İşte Faruk Köse`nin makalesi...
Gülen Cemaati Dini Cemaat değilmiş!
Sabah yazarı Mahmet Barlas ile Zaman yazarı ve “Gülen Cemaati”nin önde gelen medyatik şahsiyetlerinden Hüseyin Gülerce arasındaki polemiği biliyorsunuzdur. Barlas’ın “cemaatler sivil toplum örgütü değildir, siyasi parti hiç değildir” sözlerine cevap verdiği yazısında Gülerce öyle ifadeler kullandı ki, “neyin itirafı?” diye sormak gerekiyor.
Gülerce şunları söylüyor:
“Bizim ‘hizmet’ dediğimiz, aynı duygu ve düşüncede birleşen fedakâr insanların birlikteliğinin, ‘dinî cemaat’ olarak vasıflandırılması tam anlamıyla bir haksızlık olur. Hocaefendi kaç defa söyledi; ‘dinî cemaat değiliz’ dedi.... Sadece Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de ifade ettiği ‘hayır ve iyiliklerde yarışma, kötülüklere mani olma’ gayesine kilitleniliyor.... Niyet Allah rızası ama hedef; kendimiz kalarak, evrensel insani değerlerde buluşarak, dünya ile entegre olmaktır. Eğer bu hizmet, dinî bir cemaatin eseri olsa; din, ırk, dil ayrımı gözetmeksizin neredeyse BM’ye üye bütün ülkelerde nasıl olur da insanların gönlüne girilir, onlarla insanî meseleler paylaşılır ve birlikte çalışarak barış köprüleri inşa edilebilir? Hizmet, dinî bir hareket değil, insanî bir harekettir.”
Gülerce itiraf mı etti, dili mi sürçtü?
Yüzbinlerce müslümanı etrafında toplayan, müslümanların “Allah rızası için” yaptığı katkılarla gelişip büyüyen, palazlanıp bugünkü gücüne ulaşan bir hareket meğer “İslami bir cemaat değilmiş.”
Bundan daha “vahim bir sosyal vaka” olabilir mi?
“Türkiye müslümanlarının en büyük cemaati” olarak bilinen bir hareketin, sermaye birikimi, finans kaynakları üzerindeki etkinliği, medya gücü, sosyal ve bürokratik örgütlülüğü, kamuda elde ettiği konumlar ve daha pek çok hususlar itibariyle gücünün zirvesine çıktığı bir noktada, bir de öğreniyoruz ki bu hereket meğer “dini cemaat” değilmiş.
Peki, bugüne kadar müslümanların İslami duyarlılıkları, samimiyetleri, teveccühleri, maddi ve manevi katkıları kullanılmış olmuyor mu?
Vahametin bir diğer vechesi de şöyle:
Sanki “İslami” olmayan “insani” imiş, ya da “insani olma”sı için “İslami olmama”sı gerekiyormuş algısının; “hayır” ve “iyilik”in İslam’la irtibatının kesilmesi, sanki İslami olmayanda da hayır ve iyilik olabileceği algısının; sanki İslami olmayanın Kur’an’da belirtilen “iyilik”ten olabileceği ve “İslamilik” olmadan da “kötülük”le mücadele edilebileceği algınının; sanki “kötülük” vasfının İslami olmayan ölçülerle belirlenebileceği algısının; sanki İslam olunca insanların gönlüne girmek mümkün değilmiş algısının; “İslami değerler”in “evrensel insani değerler” olmaya yeterli olmadığı algısının deklare edilmiş olması.
Eğer “hizmet” denilen çalışmalar “dini olmayan bir hareket”e dönüşmüşse, bunun varacağı yerin, duracağı noktanın neresi olacağı tahmin edilemez.
“Müslümana karşı şedit, kâfire karşı mülayim” hallere girilebilir. “Müslümana karşı kâfirin cephesinde saf tutma”ya varabilir. İslam’ı dünyevi emellerine, “insani hedefler”ine göre “yeniden biçimlendirme”ye kadar uzanabilir. Çok daha feci başka hallere bürünebilir.
“Gülen Cemaati”nin bu hale geleceğini asla düşünmezdik. Ama Gülerce’nin itiraf gibi açıklamaları, bu yola girildiğini göstermiş olmuyor mu?
“Dinilik” ölçü olmaktan çıkınca, çalışmalar “sevgi” adına, “hoşgörü” adına, “hümanizma” adına, “insanilik” adına, “diyalog” adına her türlü “din dışılık”la biçimlendirilebilir ve “İslam algısı” büyük bir “bozulma”ya uğrayabilir.
“Diyalog”la bütün dinlerin hümanizmaya dair kısımları alınıp yeni bir “insanlık dini” üretilerek ona inanılabilir.
Zamanla “hizmet” yarışı, “pastadan pay kapma kavgası”na dönüşebilir. Dünyevi kaygılara hizmet eden “derin yapılanmalar”a girilebilir, “derin bağlantılar”da bulunulabilir. “Kendinden olmayanı dışlayan” bir “kast sistemi”yle örgütlenilebilir, “bürokrasinin ve bütün kamu kurum ve kuruluşlarının tepe noktaları”na gelerek “kendinden olmayan üzerinde tahakküm kurmak” esas alınabilir. Böylece “dini olmayan” bir hareket, bir süre sonra “insani olmayan” bir niteliğe bürünme tehlikesiyle de karşı karşıya kalabilir.
Siyaset yapmıyoruz diye diye, “siyasetin en önemli manipülatörleri”nden olmak da var neticede. “Gâvura sevgi” duya duya, “hoşgörü” göstere göstere, “müslümanı iteklemek ve düşman görmek” de var.
Sevgi ve barış” diye diye, İslam’ın “cihad ibadeti”ni iptal, mücahide terörist demek de var. “Hizmet” edeceğim derken, “insani” adı altında “menfaat tellallığı” yapmak da var.
Eğer “dinilik” çizgisinde yürünmezse, “hizmet”in zamanla “menfaat çeteleşmesi”ne dönüşmesi tehlikesi de var. “İnsani hareket”in mensuplarının bugün sahip olduğu “derin inanç ve İslam anlayışı”nın, zamanla “sığ moral değerler”e dönüşme tehlikesi de var.
Her ne kadar üzerine basa basa yazılmış da olsa, yine de Gülerce’nin sözlerini “dil sürçmesi” sayıp, “kavli ve fiili olarak tekzip edilmesi”ni arzu ediyorum.
Faruk Köse/farukkose@yeniakit.com
yeniakit