HÜDA PAR Genel Başkanı İstanbul Milletvekili Zekeriya Yapıcıoğlu Ankara'da Anadolu Yayıncılar Derneği ev sahipliğinde basın temsilcileriyle bir araya geldi.
Buluşma programında yeni bir anayasanın yapılması, seçim döneminde kendilerine yönelik başlatılan karalama kampanyaları, iftiralar ve bu kampanya sürecinin sahaya yansıması, 6-8 Ekim olayları, HDP ile olan diyalog kapılarının tek taraflı olarak kapalı tutulması ve çözüm sürecinde gelinen nokta konuları masaya yatırıldı.
"Meclis Başkanı seçilerek bir eşiği daha geçmiş olduk" diyen Yapıcıoğlu, "Önümüzdeki hafta salı gününden itibaren oturumlar başlayacak. Meclis Başkanlığına seçilen Numan Bey ilk teşekkür konuşmasında yeni bir anayasaya vurgu yaptı. Yeni bir anayasa ihtiyaçtır. Bize göre Meclis'in en önemli görevlerinden bir tanesi sivil bir anayasayı memlekete hediye etmektir. Bu konuda biz de elimizden gelen katkıyı sunacağız. Yalnız anayasayla ilgili olarak bizimle ilgili de çok tartışmalar yürütüldü. Bizim söylediğimiz şey şuydu; 'Sıfırdan bir anayasa yapılmalıdır.' Şu anki mevcut anayasa 1982 Cunta Anayasası'dır. Her ne kadar üzerinde 20 kez değişiklik yapılmış olsa da sonuç itibariyle bu anayasa 1982 Anayasası'dır." dedi.
"Her kesimin öncelikleri ve talepleri farklı olabilir ama bir araya gelip ortak noktada buluşabiliriz"
Yeni bir anayasanın gerekliliğine açıklık getiren Yapıcıoğlu, "Bütün maddeleriyle şu anki mevcut anayasanın ifade ettiği şeyleri ifade etse bile yeni bir sivil anayasa yapılmalıdır, önemlidir. Çünkü Parlamento rüştünü ispat etmeli, siyaset kurumu bir anayasa yapabildiğini ortaya koymalıdır. Herkesin kendine göre kırmızı çizgileri, olmazsa olmazları var. Baştan beri söylediğimiz şey; herkesin kırmızı çizgileri cebinde dursun, masanın üzerine konursa bir araya gelip anayasa yapamayız. Şu anda parlamentoda 16 parti var. Milli iradenin parlamentoya yansıması yüzde 100'e yakın. En azından yüzde 95'in üzerindedir." ifadelerini kullandı.
Yapıcıoğlu, "Dolayısıyla bu parlamentonun bir anayasa yapma kabiliyeti de hakkı da vardır. Öyleyse her kesimin öncelikleri, talepleri ve formülleri farklı olabilir ama bir araya gelip ortak noktada buluşabiliriz. Hiçbir partinin, grubun veya şahsın yüzde 100 dediği olmuyor. Biz daha önce hiçbir ön şart ileri sürmeden çağrımızı yaptık. Diyoruz ki bütün siyasi partiler bir masa etrafında toplanmalı, nasıl bir anayasa yapacağımızı birlikte tartışalım ve birlikte bu anayasayı kaleme alalım." diye belirtti.
Farklı platformlarda HÜDA PAR için "'Bunlar anayasayı değiştirecek, şu maddeleri değiştirecek" söylemlerine cevap veren Yapıcıoğlu, şunları söyledi:
"Dört sandalyemiz var parlamentoda, ne yapabiliriz? Bazı tartışmalar özellikle anayasal bağlamda yürütüldü. 'Bunlar anayasayı değiştirecek, şu maddeleri değiştirecek, böyle yapacaklar, şöyle yapacaklar.' dediler. Bu arkadaşların ya matematik ile araları çok iyi değil ya da 'sıfır önemsizdir ha 4 ha 400, çok fark etmiyor' diyorlar. Referandumsuz anayasayı değiştirmek için 400 oy lazım. Bizde sadece 4 vekil var. Kaldı ki bizim 400 sandalyemiz olsa bile biz yine de geri kalan 200 sandalyenin temsil ettiği kitlenin talepleri ve istekleri nedir, mutlaka onları göz önünde bulundururuz. Onları yok sayarak anayasa yapmayız. 'Bizim gücümüz yetiyor, öyleyse istediğimiz anayasayı yapacağız, siz de buna uymak zorundasınız' demeyiz."
"Parlamentoya girip 85 milyonun tamamına hizmet etmeye çalışıyoruz"
Şimdiye kadar sergiledikleri duruşlarını parlamentoda da sürdüreceklerini kaydeden Yapıcıoğlu, "Parlamentonun gündemini elbette biz belirlemeyeceğiz çünkü 4 sandalyemiz var. Fakat bizim parlamentoda ortaya koyacağımız tavır, 'Doğru kimden gelirse gelsin biz o doğruya sahip çıkarız. Yanlışı da kim yaparsa yapsın biz o yanlışın karşısında duracağız.' Asla kendi şahsi veya partisel çıkarlarımızı milletimizin çıkarlarının üzerinde görmeyeceğiz inşallah. Parlamentoda yapılacak düzenleme milletin memleketin faydasına mı, değil mi? Eğer memleketin ve milletin faydasına olacağına kanaat getirirsek aleyhimizde olsa destek çıkarız. Eğer zarar verecekse ve şeklen bize faydalı görünse bile asla buna destek vermeyiz." ifadelerini kullandı.
Milletvekili yemini hakkında konuşan Yapıcıoğlu, "Yeminle ilgili çok şeyler söylendi. 'Bunlar yemin etmeyecekler' dediler. Biz zorlu bir süreç geçirdik. Yoğun bir tempoda çalıştık. Siyaset pahalı bir iştir. İyi de masraf ettik. Bütün bunları sadece yemin töreninde şov yapmak için yapmadık. Kimse bizden böyle bir şey beklemesin. Biz parlamentoya girip orada milletimize hizmet etmeye çalışıyoruz. Sadece bize oy verenler ve sadece belli bir bölgenin insanına değil kim olursa olsun bu hizmeti 85 milyonun tamamına yapacağız. Bu bir tercih değil bir zorunluluktur. Biz böyle bakıyoruz." şeklinde konuştu.
Parlamentodaki siyaset üslubunun kendilerine çok sert geldiğini ve bir üslup sorunu yaşandığını ifade eden Yapıcıoğlu, seçim kampanyası döneminde kendilerine hakaret edenlere de üslubu bozmadan cevap vermeye çalıştıklarını hatırlatarak "İnşallah bu üslubun düzelmesi konusunda da HÜDA PAR olarak belki bir katkımız olacaktır. Biz üslubun nezih olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu millet bizi buraya böyle şeyleri yapmak için göndermedi. Birbirlerine laf atmalar, sataşmalar o çatının altında bu tür hareketler yakışmıyor diye düşünüyorum. İnşallah üslubumuzla da memleketin siyasetine ve siyasi hayatına belki bir katkı sunabilirsek bu da bizi mutlu edecektir." diye belirtti.
"Bu maddeler zinhar değiştirilemez demek gelecek nesillerin iradesine ipotek koymaktır"
"HÜDA PAR anayasanın ilk dört maddenin değişmesini istiyor." iddialarına açıklık getiren Yapıcıoğlu, HÜDA PAR parti programında böyle bir cümlenin olmadığını ve bunu ne kadar söyledilerse de ezber bozamadıklarının altını çizdi.
"Anayasayı yapanlar gelecek nesillerin iradesine ipotek koymasınlar" diyerek "asla değiştirilmesi mümkün değildir" denilen bir maddenin bugün için beşerin bulabileceği en iyi yol, yöntem ve sistem olabileceğini ifade eden Yapıcıoğlu, "Gelecekte de bu böyle olacak diye hiç kimse iddiada bulunamaz. Diyelim ki kalıplaşmış donuk bir anayasayı bizim atalarımız önümüze koyup mesela '1876 kanuni esasi 'değiştirilemez değiştirilmesi teklif dahi edilemez' denseydi ya da 1921, 1924 ve 1961 anayasası değiştirilemez biz demeyecek miydik bizim dedelerimiz ne için kendilerini bu kadar çağlar üstü gördüler de hiçbir şey değiştirmemize izin vermiyorlar. Demeyecek miydi? Muhtemelen derdik." dedi.
Yapıcıoğlu, "Şu anda biz bu maddeleri filan değiştirelim demiyoruz. Hiç öyle bir beyanımız yok. Ama diyoruz ki; şu veya bu madde değiştirilemez diye bir şey koyduğunuzda kıyamete kadar bu böyle devam edecek, hiç kimse değiştiremez. Bunu bizim çocuklarımız da torunlarımız da ve onların da torunları değiştiremez. Bunun bir mantığı yoktur, doğru bir şey değil. Sanki Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana anayasalarda değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri varmış gibi bunlar 1982 yılında hukukçular tarafından kaleme aldığı zamanda da yoktu. Milli Güvenlik Konseyi'nde Kenan Evren kendisi bizzat 4'üncü maddeyi kaleme aldı, şu maddeler dokunulmaz dedi. Biz 4 maddeyi değiştirelim veya dini, bayrağı, başkenti ve şunu bunu değiştirelim diye bir teklifimiz yok. Diyoruz ki; bu maddeler zinhar değiştirilemez demek gelecek nesillerin iradesine ipotek koymaktır. Bu doğru mu değil mi diye gelin bunu tartışalım diyoruz." şeklinde konuştu.
"Ne İslam ne de HÜDA PAR kadına düşmandır"
HÜDA PAR'ın kadına yönelik tutumu hususunda atılan iftiraları da masaya yatıran Yapıcıoğlu, "Doğrudan bunu söyleyeme cesaret edemedikleri şeyleri HÜDA PAR üzerinden söylüyorlar. 'İslam kadına düşmandır, kadını eve hapseder; çalışma, yaşam, okuma hakkı tanımaz.' demeye çalışıyorlar fakat doğrudan faili İslam olan bir cümle kuramadıkları için içlerindeki kini böyle dışarıya vuruyorlar. Bunu anlamamak için gözleri kapatmak lazım ya da özellikle 'ben anlamak istemiyorum' demek lazım. Fakat bunların tümünü reddediyorum. Ne İslam ne de HÜDA PAR kadına düşmandır. Biz programımızın hiçbir yerinde kadın çalışamaz diye bir şey söylemedik. İnancımız bize 'insan için, çalıştığından başkası yoktur' diyor, 'insanın erkeğe çalıştığından başkası yoktur' demiyor. İnancımız bunu söylüyor, bu da Allah'ın kelamıdır, beşer kelamı değildir. Biz asla bir konuda Allah ve Resulü bir şey söylemişse onu değiştirme hakkı ve haddini kendimizde görmeyiz. Kadın veya erkek herkese ilim öğrenmek farzdır. Bizim inancımız budur." ifadelerini kullandı.
Yapıcıoğlu, "İnancımız İslam'dan aldığımız şey kadın ve erkek isterse çalışır. Allah Resulü'nün (Sallallahu Aleyhi Vesellem) eşi Hazreti Hatice validemiz Mekke'nin önemli tüccarlıklarındandı. Bizim eşlerimiz ve kızlarımız istediklerinde okuyor istediklerinde çalışıyorlar. Parti programımızda şunu söylüyoruz; kadın kendini çalışmak zorunda hissetmemelidir. Mesela kadın anneyse, kendi çocuklarına zaman ayırmak istiyorsa ve bir geliri de yoksa 'devlet ona ve çocuklarına bir gelir sağlamalıdır' diyoruz. Kadın çalışmasın değil. Kadınlar çalışamayacakları işlerde çalışmasınlar." dedi.
Kadının çalışması veya çalıştırılması konusunda konuşmasını sürdüren Yapıcıoğlu, "Mesela fıtrat kelimesine çok taktılar. Kadının yaradılışı erkeğe göre narindir. Siz kadını bir kömür madeninde veya farklı ağır işlerde çalıştıramazsınız, zülümdür. Kadın eğer çalışacaksa fıtratına yaradılışına, fiziki ve psikolojik özelliklerine uygun işlerde çalıştırılmalıdır. Biz kadınlara pozitif ayrımcılık yapalım, kadın çalışmak istiyorsa çalışsın ama kadın çalışmak istemiyorsa çalışmak zorunda kalmasın. Bu eğer kadına çalışmayı engellemek olarak anlaşılıyorsa o zaman söyleyecek bir şeyim yok." şeklinde konuştu.
"Bunlar kadını eve hapsedecekler, çalışmasına engel olacaklar, kadına düşmanlar" iftiraları üzerinden kadına yönelik bakış açılarını özetleyen Yapıcıoğlu, "Biz kadına niye düşman olalım ki. Toplumun yarısı kadın ve o kadınlar, geri kalan yarısını da doğurmuştur ve ona ilk öğretmenliği yapmıştır. Hayata o hazırlamıştır. Dolayısıyla gözümüzde kadınlar azizdir, muhteremdir, saygıdeğerdir ve onların saygınlığına zarar getirecek bir şey olmamalıdır diyoruz." diye kaydetti.
"6-8 Ekim olayları bütün yönleriyle açığa çıkarıp kimin kusuru, dahli, kastı varsa kendi payına düşeni almalı"
Bir partinin şiddetle arasına mesafe koymaması ya da şiddete çağrı yapmasının çok farklı şeyler olduğunu söyleyen Yapıcıoğlu, Türkiye'de hukukla ilgili sorunların olduğunu ifade ederek 6-8 Ekim olaylarına atıfta bulundu.
Yapıcıoğlu, "O olaylar sadece o şahsın değil HDP'nin parti meclisi ya da yürütme kurulu toplantı halindeyken toplantıya ara verip acil çağrı koduyla bir metin yayımladılar. O metinle insanları sokağa çıkmaya, alan tutmaya ve sokağa çıkanlara destek olmaya çağırdılar. Olaylar şiddetlendi. Sonra dediler ki biz şiddet olsun istemiyorduk. Biz birkaç soru sorduk. Bundan sonra 'Her yer Kobani'dir' dediler. Her yer Kobani olacak demek ne demekti? O zaman çıkın bunu izah edin. Dediniz ki 'sokaklara çıkanlara yardım edin'. Yardım edin derken ne demek istediniz? izah edin. Tabi izahı varsa." dedi.
HÜDA PAR olarak 6-8 Ekim olaylarının faillerinin yargılanması ve cezalandırılması taleplerini hatırlatan Yapıcıoğlu, "Biz başından beri şunu söyledik; onlarca can kaybına neden olan o olaylarda kimin sorumluluğu varsa herkes bunu hesabını vermeli. Sıfatı ne olursa olsun. O defter kapanmadı. Olay bütün boyutlarıyla açığa çıkmadı. Sadece sokağa çıkanları derdest edip onları mahkemelerde yargılayıp ceza verirseniz iş kapanmış olmaz. Onları sokağa gönderenlerin de bu hesabı vermeleri gerekiyor. Ama bir grup daha var. Bir de sokağı onlara terk edenlerin bunun hesabını vermeleri gerekir. Bazıları FETÖ'dür diyor. Bunu açığa çıkaracak olan ben değilim, görevim değil. Devletin kolluk kuvvetleri ve adliyesi var, savcılık var. Onlar bütün yönleriyle olayı açığa çıkarıp kimin bu olaylarda kusuru, dahli, kastı varsa herkesin neyse payı kendi payına düşeni almalı." diye belirtti.
"İlaç ile zehrin arasındaki fark dozdur"
"Seçimlerle beraber HÜDA PAR'a ilgi attı" diyen Yapıcıoğlu, "Bu konuda CHP'ye bir teşekkür borcumuz var. Geçen sene bir kamuoyu araştırma şirketine bir anket yaptırdık. HÜDA PAR'ın bilinirliği yüzde 15 civarındaydı. Şimdi yüzde 90'lara çıktı. Bunu da önemli oranda CHP yaptı. CHP bizi karalamak, bastırmak, belki engellemek için yaptı ama tam tersi oldu. İnsanlarımız merak etti, sordu, öğrendi ve öğrendikçe sevdi. İnşallah bundan sonra daha da sevecek. CHP maksadının tersiyle karşılaştı. Eğer bilselerdi belki yapmayacaklardı. Aslında o zaman uyarmıştık. 'İlaç ile zehrin arasındaki fark dozdur' demiştik. İlacı çok alırsanız zehirler. Bizi eleştirirken dozunda bırakmazsanız sizi zehirler diye uyardık, dinlemediler. Böyle de hayırlı bir sonuç çıktı."
"Seçim sürecinde HÜDA PAR'ın tanınırlık durumu üst seviyeye çıktı"
Şu anda tanınırlık durumunun biraz daha üst seviyede olduğunu ifade eden Yapıcıoğlu, Partilerini tanıyan insanların inanca veya yaşam tarzına düşman olmaması haricinde kendilerini seveceğini belirtirken kendilerine düşmanlık edenlere de düşman olmadıklarını, onların da iyiliği için çalışacaklarını ve onlara hizmet etmeye gayret sarf edeceklerinin altını çizdi.
"Bizim muhataplarımız örgütler değil siyasi partilerdir"
HÜDA PAR'ın kuruluşundan bu yana HDP'ye yönelik yaklaşımlarını aktaran Yapıcıoğlu, "Biz partimizi 2012 Aralık ayında kurduk. 30 Haziran 2013'te ilk kongremizi yaptık. Kongremize davet ettiğimiz siyasi partilerden bir tanesi de HDP'ydi. HDP davetimize icabet etmedi. Yine siyasi partiler arası bayramlaşma talebimizi ilettiğimiz partilerden biri HDP'ydi. O talebimize de cevap vermediler. 2018 seçimlerinden önce seçime girme yeterliliğe sahip bütün partilerle görüşelim dedik, hepsinden randevu istedik. HDP bize randevu vermedi." şeklinde konuştu.
"HDP'nin bir siyasi partiden başka şeylere daha fazla benziyor" diyen Yapıcıoğlu, irade konusuna değinerek "Baktık ki bunların iradeleri kendilerine ait değil, kendileri itiraf ettiler. Mesela 'HDP Abdullah Öcalan'ın 20 yıllık rüyasıydı. Son dönemlerde üzerinde çokça çalıştığı ve çok değer verdiği bir projedir' dediler. Sonra çözüm sürecinde 'Bizim irademiz İmralı'dadır, Kandildedir, biz postacılık yapıyoruz. Biz gidip geliyoruz.' dediler. Biz de dedik ki iradesi kendi elinde olmayan birileriyle oturup konuşursak nereye varabiliriz ki!" dedi.
HDP'nin farklı güçler tarafından yönlendirildiğini örneklendiren Yapıcıoğlu, "Kendisine ait bir iradesi olmayan bir şey söyler ama uygulamaya geldiğinde onların asıl patronları onlara ayar verir. Mesela HÜDA PAR'a yönelik Mersin'deki saldırıyı Selahattin Demirtaş kınamıştı. Kandil'den ona ne dediler: 'Ukalalık yapma onlar fedai eylemleridir. Sen bari otur onlara dua et' diye bir fırça yemişti. Biz oturup konuşsak hatta bazı konularda anlaşsak sonra birileri onlara ayar vererek 'Siz kimsiniz böyle anlaşmalar yapıyorsunuz?' diye onlar geri dönerse ne elde etmiş olacağız. Madem irade Kandil'de, İmralı'da… biz siyasi bir partiyiz. Biz bir terör örgütünü muhatap almayız, onunla oturup konuşmayız, anlaşma da yapmayız. Bizim muhataplarımız siyasilerdir." ifadelerini kullandı.
"Tek parti diktası döneminde çok acılar yaşandı"
Kürt meselesinin farklı yorumlandığına dikkat çeken Yapıcıoğlu, "Bazıları Kürt sorunu eşittir terör sorunu, eşittir şiddet sorunu, eşittir asayiş sorunu, eşittir bölgesel geri kalmışlık sorunu olarak değerlendiriyor. Bize göre sorunun kendisi bu değil. Şiddet, terör, silah ya da asayiş sorunun sonucudur, sebebi değildir. Sorun ret, inkâr, asimilasyon, zülüm, katliamlardır. Tek parti diktası döneminde çok acılar yaşandı. Kürt yoktur dendi, Kürt dili tamamen yasaklandı, Kürtçe konuşanlar cezalandırıldı. Mahkemede kendini savunmak için Türkçe bilmeyen, sadece bildiği tek dil Kürtçe olan insanlar, 'Türkçe bilmeyenden memlekette hayır gelmez' denilerek İstiklal Mahkemelerinde asıldı. Bunlar birikti birikti sonunda böyle bir sonuç verdi." diye belirtti.
"Kürt meselesi araçsallaştırıldı"
Kürt meselesinin çözümü üzerinden çözüm sürecini konuşan Yapıcıoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Eğer gerçekten bu sorunun çözümünü istiyor olsalardı çözüm sürecini zehirlemezlerdi. Bu nedenle sorunu araçsallaştırdılar diyorum. Sorun onlar için araçtı çünkü sorunun varlığı onların ekmek yemeye devam etmesi demekti. Siyasetten nemalanıyorlar. 'Varsın devlet Kürtleri dövmeye devam etsin, biz de bunun üzerinden siyasi bir çıkar elde edelim' diye yaklaşıyorlar. Bence bu çok gizli bir şey değil. Bu özellikle çözüm sürecinde aşikâr bir şekilde görünüyor."
Çözüm sürecinin alana yansımalarını aktaran Yapıcıoğlu, "Özerklik ilan ettikleri yerlere parke taşlarından duvarlar örmek suretiyle barikatlar oluşturdular. Yıkılan evlerden çıkma parçalarla kapılar oluşturdular üzerine sınır kapısı yazdılar. Kontrol yapacağız dediler. Buraya asker, polis, vali ve kaymakam giremez burayı biz yönetiyoruz dediler. Sonra yetmedi kameraları çağırdılar. Her gün bu görüntüleri servis ettiler. Kendi flamalarını astılar. Ünlü forma giymiş surette kendi gençlerine askeri geçitler yaptılar. Bunları sürekli servis ettiler. Kolluk kuvvetlerine gel gel yapıyordular. Üniversite öğrencilerini oraya götürdüler dediler ki özerk yönetimler kurduk gelin görün. Gezi niyetiyle götürdüler o alanların içerisine koyup çıkışları yasakladılar." dedi.
Yapıcıoğlu, "Onlar diyordu ki biz devletin sinir uçlarına dokunacağız. Devlet buraya helikopterlerini ya da uçaklarını gönderecek buraları bombalayacak. Bir ülkenin kendi vatandaşlarını hava kuvvetlerini kullanmak suretiyle bombalaması çok ciddi uluslararası krize yol açacak belki o zaman belki uluslararası bir müdahale gelecek. Bunları nereden çıkarıyoruz. İmralı notlarını okuyun satır aralarında bunları görürsünüz. 40 yıldır mücadele ettik 40 bin insan öldü bir arpa yol kat edemedik. Bu sorunun çözümü için gerekirse 40 bin kişi bir yılda ölür o zaman bu mesele çözülür. Gerçekten çözülür mü veya çözümden kastettikleri şey ne? Bunların üzerinde Türkiye'nin medyanın, siyasetin, akademinin yeterince tartıştıklarını düşünmüyorum. Satır aralarını yeterince okuyamıyorlar ya da okumak istemiyorlar." ifadelerini kullandı. (İLKHA)