselesi ister Avrupa'daki Kur'an düşmanlığı ister sokak köpekleri ya da lgbt denen sapkınlıklar olsun… bu gibi meselelerde Türkiye'deki STK'lar gerekli tepkiyi göstermiyor. Köpeklerin saldırılarıyla vefat eden kişilerin saldırıya uğradığı yerlerde herhangi bir STK'nın kitlesel bir basın açıklaması yaptığını hiç görmedik. Veya mesela Diyarbakır'da bazı caddeler açık hava meyhanesinde dönmüş bunlarla ilgili bir kitlesel basın açıklaması yapıldığını görmedik. Sivil toplum kuruluşları asli hüviyetlerine dönmelidir. Başıboş köpekler tarafından saldırıya uğrayarak vefat edenlere oranla köpek sevenler kadar sesiniz çıkmıyor, STK'lar bu konuda sessiz kalıyor, bu konu kabul edilemez." ifadelerini kullandı.
Vatandaşların haklarını savunacak kurumların görevini yerine getirmesi gerektiğini anımsatan Tanrıkulu, şunları kaydetti.
"Vatandaşların hakkını doğal olarak siyasi partiler ve STK'lar savunacak. Bu kurumların varlık sebepleri bunlardır. Vatandaşın sorun ve sıkıntılarını giderecek, hükümetle paylaşacak ve bu sorunların ortadan kaldırılması için çözümü için çaba ve gayret gösterecek kurumlardır. Ama STK'lar maalesef bu konularda sınıfta kalmış. Yani mesela bir köpeğe birisi taş attığı zaman ne kadar gündem oluyor ama bir köpek saldırısından dolayı bir çocuğumuz vefat ettiği zaman herhangi bir tepki olmuyor. Bu sorun ve sıkıntıların sosyal medyada dile getirilmesi yeterli değil kesinlikle kitlesel olarak toplu bir şekilde bu sorunların çözümü için çalışmaların yapılması lazım. Bunlar yapılırsa ben inanıyorum ki hiçbir yerde, hiçbir memlekette köpek saldırısı olmaz artık. Maalesef bu sorunların çözümü için mülkü amirleri harekete geçirecek kamuoyu baskısı çok pasif durumda. Bu yüzden STK'lar üzerlerine düşeni mutlaka yapmalıdır." (İLKHA)