Mısır firavunu ordularına emretti ve saldırıya geçtiler.
Yaşanan bir katliamdı.
Meydanlarda özgürlük taleplerini dillendiren insanların üzerine kurşunlar yağdırıldı.
Şehadete hazır insanlar vardı meydanlarda.
Kurşunlara siper ettiler göğüslerini.

İnsanlığını kaybetmiş yaratıklar, Ramazan’ı direnerek geçirmiş Müslümanları şehid ettiler.
Bel’amlardan fetvalar alınmış, Amerika’dan talimat alarak iş yapan krallar kararı onaylamıştı.
Şehidler ve yaralılar vardı meydanlarda.
Hastaneler yakılıyor, platformda konuşma yapanlar kurşunlara hedef oluyordu.
Çadırlar ateşe veriliyor, insanlar katlediliyordu, hem de yakılarak.
Burası Arakan değildi.

Katliam iznini verenler de Budist rahipler değil Ezher’in sarıklı şeytanı idi.
İmanlarını krallara satanlar sessizce izlediler katliamı.
Mü’minler ise Mü’mine yaraşır bir vakarla direndiler.
Bir ayda üçüncü katliamla yüz yüze geldiler; ama vazgeçmediler.
Onlar Allah’a iman etmişlerdi.

Şöyle buyuruyordu Rabbimiz:
“Müminlerdendir o erler ki Allah’a verdikleri ahde sadakat gösterdiler. Kimi adağını ödedi (canını verdi), kimi de beklemektedir. Onlar, ahitlerini hiç değiştirmediler.”(Ahzab: 23)
Kimliksizlerin, kişiliksizlerin, inancını paraya ve makama satmışların bulunduğu bir yerde ahde sadakat zor bir şeydir.
İlkeli durmak, inancında sebat etmek, bireysel ve cemaatsel çıkarlar için bazı hakikatlere göz yummak zordur.
Müslüman Kardeşlerin tarihi, bu tip zorluklara karşı mücadele etmenin güzel örnekleri ile doludur.
Dua Yayıncılık tarafından yayına hazırlanan “Müslüman Kardeşlerin Zindan Hatıraları” isimli çalışmadan bir alıntıyı sizlerle paylaşacağım.

Eser, bir İhvan mensubu tarafından yazılmış, tercümesini muhterem Mustafa Demir kardeşimiz yapmış.
Kardeşlerin mantığını anlatması açısından güzel bir hatıra…
“İrşat mektebinin azası ve ikinci mürşid olan değerli Hasan Hudeybi de diğer Müslüman Kardeşlerle birlikte 1 numaralı koğuşta kaldılar.

Kardeşlerden bazıları bana orada yaşadıkları olayları ve Üstat Hasan Hudeybi’nin ilginç ve bilinmeyen yönlerini anlattı. Hasan Hudeybi de Allah’ın kaderine razı olarak başına gelen musibetlere boyun eğmişti. Kardeşlerden biri:
“Orada ince ve yumuşak sesli bir kardeş vardı, yaklaşık olarak sabah namazına iki saat kala kardeşleri gece namazına uyandırmak için Arapça şiirlerden dualar okuyor ve çoğu kez de şu duayı yapıyordu: “Ey Allah’ım, zalimleri diğer bir zalimin eliyle helak et! Ve bizi bunların arasından sağ salim olarak çıkar.”
Bu duayı yapınca Üstat Hasan Hudeybi de ona şöyle derdi:

“Allah bir zalimi başka bir zalimle helak ederse yeni bir zalim daha türemiş olacak. Bu zalim de önceki zalime nazaran daha kuvvetli olacak ve daha fazla eziyet edecek. Bu durumda bizim açımızdan hiçbir şey değişmemiş olacak.
İkinci olarak, Allah bir zalimi bir zalim ile helak ettiği zaman, bizim bu durumda İslami davete faydamız nasıl dokunacak? Bizim hayırlı amellerimiz olmayacağı gibi bize de bir ihtiyaç kalmayacak.

Üçüncü olarak, Sünnetullah gereği olarak hak ehli ile batıl ehli arasında bir mücadele yaratılmıştır. Allah’ın sünneti, hak ehli için bir futbol maçı izler gibi batıl ehlinin birbiriyle olan mücadelesini seyretmek değildir.
Bu cevapları üzerine o kardeş; “O zaman ben nasıl dua edeyim?” diye sordu.
Üstat Hudeybi; “Allah’ım, zalimleri apaçık yardımınla helak et” diye dua et, dedi.”
Biz de aynı duayı tekrar ediyoruz:

Allah’ım, zalimleri apaçık yardımınla helak et!
Zalimler için yaşasın cehennem!
“Kahrolsun Ashab-ı Uhdud. Tutuşturucu-yakıt dolu o ateşin.
Hani kendileri (ateş hendeğinin) çevresinde oturmuşlardı.
Ve mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
Onlardan, yalnızca ‘üstün ve güçlü olan’, öğülen Allah’a iman ettiklerinden dolayı intikam alıyorlardı.
Ki O (Allah), göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Allah, her şeyin üzerinde şahid olandır.” (Buruc: 4-8)

Hasan Sabaz / doğruhaber