Bayram demek; sevinmek, şenlenmek ve meşru dairede eğlenmek demektir. İnsanların, bir zorluktan kurtulmanın veya çok meşakkatli bir işi geride bırakıp ondan sıyrılmanın sevincini izhar etmek ve o işi başaranları kutlamaktır.

Müminlerin bir ay boyunca nefislerine açlığı ve susuzluğu tattırarak, belli bir süre ve belli vakitler dâhilinde ancak yiyip içebileceğinin, nefsi arzularını tatmin edebileceğinin dersini ve eğitimini vererek onu bir düzene alıştırdığından onu tebrik etmek ve ona ziyafet vermektir bayram. Oruç vesilesiyle açların, yetimlerin ve yoksulların halini daha iyi anlayarak onlara destek olmak, dertlerine ortak olmak ve ortamlarını paylaşmak suretiyle elde edilen manevi mükâfatın ve sağlanan toplumsal barış ve huzurun sevinciyle, mutluluğuyla eğlenmek, barışmak, kucaklaşmak ve… Şükretmektir bayram…

Hâsılı bayram gelince bahsettiğimiz bu duyguları az ya da çok her Müslüman yaşar. Kimi insanlar bunu hak ederek, kimileri de hiç hakları olmadığı halde… Bayrama daha günler kala kimi insanlar güzel kıyafet almanın, kimileri ikram edilecek şeyleri tedarik etmenin ve kimileri de ev temizliği yapmanın derdi ve telaşı içine girerler. Çocuklar da şeker toplamanın ve büyüklerden harçlık almanın hayali ve heyecanıyla bayram sabahını iple çekerler.

Ama bazı müminler de bütün bu duygulardan ve imkânlardan yoksun ve içi buruk halde bayram sabahına girerler. Kimileri kuytu mekânlarda dört duvar arasında dört gözle ziyaretçi beklerlerken, kimileri de sıladan uzak, ziyaret imkânından dahi yoksun, bir telefon açma şansları bile olmayan muhaceret hayatını yaşıyorlar. Kimileri daha kötü şartlar altında evleri-barkları yıkılmış, memleketleri işgal edilmiş halde çoluk çocuk esir kamplarında yaşam mücadelesini verirken, kimileri de İslam’ın izzet ve onurunu korumak, memleketlerini düşman istilasından kurtarmak veya başlarına musallat olmuş zalim rejimleri, zorba diktatörleri defetmek için mücadele meydanlarında bayram sabahına girmektedirler.

İşte ümmet olarak ve hemen hemen bütün bir İslam coğrafyası bu duygularla bu şartlar altında bayram sathına giriyor. Her ne şekilde ve hangi şartlar altında olursa olsun yine de Müslümanlar özgür ruhlarıyla bayramı bayram olarak yaşamak istiyorlar. Zira bayramın herkes için ayrı bir anlamı ve farklı bir duygusu vardır; ama bizim bayram anlayışımız daha bir başka olsun. Gelin biz, bayramı bayram olarak yapalım. İçimiz buruk da olsa, dertli ve kederli de olsak, yine gelin biz üzgünlerin, yalnızların yanında görünelim onlarla birlikte bayram yapalım.

Elbette bayramda sevinmek, hoş olmak herkesten ziyade müminlerin, oruç tutanların, teravih kılanların ve zekât fitrelerini vererek fakir fukaranın yüzünü güldürenlerin hakkıdır. Şimdi bunu umumi bir sevince, gerçek bayrama dönüştürmek için, evvela en yakınlarımızdan başlayarak tüm iman ehliyle kucaklaşmak, dargınlarla barışıp helalleşmek için bunu bir fırsata dönüştürelim. Artık sen-ben kavgalarını, mezhep-meşrep taassubunu bir kenara bırakıp ümmetin vahdeti için omuz omuza vererek gücümüzü birleştirelim ve sesimizi birlikte yükseltelim.

Bayram alanına giderken gidişte bir yol, dönüşte başka bir yol kullanmak bayramın sünnetlerindendir. Nitekim peygamberimiz aleyhissalatu vesselam, böyle yapardı. Bunun sebebi ve hikmeti ise, daha çok insanla buluşup görüşme imkânını bulmak, onların içine karışmak, onların sevinçlerini ve duygularını paylaşmaktır.

Bayram namazı kılındıktan sonra büyüklerden başlayarak cemaatten her karşılaştığıyla bayramlaşmak bayramın adaplarındandır. Aynı şekilde eve dönünce de güler yüzle, tebessümle anne baba gibi büyüklerin elinden öpmek, küçüklerle de musafaha edip kucaklamak suretiyle her zamankinden çok daha ziyade sevgi, saygı ve şefkat örneği olmak gerekir. Yine bayramda sılayı rahmi sormak, dostları, arkadaşları ve yaşamakta olan âlimleri ve salih kişileri ziyaret etmek de bayramın adaplarındandır.

Bayram toplumsal bir etkinliktir. Müslümanların yılda iki kere topluca yaptıkları en büyük iki etkinlikleridir. Bu etkinliğin başlangıç noktası tekbir, namaz ve şükürdür. Sonra sosyal yardımlaşma, dayanışma ve kaynaşmadır. Bayramda Müslümanlar meşru dairede sevinip eğlenebilirler; birbirlerini ziyaret ederek, birbirlerine ikramda bulunarak sevinçlerini paylaşırlar. Şeriatça başka günlerde mubah olmayan bazı şeyler dahi bayramda kendilerine mubah kılınmıştır.

Peygamberimiz (s.a.v), Medine`ye hicret edince Ensar`ın, Nevruz ve Mihrican günlerinde etkinlikler yaptığını gördü. Kendilerine bunu sorunca şu cevabı verirler: “Ya Resulellah` bunlar bizim eskiden beri kutlaya geldiğimiz sevinç günlerimizdir.” Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.v): “Allah bunların yerine size bunlardan daha hayırlı iki günü verdi; bunlar, Fıtır ve Kurban bayramı günleridir. Artık bundan sonra bu iki günde sevinip eğlenin” buyurdular. (Müslim Ebu Davut)

Elbette her milletin kendine has dini ve milli bayramları vardır. Bu bağlamda Yahudilerin, yılın belli zamanlarında kutlanan yedi büyük bayramı var. Bunların dışında da hiçbir iş yapmadan geçirdikleri Cumartesi Günü başta olmak üzere daha birçok bayramları vardır. Bütün bu bayramların genel karakteri, tarihte yaşanmış önemli olayları her yıl canlandırmakla hatıralarda kin ve intikam duygularını daima canlı tutmaktır. Bu ise Yahudilerin kendi içlerine kapalı kalmasına ve bütün insanları kendilerine düşman görme zehabına neden olmuştur.

Hıristiyanların Bayram anlayışları ise, çok daha farklıdır. Onların da Yahudilerinki gibi birinci planda Allah’a yaklaşmayı ve mağfiret dilemeyi hedef almayan, daha çok yaşanmış hatıraları canlandırmaya yönelik kutlamalardır ve eski dönemlerin izlerini taşımaktadır. Bu ise, geçmişle övünüp avunmaktan başka bir şey değildir.

Ama Müslümanların bayramlarında bu tipten ifrat ve tefrit yoktur. Aşırılık, ölçüsüzlük ve taşkınlık yoktur. Sadece egosunu tatmin etmek, başkalarının emekleriyle ve geçmişiyle övünüp avunmak da yoktur. Bilakis bilfiil yaptıklarıyla, elde ettiği üstün başarıları ve kazanımlarıyla sevinmek ve şükretmek vardır. Yaptıklarıyla başkalarına karşı üstünlük taslamak, farklılığını ortaya koymak değil, başarı ve kazanımlarını onlarla da paylaşmak, onlarla bütünleşip kaynaşmaktır. Böylece sevinçler ve mutluluklar umuma yayılarak genelleşiyor; aralarında sevgi, barış ve muhabbet yerleşiyor ve… Bayram gerçekleşiyor.

İşte Müslümanların Bayram ve etkinlik anlayışları, etkinliklerindeki ahlak, gaye ve amaçları... Müslümanların etkinlikleri ilahi ve ahlakidir. Onların etkinliklerinde gaz, toz, duman yoktur. Şaşkınlık ve taşkınlık yoktur. Kaldırımları sökmek, milletin camlarını indirmek, mallarına zarar vermek asla yoktur. İlahi etkinlikler ile batıl etkinlikler arasındaki farkı ortaya koymak açısından Temmuz’un ilk sayısında Doğru Haber Gazetesi yazarlarından Abdulkadir Turan Hocanın batılı bir araştırmacıdan aktardığı şu tespitler dikkate şayandır:

“Materyalist etkinlikler; ferdiyetçi, tekilci ve arzucudur. İsimcidir, şahısların ismini öne çıkarır. Bireyin şanını ve egosunu tatmin etmek içindir. Maddeci, kuşkucu, eleştirici ve çıkarcıdır. Vakit geçirme ve keyif alma daha önemlidir. Hakikat yerine görüntü (reklam) ön plandadır. Anarşi, düzensizlik ve serbestlik hâkimdir. Zihniyetin çizilmesi ve ruhsal çöküş döneminin ürünüdür.

İlahi etkinlikler ise; kolektif ve ortak zihin yapısının ürünüdür. Ahlak ve faziletin damgasını taşır. Amaç Allah’ın şanını yüceltmektir. Manaya ve niteliğe (öze) önem verir. Daha çok topluma, kitlelere seslenir. Akla uygun ve kuvvetli bir iradeyle beslenir. Daima ruhani yönü vardır. Sistem, düzen ve istikrar önemlidir. İlke ve disiplin önemlidir.”

Ne var ki, bugün çağdaş Firavunlar, Emperyalistler, Siyonistler ve Siyonist zihniyete hizmet edenler bayramı bize hasret kılmışlar, sevincimizi boğazımıza tıkamışlardır. Dünyanın dört bir yanında orta doğudan uzak doğuya, Asya’dan Afrika’ya kadar Müslümanlar zulüm altında inim inim inlerken, yurtlarından, evlerinden, barklarından edilerek muhaceret yaşarlarken içimiz kan ağlıyor, bayramdan da zevk alamıyoruz. Ancak “her bir zorluktan sonra mutlaka bir kolaylık vardır” düsturuna baktığımız zaman bir az moral buluyor ve geleceğe umutla bakıyoruz. İnşaallah’u Raman en büyük bayramımızı ilahi nusretin geldiği gün yapacağız. Bu duayla, bu temenniyle bayramınızı tebrik ediyor, rabbimizden yakın zaferler ve ümmetin vahdete kavuşmasını niyaz ediyorum.

Mehmet Şenlik / İnzar Dergisi – Ağustos 2013