Dünya'daki omurgalıların üçte birinden fazlasını tüketen, gezegenin şimdiye kadar tanıdığı en doymak bilmez yırtıcının şaşırtıcı ekolojik etkisi ortaya çıkarıldı.
Yeni bir araştırma, bu yırtıcının, diğer tüm yırtıcılardan 300 kat daha fazla türü sömürdüğü sonucuna vardı. Üstelik bu sömürünün sadece yarısı yemek için kullanılıyor.
İşti bu yırtıcı, şaşırtıcı bir şekilde, besin zincirinin tepe noktasında bile olmayan insan.
Bu da insanın doğayı sömürmesinin avlanma ve yeme gibi temel dürtülerden değil, yaşam tarzı ve alışkanlıkları nedeniyle bu denli yıkıcı olduğunu gösteriyor.
Kanada'daki Dalhousie Üniversitesi'nden deniz ekolojisti Boris Worm, "Kültürel olgu, yabani türlerin bile aşırı sömürülmesine neden oluyor" ifadelerini kullandı.
Worm, Harry Potter serisindeki ünlü baykuşlardan hareketle Endonezya'da yabani baykuşlara yönelik talebin arttığını buna örnek olarak gösteriyor.
"Talepteki bu artışa hizmet etmek için yabani baykuşlara yönelik bir sömürü dalgası tetiklendi" diyen bilim insanı, Kayıp Balık Nemo (Finding Nemo) filminin ardından resif balıklarına yönelik aynı sömürü mekanizmasının işlediğini de hatırlatıyor.
Evcil hayvan endüstrisinin yanı sıra, hayvanların ilaçlarda ve diğer ürünlerde kullanımı da son derece yaygın. Öyle ki dünyanın birçok yerinde nesli tükenmekte olan türler için önemli tehditler oluşturuyor.
Amacı ne olursa olsun, bu hayvanları yaban hayatından uzaklaştırmak, bir ekosistemdeki yırtıcının avlanmasıyla benzer bir etkiye sahip.
Birleşik Krallık Ekoloji ve Hidroloji Merkezi'nden ekolojist Rob Cooke, "Yırtıcı insanların hayvan seçimi, ekosistemler arasında çeşitli etkilere yol açabilir" diyor:
Miğferli Boynuzgaga gibi büyük tohum dağıtıcıların potansiyel kaybından Kara Gergedan gibi mega otçullara, büyük köpekbalıkları gibi göçmen yırtıcılara kadar, bu etki her yere uzanıyor.
Worm, "Av spektrumumuz, yani peşinde olduğumuz toplam tür sayısı sadece omurgalılar için 15 bin" ifadelerini kullanıyor:
Bu da söz konusu hayvanlardan çok fazla yararlandığımızı, hayatta kalma şanslarını azalttığımızı gösteriyor. Yani biz olağanüstü bir avcıyız.
İnsanın yaban hayatı üzerindeki etkisine odaklanan araştırmacılar bu makalede yalnızca omurgalıları ele aldı.
Üstelik değerlendirmede türlerin tarihsel olarak sömürüldüğü örnekler veya habitat tahribatı, istilacı türler ve iklim değişikliği nedeniyle meydana gelen rastlantısal kayıplar hesaba katılmadı.
Araştırmacılar, sonuçların buna rağmen çok çarpıcı olduğu görüşünde.
Zira insan etkisi nedeniyle örümcekler, bitkiler ve mantarlar da dahil olmak üzere diğer canlı gruplarının da ciddi biçimde dönüşüme uğradığı düşünülüyor. Bu aynı zamanda insanların Kovid-19 gibi yeni hastalıklara maruz kalma riskini de beraberinde getiriyor.
Öte yandan bunu değiştirmenin yolları var. Araştırmacılar, yerli halkların binlerce yıldır sürdürülebilir hasat için kullandıkları yöntemlere işaret ediyor.
Worm, "İyi haber şu ki insanlık artık yıkıcı eğilimlerinin farkına varıyor ve doğrusunu yapmak için mevcut en iyi bilimsel araçları kullanma hususunda gerçek bir çaba var" diyor.