Rahat, huzurlu bir Ramazan... İftardan sonra serin klimanın önüne geçip bir elinde sıcacık çay bardağı, öbür elinde kumandayla televizyon kanallarına dalan Müslüman... Ve bir yerde daha Ramazan... Ama acı, hüzün dolu bir Ramazan. Annelerin, ablaların gözlerinden süzülen yaşlar ve arşı titreten feryad-u figanlar... Firavunların tuzaklarına boyuna eğmeyen Musalarla, Asiyelerle dolmuş, taşmış; bir değil, beş değil, belki on, belki yüz meydan... Ramazan burada ve tağuta eğilmeyenler Müslüman da...

O hâlde neden bir Müslüman acı çekerken bir diğer Müslüman rahatına bakmakta? Neden bir Müslüman namazda kurşunlara hedef olurken bir diğer Müslüman televizyon dizilerine dalmakta? Neden bir Müslüman orucunu bazen bir hurma, bir yudum su ile açarken bir diğer Müslüman iftar sofrasını israf sofrası yapmakta? Neden bir Müslüman can korkusundan evinden dahi dışarı çıkamazken bir diğer Müslüman gezip tozmakta? Neden bir Müslüman hayatını kaybederken bir diğer Müslüman hayatını kaybeden din kardeşine ağlamamakta? Neden Mısır’da, Suriye’de bir değil bin, değil yüz binlerce Müslüman kanı akarken, kana bulanırken bir diğer Müslüman hâlâ uyumakta? Neden Müslüman anneler evlatsız, Müslüman kadınlar kocasız ve suçsuz, masum çocuklar babasız kalırken bir diğer Müslüman hayatına tüm hızıyla devam etmekte, umursamamakta? Neden bebekler bombalanırken bir diğer anne-baba yüreği parçalanmamakta? Neden Filistin, Suriye, Arakan ve Mısır’da Müslümanlarının çektiği onca sıkıntı ve zulüm bir diğer Müslümanı bağlamamakta? Neden bunca zulme ve eziyete rağmen “ben Müslümanım” diyenler ayaklanmamakta, başkaldırmamakta? “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” hesabı mı var ortada? Veya birilerinin kalbi zamanla taşlaşmış da kalp namına bir varlık kalmamış mı?

Hani Müslümanlar kardeşti, unuttuk mu yoksa? Bir müminin ayağına bir diken batsa diğer bir müminin de canı acımalıydı, çektiği sıkıntılar karşısında yüreği yanmalıydı değil mi ya? Herhâlde kardeşimize acıyacak yüreğimiz de kalmamış bu asırda. Hani biz Müslümandık! Ensarın muhacire gösterdiği sevgiyi, muhacirin ensara duyduğu muhabbeti hatırlayamaz olduk onca iş-güç(!) arasında. Resulullah(SAV)’ın “Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mümin) kardeşi için de istemedikçe (gerçek manada) iman etmiş olmaz” hadisini de unuttuk galiba. O hâlde soralım kendimize hiç üzerimize bombaların yağmasını, darbelerle sarsılmayı, ölümlerle boğuşmayı ister miyiz acaba? Kim ister kan ve gözyaşını şu dünyada? O hâlde kendimize istemediklerimizi neden istiyoruz ya da “bana ne” diyoruz veya kendimize istediklerimizi neden istemiyoruz mümin kardeşimize, gerçek imana ulaşmak adına.

Biz böyleyiz diye şu an Müslümanlar kan ağlamakta. Biz İslam ümmeti paramparça olduğumuzdan şimdi şeytanın dostları Müslüman topraklara ayak basmakta. Biz Müslümanlar böyle ayrı kaldığımız, birbirimizden koptuğumuz için şimdi minik bebekler bombalanmakta, masumlar parçalanmakta. Eğer birleşseydi İslam ümmeti, kâfire inat tüm samimiyetiyle tek bayrak altında şimdi Filistin’e ve Aksa’ya saldırmazdı Yahudiler aç kurtlar misali. Eğer Ümmet-i Muhammed birleşseydi tek sancak altında, şimdi büyük şeytan Amerika’nın mazlum coğrafya üzerine kurduğu hayaller başlamadan düşmüştü suya. Eğer bir Müslüman bunca zulme rağmen ayak ayaküstüne atıp içmeseydi sıcacık çayını televizyon dizileri başında, Filistin’deki çocuklar oyun oynamak yerine dikilmezlerdi Yahudi canavarların tankları önünde sapanlarla dimdik ayakta. Eğer “ben de Müslümanım elhamdülillah” diyenler birleşseydi “La İlahe İllallah Muhammed Resulullah” sancağı altında, Arakan’da Müslümanlar ezilmezdi, katledilmezdi Budist şeytanlarca.

Ey Muhammed Mustafa’nın gecelerde gözyaşı döktüğü ve “Ya Rabb affet” dediği ümmeti! Ey Müslüman! Kalk ayağa! Bu suskunluk, bu sessizlik niye, haykır meydanlarda! Kardeşin aç-susuz boyun eğmezken Firavun’a Mısır meydanlarında, sen niye oturup izleyeceksin Musaların izzetli direnişini televizyonlarda? Önce kahret şeytanını ve geri tep nefsinin zevk-u sefasını, kalk ayağa! Tüm günahlarından arınıp abdest al ve yönel mazlumların tek sahibi ve tek çaresi Mucib olan Allah’a! İki rekât namaz kıl hûşûyla. Sonra ellerini aç yükselt semaya. Rahman’a hamd, Resule salat ve selamdan sonra başla duana. İzin ver aksın gözyaşların damla damla. Semaya yükselttiğin ellerini “âmin” diyerek sür yüzüne. Çünkü duana icabet edecek olan “Allah bizim vekilimizdir, o ne güzel vekildir.” O(CC) der bize ki “sabredin zafer yakındır” inşallah.

Beyzanur ERDEN / doğruhaber