Dünyada hiçbir ülke ABD’ye güvenmiyor. Batının şımarık kızı işgal rejimi İsrail de Amerika idaresine güvenmiyor. Hatta Beyaz Saray sakinleri bile kendi idarelerine güvenmiyorlar. Onun için herkes karşı taraf için casusluk yapıyor. İsrail Amerika’ya, Amerika dünyadaki müttefiklerine karşı casusluk yapıyor. Amerika’nın kendi halkı ve başka halklar hakkında casusluk yaptığını söyleyen ve belgeleyen Amerikalı Edvard Snowden adlı gencin kara listeye alınması Amerika’nın bu yönünü deşifre etmesi nedeniyledir.
Amerika’ya güvenmeyenlerin çoğu bu duygusunu ve ona karşı olan düşmanlığını gizlemek zorunda kalıyor. Çünkü Amerika şu anda dünyadaki en güçlü devlet. Kendisine karşı çıkan bunun faturasını ödemek zorunda kalıyor. Onun için zayıf ülkelerin Amerika’nın hegemonyasından çıkmaya güç yetiremediklerini görüyoruz. Avrupa bile siyasi tutumlarında Amerika’ya uyuyor ve onunla çatışmaktan kaçınıyor. Sadece Amerika’nın izin verdiği alanda manevra yapıyor.
Arap rejimlerinin çoğu Amerika’nın direktifleri dışına çıkmaya kadir değildir. Ona karşı gelmek bir yana, kendilerini onun istediği şekilde dizayn etmek, efendileri olan Amerika liderlerini en şaşalı şekilde karşılamak için yarışıyorlar. Buradan hareketle, durum Amerika ile ilgili olunca Arap ülkelerinde ne bağımsızlık olur ne de egemenlik. Bu rejimler Amerika’nın desteğiyle ve ellerindeki silahla kendi egemenliklerini halklarına dayatıyorlar.
Mısır’daki 3 Temmuz 2013 olayları Amerika’nın Arap dünyasını kendi çıkarlarına bir müddet daha hizmet edecek şekilde düzenlemek istemesiyle ilgili çok tehlikeli ve kritik süreci deşifre etti. Amerika bir gün olsun Arap Baharından yana tavır almadı, devrime şahit olan halkları desteklemedi, Arap ülkelerindeki demokrasi sürecini alkışlamadı. Mısır’ın şimdiki durumu bunu yüksek sesle ifade ediyor. Amerika Dışişleri Bakanı Kerry dünya basını karşısına çıkıp “Mısır’da ordu, 3 Temmuz’da demokrasiyi geri getirdi” diyebildi. Bu, askeri cuntayı destekleme anlamına geliyor. Aynı zamanda bu, Amerika’nın demokrasi algısının da çok farklı olduğunu gösterdi.
Kerry’nin açıklamaları karşısında Türkiye şok oldu ve “darbeler hiçbir zaman demokrasiyi geri getirmiyor, tersine demokrasiyi tehdit ediyor” deme ihtiyacı hissetti. Sanırım bu yıkım, Amerika’nın İslam ve İslamî akımlara karşı olan tarihi düşmanlığıyla irtibatlıdır.
Amerika idaresi tavırlarıyla yavaş yavaş darbeyi açıkça desteklemeye ve onu kabul etmeye gidiyor. Onun siyasi tutumlarını belirleyen demokrasi ilkeleriyle ahlaki değerler kendisini hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Bu ilke ve değerlerin uygulandığı bölge içinde Arap dünyası ve İslam ülkeleri yok.
Amerika Arap rejimleriyle oynadığı gibi, diplomatik dille de oynuyor. Ahlakı hiç önemsemiyor. Arap liderler, Amerika’nın kendilerini paramparça etmesi ve kendileriyle oynaması için ona her türlü fırsatı verdiler. Daha dün Amerikalı bir senatör çıkıp “Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri Amerika’dan Mısır’da meydana gelen darbeyi desteklemesini istedi. Amerika’nın, bölgedeki müttefiklerinin nasihatine kulak vermesi gerekiyor” diyebiliyor.
Ben şahsen böyle bir talebi uzak bir ihtimal olarak görmüyorum. Ancak bunun yanında ben darbenin öncesinde ve sonrasında Amerika’nın olaylardan uzak durduğunu da düşünmüyorum. Amerika’nın darbenin neresinde durduğuyla ilgili ortaya çıkan bilgi, belge ve deliller Ürdün ve Birleşik Arap Emirliklerinin bu çağrısını havada bırakıyor. Bu talep, söz konusu ülkelerin Amerika’nın bölgede daha fazla kalması ve Arap rejimleriyle oynaması için yapılmış bir çağrı olarak yerinde duracaktır.
Arap Baharının tökezlemesine, katledilmesine ve defnedilmesine en fazla sevinecek devletlerin başında şüphesiz Amerika ve İsrail geliyor. Bu da bölgedeki halkların Amerika’ya karşı devrimci bir tutum ve strateji geliştirmelerini zorunlu kılıyor.
Dr. Yusuf Rezka / Filistinhaber