Prof. Dr. Ahmet Hamidi bir hekim gözüyle İslam’ın insanlığa ve tıp alanına katkısı hakkında önemli tavsiye ve bilgilendirmelerde bulundu. 

Midyat Belediyesi Kongre ve Kültür Merkezi salonunda düzenlenen konferansa Midyat Belediye Başkan vekili Şehmus Tural, AK Parti İl Başkanı Vahap Alma, Belediye Başkan yardımcıları, Abdürrahim Çelik, Masum Cengiz, Ali Alptekin, AK Parti İlçe Başkanı Atilla Yarış, HÜDA PAR Midyat ilçe Başkanı İsa Altunkaynak, kamu kurum yöneticilerinin eşleri ile çok sayıda davetli katıldı. 

Kur'anı Kerim tilavetiyle başlayan konferansa konuşmacı olarak katılan Dahiliye Uzm. Prof. Dr. Ahmet Hamidi’nin Modern Tıp ve İslam üzerine bir sunum yaptı.  

Hamidi, toplumsal değerlere bağlı bir nesil yetişmesinin modern tıp ve İslam’ı kuvvetlendirmek için yapılması gerekenlere değinerek, toplumun, insanlığın kurtuluş için Kur'an ve Resulullah'ın koyduğu sisteme dönülmesinin şart olduğunu söyledi.  

İslam'ın ve sünnetin hayatın içindeki yaşanmışlıklardan örnekler veren Hamidi, Allah'ın varlığının ve kudretinin çepe çevre sardığı en şerefli varlık olan insanın özüne dönmesi için, toplum olarak çok okumanın ve tefekkür etmenin önemine dikkati çekti.   

Programa İstanbul'dan konuşmacı olarak katılan Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzm.Prof.Dr. Şafak Sahir Karamehmetoğlu bir açılış konuşması yaptı 

Doç.Dr. Nizamettin Hamidi ise Prof.Dr. Ahmet Hamidi hakkında sunum yaptı.  

Daha sonra sunum için kürsüye gelen Prof. Dr. Ahmet Hamidi bir hekim gözüyle İslam’ın insanlığa ve tıp alanına katkısı hakkında önemli tavsiye ve bilgilendirmelerde bulundu.  

Tıp alanında tarihte yapılan çalışmalardan örnekler veren Hamidi, "Konumuz Modern Tıp ve İslam. Tabii modern tıp ve İslam derken neden bu konu seçildi? Çünkü, çok sayıda hocalarımız, Allah razı olsun, hep İslam'ı anlatırlar. Çok güzel anlatmaya çalışırlar. Ama, bir hekim tarafından bir de İslam nasıl? Bakış açısı nasıl? Ve modern tıp bugün ne diyor? Şafak hocamızın bahsettiği gibi, İbni Sina, Biruni, İbni Rüşd ve buna benzer Harezmi gibi büyük İslam alimi, büyük İslam filozofları, büyük tıp alimleri yetişmiş. Çalışmışlar gündüz gece. Ara vermeden uğraşmışlar ve eserler vermişler. Bu eserle hâlâ, hocamızın bahsettiği gibi geçerli olan meseleler." şeklinde konuştu. 

"İlahi ilim ile bilim, insanlarının bilgisi arasında büyük bir fark vardır" 

Prof. Dr. Ahmet Hamidi

Allah’ın ilk emrinin okumak olduğunu hatırlatan Hamidi, "Şimdi bilim var; ilim var. Ayetül Kürsi’yi okuduğumuzda, Allah önceden ve sonradan olan her şeyi biliyor. İlim sahibi Allah'tır. Biz insanlar ise bilim sahibi olan, bilim insanlarıyız, biz ilim sahibi olamayız, çünkü ilim mutlaktır. Bilim ise izafidir. Bugün geçerlidir. Ama az evvel hocamızın bahsettiği gibi. Coronavirüs için önce bir ilaç önerildi ilk başta. Sonra dediler. Hayır, yanlış oldu kusura bakmayın bunu terk edelim.  Bu bilimdir, ama ilahi ilim mutlaktır, değişmezdir. Her şeyi ihtiva ediyor. Öğrendiğimiz bilim geçicidir, mutlak değildir ve belli bir süre için geçerlidir. Dolayısıyla, ilahi ilim ile bilim adamlarının bilgisi arasında büyük bir fark vardır. Tabii ki ilim ve eğitim Kuran'ın ilk inen ayetindeki ikra olan ilk ilahi emrin oku oluşu bize birçok şeyi ifade eder. Dolayısıyla Allah, önce neden iman et, namaz kıl, neden şunu yap, bunu yap demedi de ikrâ dedi. Oku. Okumak bizim için son derece mühimdir. Devamlı okumamız lazım.  Her Müslüman hanım ve erkek için okumak, ilim tahsil edilmek, bilim, öğrenmek farzdır. Onu ihmal etmememiz lazım. Özellikle gençlere tavsiyem, hırçınca kitap okuyun. Başınız dönünceye kadar okuyun.  Ve ara vermeden okuyun. İlk İlahi emrin oku olduğunu unutmayın." diye belirtti.  

"Ruh ve beden arasında denge sağlanmadığı takdirde hastalıklar meydana gelir"

Allah’ın varlığının her şekilde tecelli ettiğini ifade eden Hamidi, "Şimdi modern tıp ne diyor? İslam ne diyor? Modern tıpta bugün de geçerli olan ve her anlamda olması gereken bir denge var. Dengenin sağlanması lazım. Vücut iki temel unsurdan meydana gelir. Beden ve ruh. Ve beden ile ruh arasında bir denge var. Bir terazinin kefeleri gibi. Vücudun ihtiyaçları var. Nedir bunlar? Vücudun ihtiyaçları Yeme- içmedir, sudur-oksijendir. Çalışmadır, eğlenmedir... Öbür tarafta ruh neye muhtaçtır? Ruh; sevgiye, sadakate, muhabbete, dürüstlüğe, ilgiye, samimiyete, ruh güvene muhtaçtır. Ruh emniyete muhtaçtır. Ruh sonsuzluğa muhtaçtır. Benim kırkı aşan neredeyse 44 yıllık meslek hayatımda şunu öğrendim, hiçbir insan; ne kadar inkâr ederse etsin. Mutlaka Allah’ı kabul ediyordur. Ben ateistim, ben komünistim. Yok ben inanmıyorum diyenleri, ben yalancı kabul ediyorum, inanıyordur ama bu söylemler kendini o mesuliyetten kurtarmaya çalışıyordur.  Demek ki ruh sonsuzluğa inanıyor, sonsuzluğu kabul ediyor, ruh sonsuz yaşamak istiyor ve bu tabii bir şey. İşte bu şekilde ruh ve beden arasında bu denge sağlanmadığı takdirde hastalıklar meydana gelir." dedi. 

"Dünyada en çok masraf yapılan diyabet için radikal bir çözüm bulunmuş değil"

Sağlığın aşırı tüketimden bozulduğuna dikkati çeken Hamidi, "Şeker hastalığı(diyabet), şeker dengesinin bozulmasıdır. Tansiyon hastalığı, tansiyon dengesinin bozulması, enfeksiyon, ateş yükselmesi, vücudumuzun dengesinin bozulması. Fakat Kur'an'a baktığımız zaman ne diyor? Allah dengeyi sağlamış durumda. Biz hekimler için veya genel manada insanlar için vazifemiz ne? Allah'ın yarattığı ve Allah'ın meydana getirdiği bu dengeyi bozmamak ve korumak. Hekim olarak görevimiz bozulan bu sağlık dengesini düzeltmek. Biz ömür uzatamayız. Mesele, bu bozulan dengeyi düzeltmeye çalışmak, bu dengeler işte Kur'an öyle diyor. Modern tıp bu dengeyi düzeltmeye çalışıyor. Bugün beyin sarstıracak hızla bilimsel çalışmalar yapılmakta, akıl almayacak şekilde saniyelerce bilim değişiyor, teknik değişiyor, hızlı çalışmalar yapılıyor. Özellikle ben diyabet uzmanı olarak diyorum. Milyonlarca ve milyarlarca dolarlık diyabetin tedavisi için araştırmalar yapılıyor ve dünyada en çok masraf diyabet için yapılıyor. Buna rağmen bir çözüm, radikal bir çözüm bulmuş değiliz. Fakat Kur'an ne diyor? Kur'an diyor ki, yiyiniz içiniz ama israf etmeyiniz. Yemekte israf etmeyin, sadece yemek için değil aslında, her konuda zamanı israf etmeyin, parayı fazla israf etmeyin" dedi. 

"İslam, bundan bin 400 yüzyıl önce nasıl sağlıklı yaşayacağımızı Resulullah kanalıyla bize bildirmiştir"

Sağlıklı yaşamanın bedene emanet olarak bakmaktan geçtiğini belirten Hamidi, "Yemek borusu kanseri. Tıpla alakası olan bilir. Yemek borusu kanseri en ağır kanserlerdendir. Bulunduğu alan itibariyle ameliyatı en zor olan kanserlerdendir. Onun üç ana sebebi var. Bir; çok sıcak yeme- içme, iki; çok soğuk yeme-içme ve üç; alkol kullanma. En büyük ve en ağır yemek borusu hastalıkları kanserlerine üç ana sebepler bunlardır. Onun için Resulullah ne diyor. Bundan bin 400 yıl evvel ne demiş? Çok sıcak yemekte bereket yoktur. İslam, bundan bin 400 yüzyıl önce nasıl sağlıklı yaşayacağımızı Resulullah kanalıyla bize bildirmiş, fakat biz öğrenememiş, biz es geçmiş, dikkate almamış veya uygulamamışız. Modern Tıp ise bunu daha yeni yeni keşfetti." diye ifade etti.  

"Alzheimer hastalığının şifası: bir incir 7 zeytin"

Hamidi, "Japonlar alzheimer hastalığı için, Kur’an da geçen bir incir ve 7 zeytin veriyorlar hastalara ve neticeye varıyorlar. Tamam diyorlar. Sonra tekrar Ezher’e geliyorlar kalmaya. O Kuran'ı bize gösterin diyorlar. Ve diyorlar ki bu ilahi bir kitaptır. Biz yıllardır araştırıyoruz, bulamadık. Bunu bin 400 yıl önce. Eğer Resulullah bu ayetleri almışsa bu ilahi bir şeydir ve biz Müslüman olacağız diyorlar. Ve Müslüman oluyorlar." dedi.  

"Kadınların doğum sancılarında hurma mucizesi" 

Kur’an’ın gönüllere ve bedenlere  bir şifa kaynağı olduğunu söyleyen Hamidi, "Avusturya'da hamileler doğumdan 2 -3 ay önceden bir hurma kuruna giriyorlar. Yani her gün doğumdan 2-3 ay öncesinden başlayarak her gün 1-2 hurma yiyorlar. Rahat doğum yapsın diye. İşte İslam'ın bundan bin 400 yıl önce uyguladığı ve bahsettiği ve anlattığı doğumu kolaylaştıran oksitosin maddesini ihtiva eden hurmalar Hazreti Meryem’in doğumunda ve bugün bütün dünyada Modern tıbbın doğum sancılarını azaltmak için doğum salonlarında kullanılan Oksitosindir. Müthiş bir şey." şeklinde konuştu.  

"Sağlıkta tedavisi olmayan, geri dönüşü olmayan bir hastalık olan kilo sorununa 17 saatlik oruç çözümü"  

Sağlık ve bilimde İslami değerlerin rol teşkil ettiğine dikkat çeken Hamidi, "Japonların Kadim Beslenme Sırrı kitabında yazıyor. İnsan nasıl sağlıklı ve uzun yaşayabilir diye araştırıyorlar. Japonlar, araştırma neticesinde şunu buluyorlar. Hani dedik ya, doymadan mideniz dolmadan yemekten kalkınız. Fazla yemek yemeyin, fazla mideyi doldurmayın. Özellikle tasavvufta. Aç kal, açlıkta Mevla’ya ulaşırsın, nefsi terbiye etmede, bugünkü modern tıpta ve modern pedagoji eğitiminde en etkin metot açlıktır. Dolayısıyla, Japonlar 17 saat açlıktan sonra vücudun sirtuin denilen bir madde salgıladığını tespit ediyor. Vücut 17 saat aç kalma şartıyla. Bu sirtuin vücuttaki bedendeki bütün zararlı ve kanser hücrelerini yutup yok ediyor. Bakın göreceksiniz, çok daha rahat hissedeceksiniz. Çok daha rahat nefes alıp vereceksiniz. Çok daha rahat uyuyacaksınız. Bugün için bütün dünyada kilo, biz hekimlerin ve bütün insanların en büyük baş belası. Sağlığın tedavisi olmayan, geri dönüşü olmayan bir hastalığıdır kilo. Dolayısıyla açlık. Ama 17 saat. Ve bu Japon bilim adamı profesör hem Japonya’da bu zat resmini görüyoruz. Hem Japonya’da hem Çin'de öğretim görevlisidir, ders veriyor. Ve dikkat ederseniz yetmişin üzerinde yaşı var, ama gören otuz yaşında sanır. Bu uygulamış, kendisi bizzat kullanmış. Günde bir sefer her şeyi yiyin ama ondan sonra başka bir şey yemeyin. Ama bol bol su için ve hareket edin. İşte bundan bin 400 yıl önceki İslami prensipler ve bugünkü modern tıp" ifadelerini kullandı.  

"Biz İslam’a, Allah’ın kitabına, Resulullah’ın sünnetine dönmeden sağlıklı yaşayamayız"

İnsanlığın büyük bir sancı içerisinde kıvranıp durduğunu müşahede ettiklerini, bunun sebeplerinin başında güvensizlik geldiğini belirten Hamidi, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bizim İslami kanunların hükümlerin modern tıpla tasdik edildiğine ihtiyacımız yok. Zaten inanıyoruz. Ama maksat bilesiniz. Modern tıp ne diyor, İslam ne demiş? Demek ki İslam’a dinimize, Allah’ın kitabına, Resulullah’ın sünnetine dönmeden sağlıklı yaşayamayız. Huzur bulamayız. Güven içerisinde olamayız. Dolayısıyla hem emniyet ve güven. Bugün dünya insanları büyük bir bunalım ve büyük bir sıkıntı içerisinde yüzden fazla devlet gezen bir kişi olarak biliyorum. Bütün dünya büyük bir bunalım ve buhran içerisinde. En süper devletler, en ileri devletler o kadar vahşice bir tutum içerisinde ki, insanların yok edilmesi için silah üretiyor. Bu nasıl bir medeniyet? İnsanları yok edici bir silah üretmek medeniyet ise affedersiniz, lanet olsun o medeniyete. Böyle bir şey olabilir mi. İşte neden, çünkü emniyet yok. Komşu komşuya güvenmiyor. Anne, babaya güvenmiyor, baba anneye güvenmiyor. Anne baba çocuğa güvenmiyor. Çocuklar anne babaya güvenmiyor, talebe öğretmenine güvenmiyor, öğretmen talebesine güvenmiyor. Amir memuruna güvenmiyor. Memur amirine güvenmiyor, işçi işverenine güvenmiyor, insanlar yöneticilerine güvenemiyor. Bu güvensizlik  ne meydana getirir? Korku meydana getirir. Bu korku ne meydana getirir? Hırçınlık ve saldırganlık meydana getirir. İşte demek istediğim, netice itibariyle; biz Kur’an’a ve Resulullah’a dönmedikçe, onun belirttiği sistem dahilinde yaşamadıkça, ne fert olarak,  ne toplum olarak, ne dünya olarak huzur bulamayız. İnsanlık büyük bir sancı içerisinde kıvranıp duruyor, yaşıyor zannediyor ama maalesef herkes büyük bir sıkıntı içerisinde. Bu sıkıntılardan kurtulabilmenin tek çaresi Hazreti Muhammed aleyhissalatu vesselâmdır, onun sünnetidir getirdiği ve bize tarif ettiği vahiydir. Ona dönmedikçe, onun yolunu takip etmedikçe ne fert olarak, ne toplum olarak, ne millet olarak ve ne insanlık alemi olarak huzur bulamayız. Sükûnet bulamayız. Irkçılıktan kurtulamayız, kavga ve dövüşten kurtulamayız. Dolayısıyla benim tavsiyem. Kendime de aynı tavsiyeyi ediyorum, aslımıza dönelim. Resulullah’ımıza dönelim, Muhammed’imize dönelim. Hepimiz Muhammed’e muhtacız, başka çaremiz yok. Kurtuluş onda başka bir çare yok." 

"Batı hayranlığı ve model olma kompleksine girmeyin" 

Gençlere Avrupa konusunda bazı tavsiye ve ebeveynlere bazı önerilerde bulunan Hamidi, son olarak şunları aktardı:  

"Okuduk. Doktor olduk. Avrupa'yı gezdik, Amerika'yı gezdik, dünyayı gezdik. Neticede bundan başka bir çıkar yol yok. Nerede olursan ol, hangi pozisyonda mevkide, makamda durumda devlette olursan ol, Allah ile irtibatını kesme. Onu çok sevin. Gençler, özellikle gençleri çok seviyoruz. Bol bol okuyup, bol bol öğrenin. Resulullah’tan her gün bir şeyler öğrenmeye çalışın. Mutlaka ilerleyin. Sakın komplekse girmeyin. Bize hep batıyı hep model dünya, hem bilmem ne olarak gösterdiler .Ben yaşadım. 34 yıla yakın bir süre geçirdim  Avrupa'da. Avrupa'nın damarlarındaki geçen kanı tanıyan biri olarak, diyorum ki, komplekse girmeyin. Kur'ân da öyle diyor. İnanıyorsanız en üstün sizsiniz veya inanıyoruz diyorsanız en üstün siz olmalısınız. Yine Hazreti Ali'nin bir tavsiyesidir.1- 7 yaş arasındaki çocuklarla oynayın, 7 ile 15 yaş arasındaki çocuklarla arkadaş olun,  15 ile 21 yaş arasındaki çocuklarınıza onlarla ilgili alakalı konuları onlara danışarak karar verin. Danışın, çocuğun kendine bir güveni olur. Şahsiyet kazanır. Annem -babam bana soruyor diyecek.  Bir de size tavsiyem, insanların dış görünüşüyle uğraşmayın. Çünkü Allah buna bakmıyor. Ama bütün mesele bu değil, ahlakla muamele. Davranış ne üretiyor, insanlara ne kadar faydalı olur? İnsanlara nasıl hizmet verir? Mesele bu? Ama böyle hocalarımız da olacak, onları sayacağız, seveceğiz, saygı duyacağız, önlerinde eğileceğiz gerekirse. Ama bu yeterli mi ? Değil. Sadece bizi kurtaracak olan bilimdir, başka bir şey değil. Cehaletten uzak, realist, gerçekçi ve iyi ahlaklı olduk mu mutlaka huzur buluruz. Uzaktan yakından gelen siz değerli dinleyicilere şükranlarımı arz ediyorum, Allah hepimizi korusun, hepimizi muhafaza etsin. Her türlü kötülüklerden, sıkıntılarından muhafaza eylesin inşallah." (İLKHA)