Platformun açıklamasında , ''Bilim dünyasında LGBT’ye muhalif konuşan akademisyenler dışlanıyor, işlerini kaybediyor, hatta LGBT’nin gerçek yüzünü bilimsel olarak ortaya koyan hiçbir akademik çalışma, uluslararası hakemli dergilerde yer alamıyor'' denildi.

Platformun basın açıklaması şöyle;
Bugün burada ülkemizin dört bir yanından yüzlerce STK’nın insiyatifi ile kurulan Büyük Aile Platformu olarak huzurunuzdayız. Bu STKlar 18 Eylül 2022’de Saraçhane’de gerçekleştirilen Büyük Aile Buluşması’na da öncülük etmişti.

18 Eylül 2022’de Saraçhane’de buluşan onbinlerin Beyazıt Meydanı’na sessiz yürüyüşü farklı dünya görüşlerinden, farklı kesimlerin ortak derdini gündeme getirmişti. Büyük Aile Buluşması öncesinde de sonrasında da LGBT lobisi ve onlara aldananlar büyük bir yaygara kopararak bizleri “nefret suçluları” ilan ettiler. Oysa ne Büyük Aile Buluşması’nda ne de on binlerin sessiz yürüyüşünde hiçbir birey hedef gösterilmemiş ve hedef alınmamıştı. İşte bu sebepten ötürü bizlere herhangi bir suçlama altında tek bir dava bile açamadılar. İftiraları ve linç kampanyaları ile kalakaldılar.


O güne kadar propaganda makinaları, ve dayatmaları ile sesini bastırdıkları, yalnızlaştırdıkları sanatçılar, bilim adamları, uzmanlar ve en önemlisi aileler 18 Eylül günü Saraçhane’de bir araya geldi ve bu psikolojik baskı eşiği aşıldı. O gün Saraçhane’den Beyazıt’a kesintisiz akan, meydanlara sığmayan on binlerin sessiz çığlığı tüm yurda yayıldı ve bugün Büyük Aile Platformu çatısı altında yeni bir evreye geçildi.


Büyük Aile Platformu, farklı kesim ve ideolojilerden, “Aile” konusunda duyarlı 15 saygın vakıf ve derneğin öncülüğünde kurulan, Anadolu’nun her bir köşesinden yüzlerce sivil toplum kuruluşunun üyesi olduğu, aileyi ve fertlerini tehdit eden unsurlara karşı mücadelede ve aile yapısını güçlendirmeye yönelik çalışmalarda iş birliği ve güç birliği yapan sivil ve hür bir iradedir.

Büyük Aile Platformu;
•Aileyi ifsat eden unsurlara karşı her daim teyakkuz halinde olacak,

•Provakatif faaliyet ve eylemleriyle haklı davasını toplumun her kesiminin gündemine taşıyacak,

•Ailemizi, gençlerimizi, çocuklarımızı, gelecek nesillerimizi küresel çetelerin hain plan ve projelerine karşı korumak için; devletimizi, hükümetimizi, yerel yönetimleri, bilim camiasını, akademiyi, tüm eğitim kurum ve kuruluşlarını, kültür-sanat-spor çevrelerini, iş dünyasını, sağlık sektörünü, her inanç ve mezhepten dînî yapıları/kurumları/unsurları, kadın-gençlik-çocuk gibi insana dair tüm kitle örgütlerini harekete geçirecektir. Biz buna inanıyor, bunun için gayret ediyoruz.. İnşallah milletimiz bu gelişmelere adım adım şahitlik edecektir.

18 Eylül’den bu yana sürekli vurguladığımız bir hususu yine tekrar ediyoruz; biz hiçbir şahsı hedef almaksızın LGBT propaganda ve dayatmasına karşı duruyoruz. Durmaya da devam edeceğiz.

Bakın LGBT Propaganda ve Dayatması her yerde:
- Batıda, cinsiyet değiştirme yaşı ilkokul çağına kadar düştü. Öyle ki kanunen sigara, alkol satın alamayacak; kendi uyuyacağı saate, gideceği okula, giyeceği kıyafete bile karar veremeyecek kadar küçük çocuklara okulun ilk günü hangi cinsiyeti seçmek istediği soruluyor ve ona göre sesleniliyor. Çocuklara okulda cinsel içerikli görseller ve videolar gösteriliyor.


Çocuk istismarı zirve noktaya ulaşmış durumda. Cinsiyet karmaşası yaşadığı iddia edilen çocuklar, “yanlış bedende doğmuşsun” denilerek manipüle ediliyor ve cinsiyet değiştirmeye zorlanılıyor.

Üstelik bu çocuk istismarı, “çocuğun yüksek yararı” kılıfı ile yapılıyor; çocuklarını bu cinsiyet değiştirme zorbalığına karşı koruyan anne-babaların kanunen velayet hakları ellerinden alınıyor ve örgüt eline veriliyor. Maske düştü; LGBT dayatmasının arkasındaki pedofili yüzü göründü artık.


- Bilim dünyasında LGBT’ye muhalif konuşan akademisyenler dışlanıyor, işlerini kaybediyor, hatta LGBT’nin gerçek yüzünü bilimsel olarak ortaya koyan hiçbir akademik çalışma, uluslararası hakemli dergilerde yer alamıyor.


Muhalif psikologlar, psikiyatrlar, sosyologlar, pedegoglar, PDRciler meslekten ihraç ediliyor

- Hukukçular, baskıdan ötürü en temel insan haklarını, çocuk haklarını, bu pedofili ve çocuk istismarını gündeme getiremiyor; getirse dahi cezalandırılıyor.


- İş dünyasında; uluslararası iş sözleşmelerinde “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” içerikleri dayatılıyor, LGBT’lileri istihdam etmeyenlerin banka kredi notu düşürülüyor.


- Dijital platformlarda; neredeyse her bir yapımda eşcinsel karakterler rol model olarak gösteriliyor; çizgi filmlerde cinsiyetsiz karakterler ve eşcinsel birliktelikler özendiriliyor. Oyuncak dünyasında; eşcinsel evli çiftler, hamile erkekler, maskülen kadın figürleri üretiliyor.

- Sosyal medyada LGBT aleyhine paylaşım yapan hesaplar linç ediliyor, kapatılıyor; takipçileri siliniyor ve nefret suçlusu ilan ediliyor. Pişman olan LGBT’liler ise sürekli perdeleniyor ve görünmez kılınıyor.

- Global popüler kültür, tüm unsurlarıyla, özellikle gençleri ve çocukları; bireysel yaşamaya, evlilik dışı ilişkilere, cinsel kimlik karmaşasına, madde bağımlılığına, hedonizme, kimliksiz-şahsiyetsizcinsiyetsiz-milliyetsiz-devletsiz ve ailesiz yaşam tarzlarına teşvik ediyor..

Bu dayatmaya “Dur!” diyen herkesi nefret söyleminde bulunmak ile damgalamaya çalışan LGBT lobisi; her türlü dini, milli, kültürel, ailevi değerlere ise hakaretler savuruyor. Tüm bu değerleri ayaklar altına almaya kasteden ve cinsiyetsiz bir dünya oluşturmak için uydurulan “toplumsal cinsiyet eşitliği” ideolojisini ise kadın hakları ve eşitlik kılıfında sunarak LGBT Propagandasını meşrulaştırmaya çalışıyor.

Hak, adalet, özgürlük, eşitlik kavramlarının içini boşaltan LGBT lobisi, bugün de “sözde onur yürüyüşü” sloganı ile “onur” kavramını daha önce içini boşaltıp bozdukları temel kavramlar gibi bozarak gençlerimizi kendi propagandalarına alet etmek istiyor. Yurt dışından ve Batılı ülkelerin konsoloslukları üzerinden fonlanan ve bunu da açıkça itiraf eden LGBT dernekleri, birçok aileden evladını koparıp, bu gençleri kendi propagandalarına birer piyon olarak öne sürüyor.


Değerli Basın Mensupları,
Dikkat edilmesi gereken en önemli husus; ülkemizi parçalamayı hedefleyen, onbinlerce insanımızı katleden, eli kanlı terör örgütlerine her türlü silah desteğini sağlayan yabancı devletlerin, aynı zamanda LGBT Propagandası’nın da en önde gelen finansörleri ve destekçileri olduğu gerçeğidir.


Nice annenin evladını dağa kaçıran, nice gencimizi uyuşturucularla zehirleyen terör örgütlerinin ve onların destekçisi yabancı ülkelerin ve kuruluşların, LGBT paçavrasını binalarına, konsolosluklarına asması nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzun en açık göstergesidir. Dün dağa kaçırdıkları gençleri, bugün sosyal medyanın karanlık arka sokaklarında sapkın ideolojilerinin militanı haline getiriyorlar. Ülkemiz üzerinde sinsi planlar yapan güçlerin stratejileri; terör faaliyetlerinden, gençlerimizi uyuşturucuyla zehirlemekten geçtiği gibi şimdi de LGBT propagandası ile evlatlarımızı çalmaktan geçiyor.

Parti toplantılarında, miting meydanlarında bölücü terör örgütünün paçavrasını sallayanlar, kendilerini “LGBT Partisi” olarak tanımlıyor. Bu siyasi partiler, bölücü terör örgütünün paçavrasının yanında LGBT paçavrasını sallıyor. Mitinglerinde, toplantılarında aynı sloganları hep bir ağızdan atıyor. Çocuklarımızı terör bataklığına çeken, dağa kaçıran yapılar şimdi ellerinde LGBT paçavrası ile çocuklarımıza musallat oluyor. Tehlikenin farkına varmak için daha neyi görmemiz, neyi duymamız ve ne olması gerekiyor?


Bu propagandanın etkisine kapılan gençlerimiz ne yazık ki ağır hastalıklarla, fiziksel problemlerle ve psikolojik bozukluklarla başbaşa kalıyorlar. On yıllardır bilimi ve sanatı çarpıtarak kendini meşru bir zemine taşımaya çalışan LGBT lobisi ise dünya genelindeki bilimsel çalışmaları göz ardı ediyor, yahut engellemeye çalışıyor. LGBT yaşam tarzının neden olduğu ağır hastalıkları, erken ölüm yaşlarını, yüksek intihar oranlarını, ruhsal çöküşleri örtbas etmeye çalışan LGBT lobisi, ne yaparsa yapsın başarılı olamayacak. Dünyanın her yerinde cinsiyet değiştiren kişilerin yaşadıkları pişmanlıktan dolayı LGBT lobisine isyan etmek için her yıl düzenledikleri Detrans Farkındalık Günü, bunun en açık örneklerinden birisi.


Bu tehdit sadece ülkemizde değil, tüm dünyada aileleri harekete geçirmiş durumda. Tehlikeyi siyasi kampların pozisyonlarına hapsedemeyiz. İnsanlığın varoluşuna, evlatlarımıza, geleceğimize yönelen bu tehdide karşı hangi siyasi görüşe sahip olursak olalım hep beraber mücadele etmek zorundayız. Toplumdaki kutuplaşmanın, siyasi kamplaşmanın bizi bu tehdide karşı vurdumduymazlığa itmesi, çocuklarımızın ateşe atılması, neslimizin yani insanlığın yok olması demektir.