HÜDA PAR Genel Başkan Vekili İshak Sağlam, Rehber TV'de "Rehber'de Gündem" programının canlı yayın konuğu oldu.

Gazeteci Hadi Aydemir ve Kenan Çelik'in gündeme ilişkin sorularını cevaplayan Sağlam, Kemal Kılıçdaroğlu ve Ümit Özdağ'ın yaptığı mutabakat, Yeşil Sol Parti seçmeninin Ümit Özdağ mutabakatına tutumu, HÜDA PAR'ın hedef alınması ve Meral Akşener’in partilerine yönelik ithamları hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye’de siyasetin çok farklı işlediğini belirten Sağlam, ilkelerin fazla konuşulmadığı opurtünist, makyavelist bir siyasetin çok öne çıktığı bir seçim süreci yaşadıklarını söyledi.

Bu süre içerisinde bir gün 'ak' diyenin öbür gün 'kara' diyebildiğini, bir gün 'terörist' olanın öbür gün 'dost' olduğunu, bugün 'dost' olanın öbür gün 'terörist' olabildiğini vurgulayan Sağlam, "Maalesef öyle bir atmosferi yaşıyoruz. Evet, birkaç gün öncesine kadar Zafer Partisi ya da onların oluşturduğu Ata İttifakı ‘terörist’ dedikleri insanlarla şu anda belli bir protokol hazırlayıp yeni bir süreç başlattığını ilan ettiler." dedi.

Hem Türkiye’de de hem de dünyada siyasetin millete hizmet üzerine yapılması gerektiğine inandıklarını ifade eden Sağlam, seçimlerin millete bir hizmet yarışı olması gerektiğini kaydetti.

Savaşa değil seçime gittiklerinin altını çizen Sağlam, bu nedenle siyasetçilerin savaş dilinin terk etmesi gerektiğini söyledi.

"Böyle bir siyasi üslup Türkiye'ye hayır getirmez"

Özellikle Zafer Partisi Genel Başkanının her fırsatta savaş dilini kullandığına dikkat çeken Sağlam, "Maalesef bu kötü dili, milletimize yakışmayan bu dili en çok kullanan, bu seçim atmosferinin rayında gitmesini sabote eden Zafer Partisi ve Genel Başkanı, bugün belki daha önce söylediklerinin yaptıklarının tam tersine bir protokolle Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklediğini beyan etti. Böyle bir dilin, böyle bir siyasi üslubun Türkiye’ye hayır getirmeyeceği konusunda yıllardır söylediklerimiz var. Bu anlamda bu söylemlerden de hayır gelmeyeceği muhakkaktır." dedi.

"Bu tür ittifaklar milletten karşılık görmeyecektir"

En çok dile getirdikleri hususlardan bir tanesinin kayyım müessesesinin kalkması olduğuna işaret eden Sağlam, "Kemal Kılıçdaroğlu her söyleminde ‘bu kayyım müesseselerine son vereceğiz’ diye nutuklar atarken, bugün kayyımların getirilmesi üzerinde Zafer Partisi ve onun Genel Başkanı ile bir protokol imzaladılar. Artık bu konuda bilinçli bir milletimiz olduğunu görüyoruz, zaten birinci tur da bunu gösterdi, bu tür söylemlere çok prim vermediğini de gösterdi. Bunun bir faydası olacağını zannetmiyorum, sadece belli bir müddet biraz daha oyalanacaklar. Bu tür ittifaklar milletten bir karşılık görmeyecek ve bir karşılığı da yoktur. Alınan oyların büyük bir kısmı da tepki oylarıdır, bunları yönlendirebilecek bir potansiyelleri de yok. Biz bunun sonucu değiştirmeye yönelik herhangi bir etki yapacağını da zannetmiyoruz." diye konuştu.

"İlkeli bir duruşları yok, tek hedefleri Erdoğan'ı indirmek"

Millet İttifakının tek bir amacının Erdoğan'ı, hükümetten indirmek üzerine olduğunu kaydeden Sağlam, şöyle devam etti:

"Bunların ortaklaştığı, ortak hedef olarak gördükleri tek şey bu. Hakkını yemeyelim parlamenter sisteme dönüş konusunda da hemen hemen hepsinin belki ortak fikirleri vardı. Artık o da hayal. Asıl gaye Erdoğan’ı düşürmek üzerine kuruludur. Bu nedenle bu ittifakın ilkeler üzerinde bir araya gelmesi ve protokol yapmasını da beklemek çok da mantıklı bir durum değil. Çünkü asıl hedefleri Erdoğan’ı düşürmek üzeredir. Bu anlamda ben Yeşil Sol Partisi’nden de ilkeli bir duruş beklemiyorum. Normal şartlarda kendisine hakaret eden hatta affedersiniz belki 'hayvanlaştıracak' söylemlerde bulunan bir şahıs ile şu anda aynı cephede bulunmuş olacaklar. Bunu bir insanın iradesi, normal şartlarda bir insan onuru nasıl kaldırır bilmiyorum. Öyle gözüküyor ki Erdoğan karşıtlığı üzerinden bu birleşmeler bu ilkeleri, belki insan onurunu da unutturacaktır, ama milletimiz her şeyi görüyor."

"Bir malmış gibi devletin tüm kademelerini her gelene dağıtıyorlar"

Millet İttifakının ‘Halil İbrahim’ sofrası gibi her gelene bir şeyler dağıttıklarını dile getiren Sağlam, "Devletin malı sanki bu şekilde herkese dağıtılabilecek bir malmış gibi. Halbuki bu tüyü bitmemiş yetimin hakkının bulunduğu bir sistemden bahsediyoruz. Her önüne gelene bakanlık ve cumhurbaşkanı yardımcılığı vermek. Ne pahasına? Sayın Erdoğan’ı düşürme pahasına. Siyasetten biraz anlayan birisi mutlaka bunu değerlendirir ki böyle bir hükümetin yürüyemeyeceği de aşikardır. 7 başlı, 9 başlı hatta Ümit Özdağ’ın katılmasıyla 11 başlı oldu. Böyle bir hükümet sistemi olamaz. Siz 10 başlı bir hükümet düşünün, her birisinin de düşüncesi ve geçmişi farklı, ideolojisi farklı. Bunun yürüme ihtimali de imkânı da zaten yoktur. Ama şimdi Zafer Partisi ve Genel Başkanı ilk günden beri ortaya bir Anti-Kürt ve Anti-Yabancı diyebileceğimiz bir politikayla insanların önüne çıktı ve sürekli toplumda bir gerginlik oluşturarak algı oluşturmaya çalıştı. Biliyorsunuz tüm siyasetini algılar üzerinden yürüten Ümit Özdağ bunu bilinçli olarak sırf gündemden düşmemek için tüm bunları yapıyor. Sadece Kürtler değil, Türkiye’de onlarca kavim yaşıyor. Evet belki büyük bir çoğunluğu ötekileştirilen, horlanan, aşağılanan Kürtlerdir. Türkiye’deki diğer vatandaşlar onurlu Türklerin de bu konuyu kabul etmeyeceğini tahmin ediyorum. Tepkileri de büyük olacak, 28 Mayıs’ta da iyi bir şamar yiyeceklerini düşünüyorum." ifadelerini kullandı.

"Allah göstermesin iktidara gelirlerse bu ülkeyi nasıl idare edecekler?"

En yüksek perdeden Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği hususlardan bir tanesinin de kayyımlar olduğunu anımsatan Sağlam, "Şimdi protokole bu kayyımların değişik bir tarzla geri getirileceği konusunda mutabakata vardıklarını dile getiriyor Ümit Özdağ’la yapılan mutabakatta. Eğer bu mutabakat ile alınan bir kararsa yani diğer parti genel başkanlarının da oluru alınarak bu yapılmışsa bu geçen bir hafta içerisinde ne oldu da bu 6 tane genel başkan fikirlerini değiştirdiler. Bunu izah etmeleri lazım. Yok bunların görüşü alınmadan sadece Zafer Partisi’nden gelecek yüzde 2 civarındaki bir oya karşılık Ümit Özdağ’a verilen taahhüt ise bu mutabakat metni ki en çok ballandıra ballandıra anlattığınız husus istişare ile işlerinizi yapacağınız meselesiydi. Siz yarın Allah göstermesin iktidara gelirseniz bu ülkeyi nasıl idare edeceksiniz? Bu anlamda tam içine düştükleri bir açmaz var, herkes 28 Mayıs’ı bekliyor. Eteğindeki taşları dökmek için. Göreceksiniz 28 Mayıs akşamı her birisi bir telden bu işin niye olmadığını, nasıl olmadığını da bu milletin önünde belki itiraf edecekler." dedi.

"Milletimiz kendine ve değerlerine hakaret edenlere oy vermez"

Yeşil Sol Parti seçmeninin Ümit Özdağ mutabakatına tutumunun ne olacağı sorusuna cevap veren Sağlam, şunları söyledi:

"Ben milletimizin bunları gördüğünü düşünüyorum. Bunlara iyi de cevap verilecek. Son 2 senedir ciddi bir dönüş var. Belki sürekli dile getirdiğimiz bu bölgenin sorunları vardı. Kürt meselesiyle ilgili yüzyıllara dayanan sıkıntılarımız var. Buna dayanarak böyle bir sosyoloji, bir siyasal durum oluştu. Özellikle son 5-6 seneden beri oluşan bu yeni durum bu mahalleyi de biraz düşünmeye sevk ettiğini görüyoruz. Bir önceki 2018 seçimleriyle, bugünkü seçimleri kıyas ettiğimizde de iyi bir oy kaybını yaşadıklarını görüyoruz, bu devam edecek. 28 Mayıs’ta, 14 Mayıs’a nazaran biraz daha fazla düşüş devam edecek. İnsanlarımız sürekli yönlendirilecek, sürekli talimatla hareket edecek bir millet değil. Bu nedenle insanlar bunu görüyor ve ben inanıyorum ki 28 Mayıs’ta kendi celladına, kendine hakaret eden, kendi büyüklerine, kendi alimlerine hakaret eden insanlara oy verilmeyeceğini milletimiz gösterecektir. Hiç kimse bu milletin oylarını çantada keklik olarak görmesin. İnsanlar izliyor, görüyor ve ona göre karar verecek. Ben öyle inanıyorum 28 Mayıs, 14 Mayıs’a göre çok ciddi bir oy kaybı yaşayacak Kılıçdaroğlu."

"CHP'nin en büyük yatırımı cehalettir"

Özellikle CHP yetkilileri tarafından HÜDA PAR'ın bilinçli bir şekilde hedef alınmasına ilişkin de konuşan Sağlam, CHP’nin en büyük yatırımının cehalet olduğunu söyledi.

İlk günden beri CHP'nin, cehalet üzerine bina eden bir politika izlediğine vurgu yapan Sağlam, "Tabular oluşturuyor. İnsanların dokunamadığı, konuşamadığı alanlar oluşturarak bunlara dokundurtmadan, bunları kutsayarak bu sefer balyozla hükmetmeye çalıştığı 1950’li yıllara kadar. Bunu devam ettirmek istiyor. CHP’nin istediği seçim 1946 yılındaki seçim gibi; Açık oy, gizli tasnif. Sandıkları koyacaksınız Halk Partisi, Demokrat Parti, başına da bir jandarma koyacaksınız, kim hangi partiye oy verecekse gidip oraya yazacak, kimlikleri de zaten oy pusulasının arkasında bellidir ve sayıma gelince de gizli yapacaksınız. CHP’nin itiraz etmediği tek seçim 1946 yılındaki seçimdir. Onun dile getirdiği istediği seçim bu seçimdi. Fırka namzetleri her tarafta ittifakla saylav seçildiler. Yani saylav dedikleri şey bir ara uydurukça ‘milletvekili’ yerine kullandıkları kavramdır. Nedir? Herhangi bir şehre bir milletvekili seçileceği zaman bir tane aday gösteriliyor, oraya kaç tane oy çıkarsa çıksın o milletvekili oluyor ve ittifakla seçilmiş oluyor. Çünkü muhalif oy yok, evet ve hayır da yok, böyle bir seçim istiyor. Şimdi CHP böyle bir gelenekten gelmiş, buna alışmış bir siyasi parti olarak karşısında hakkı, hakikati çağıran bir parti gördüğü zaman tabi kimyası bozuluyor. CHP’nin bizimle ilgili en büyük sıkıntısı bu. Aslında bu birazda akıl tutulması yaşadıklarını gösteriyor. 14 Mayıs’ta bunun tutmadığını, aksine zarar ettiklerini gördükleri halde 28 Mayıs için de aynı yolu devam ediyorlar." dedi.

Meral Akşener’in partilerine yönelik ithamlarına da değinen Sağlam, bir kadın olarak Akşener’in de bu içine düştüğü durumu yakıştıramadığını belirtti.

"O söylemleri Sayın Akşener'e yakıştırmadım"

İYİ Parti ile görüşmesini anımsatan Sağlam, "Bütün siyasi partilere giderken İYİ Parti’ye de gittik. Tekliflerimizi sunduk, bizim diğer partilere verdiğimiz şekliyle hazırladığımız metinleri verdik. Böyle bir düşüncemizin olduğunu, Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu, bu anayasada nelerin olması gerektiği, nelerin olmaması gerektiği konusunda da düşüncelerimizi dile getirdik. Ama bizim İYİ Parti’de konuşmalarımızın temelini siyasi üslup ve usul oluşturdu ve çok da olumlu konuştuğunu gördüm. Doğrusu çok da ümitlenmiştim. Bizim gibi siyasete nezih bir üslup getirmek isteyen, karalamasız, hakaretsiz, siyaset yapmak isteyen biri olarak ifade etti kendilerini. Ama bugün düştüğü durum CHP’nin arkasına takılıp aynı söylemeleri dile getirmesini doğrusu ben Sayın Akşener’e yakıştıramadım. Yani o gün biz konuşurken dile getirdiği usul ve üslup sözlerinin arkasında olsaydı şu anda çok farklı konuşması gerekirdi. Bu nedenle ben sadece ona yakıştıramayacağımı dile getirmekle yetinmek istiyorum." ifadesini kullandı.

"İnsanlar ahmak değil, görüyor, okuyor"

Kadınlarla ilgili parti programlarında dile getirdikleri hususlar üzerinden yanlış tefsirler yaparak rant elde etmek isteyenlerin yanıldıklarını göreceklerini belirten Sağlam, "Bunları dile getirdikçe insanlar parti programını okuyor ve bahsettikleri hususun parti programımızda olmadığını göreceklerdir. Bugün değişik televizyon kanallarında gördüm bizim kullandığımız ‘sahiplenme’yle ilgili kavramı aynı şekilde CHP parti programında kullanmış. Hemen hemen aynı manaya gelecek şekilde kullanmış. Bu doğal bir şekilde sahiplenme, koruma, gözetleme anlamında kullanılan bir kavramdır, bu Türkçe’nin zenginliğidir. Bu Türkçe’nin zenginliği ile alakalı bir meseledir. Fakat sadece oraya dokunarak bunun üzerinden bir kadın düşmanlığı oluşturmak doğrusu tutacak bir şey değil. İnsanlar ahmak değil, görüyor, okuyor." dedi.

"Kadın düşmanıymışız gibi bir algı oluşturuyorlar"

Kadın düşmanıymış gibi bir algı oluşturmaya çalışanların dün üniversitelerin, liselerin önüne barikatlar kurup, asker-polis yerleştirip genç kızların okula girmesini engelleyenler olduğuna dikkat çeken Sağlam, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Hastanelerde bırak görevli hemşire, doktor olmayı, hasta olarak bile başörtü ile girmeyi yasaklayan bir zihniyetten bahsediyoruz. Sayın Akşener’e 28 Şubat sürecinde ’28 Şubat kararları UY-GU-LA-NA-CAK’ diye üzerine basa basa dile getirdiği o kararların en önemli hususu da başörtüsü meselesiydi. Kamu kurumlarında inancı gereği tesettüre bürünen kadınların kurumlara girmesini yasaklayan hükümleri üzerine basa basa uygulanacağını dile getirdi. Şimdi kadın düşmanlığı üzerine getiriyor. Kadınların okumasına, çalışmasına engel olan bir zihniyet mi kadın düşmanıdır, yoksa dinine inancına ve fıtratına uygun bir şekilde çalışmayı öneren, teşvik eden ve her alanda bunu savunan bir zihniyet mi kadın düşmanıdır? Bunu kamuoyu herhalde görüyordur.

Müslümanlar hiçbir dönemde kadının okumasına ve fıtratına uygun şekilde çalışmasına karşı çıkmamıştır. ‘Fıtrat’ deyince bunu herhalde başka bir şekilde yorumlayarak belki izah edecekler. Fıtrat; yaratılış, huy ve karakter demektir. Yani kadının cinsiyetine uygun bir şekilde çalıştırılması, kadının maden ocaklarında çalıştırılmaması, gece yarısı çalıştırılmaması gibi hususlar kastediyoruz burada. Bu anlamda bir Müslüman kadının sosyal hayatta yer edinmesi, takdir görmesi ve yükselmesi konusunda asla engel olamaz. Bilakis kadını sadece cinsiyeti ile gören, metaa şeklinde gören, reklam aparatı olarak gören zihniyet kadın düşmanıdır. Biz bunu da halkın takdirine bırakıyoruz." (İLKHA)