HABER MRK - Hür Dava Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Yavuz, yaptığı açıklamayla Türkiye ve dünyadaki son gelişmeleri değerlendirdi.
 
ABD Dışişleri Bakanı`nın ordunun Mısır`a demokrasiyi geri getirdiği yönündeki açıklamalarını eleştiren Yavuz, bu açıklamaların darbenin arkasında ABD`nin bulunduğunu açıkça ortaya koyduğuna dikkat çekti.
 
Emniyetin "Sırdaş Polis İhbar Noktası Projesi"ne de değinen Yavuz, halkı muhbirleştirmek suretiyle toplumsal güveni zedeleyecek, fitne ortamı oluşturacak bu tür projelerden derhal vazgeçilmesini istedi.
 
Mısır`da darbecilere ABD desteği
ABD Dışişleri Bakanı`nın "Milyonlarca Mısırlı, ordudan müdahale etmesini istedi; çünkü onlar, ülkenin şiddete ve kaosa sürükleneceğinden korktu. Bugüne dek yaptığımız değerlendirmeler ışığında, Mısır ordusu şu ana kadar ülke yönetimini üstlenmiş değil, Mısır`da sivil bir hükümet var. Aslında ordu ülkeye demokrasiyi geri getirdi" şeklindeki açıklamaları ve darbeci General Sisi`nin ABD`ye yönelik "Obama beni yarı yolda bıraktı" şeklindeki serzenişlerini hatırlatan Yavuz, bu açıklamaların darbecilerin arkasındaki asıl gücün ABD olduğunu açıkça gösterdiğini belirtti.
 
ABD`nin, demokrasi yalanı ile İslam coğrafyasında neredeyse işgal ve müdahale edilmedik ülke bırakmadığını dile getiren Yavuz, "Aynı ABD, azmettiricisi olduğu askeri darbe ile seçimle işbaşına gelmiş iktidarın devrilmesini savunmaktan elbette ki geri durmayacaktır. ABD ve işbirlikçisi kukla rejimler, açıklama ve uygulamalarıyla, emperyalistlere ve Siyonistlere hizmet ettiği sürece, darbelere ve katliamlara nasıl göz yumduklarını bir kez daha ispatlamış oldular" ifadelerini kullandı.
 
"Muhbirleştirme Projesinden vazgeçilsin"
Son günlerde gündeme gelen "Sırdaş Polis İhbar Noktası Projesi"ne de değinen Yavuz, "Emniyet Genel Müdürlüğü`nün, suçla mücadeleyi daha etkin kılmak bahanesiyle "Sırdaş Polis İhbar Noktası Projesi" başlattığı, sokak ve mahallelere hem yazılı hem de sesli ihbar kutuları yerleştireceği belirtilmektedir. Toplumda huzur ve güvenliği sağlamak devletin temel görevlerindendir. Ancak bu tür uygulamalar güvenliği sağlamaktan ziyade toplumsal güven ve barışı bozacak uygulamalardır. Güvenliği sağlama bahanesiyle geliştirilen bu yöntemler, üstelik vatandaşlar alet edilerek temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunacak uygulamalara kapı aralamaktadır. Güvenliği sağlama adı altında toplum huzurunu bozacak, halkı muhbirleştirmek suretiyle toplumsal güveni zedeleyecek, fitne ortamı oluşturacak bu tür projelerden derhal vazgeçilmelidir" dedi.
 
Said Nursi isminin bir okula verilmesi önemli bir gelişmedir
Bitlis İmam Hatip Lisesi`ne Bediüzzaman Said-i Nursi`nin adının verilmesini önemli bir gelişme olarak gördüklerini ifade eden Yavuz, hükümet tarafından yapılan bu icraatı toplumun inancı ve değerleriyle barışma yönünde atılmış olumlu bir adım olarak değerlendirdiklerini söyledi.
 
Yavuz sözlerini şöyle sürdürdü: "Yakın zamanda rejim mağduru İskilipli Atıf Hoca`nın adı İskilip Devlet Hastanesi`ne verilmiş ve bu adım memnuniyetle karşılanmıştı. Bununla birlikte Cumhuriyetin ilanından bu yana devlet terörüne maruz kalan başta Şeyh Said ve dava arkadaşları olmak üzere Seyyid Rıza gibi önder şahsiyetlerin isimleri de yaşatılmalı, Şeyh Said, Said-i Nursi ve Seyyid Rıza gibi şahsiyetlerin mezar yerleri açıklanmalı, kendileriyle özdeşleşen şehirlerin merkezi yer ve kurumlarına bu kimselerin isimleri verilmeli, devlet adına yapılan zulümler nedeniyle açıkça özür dilenmelidir."
 
Cinsel suçlara verilen cezaların artırılması
Hükümetin, cinsel istismar ve cinsel saldırı suçlarına verilen cezaların artırılmasını öngören bir düzenleme üzerinde çalıştığını hatırlatan Yavuz, bununla beraber suçun işlenmesini önleyici tedbirlerin alınmasının önemine dikkat çekti.
 
Son yıllarda artan bu türden suçların önlenmesi yönündeki gayretleri desteklediklerini belirten Yavuz, "Ceza artırımının caydırıcılık özelliğinden istifade etmekle beraber, suçun işlenmesini önleyici tedbirlerin alınması, daha bir önem kazanmaktadır. Toplumun inanç değerlerinin erozyona uğratıldığı, bunun bir sonucu olarak manevi ve ahlaki değerlerin tersyüz edildiği bir toplum düzeninde, ceza miktarını artırmak tek başına çözüm olmayacaktır. Toplumun ahlaki yapısını bozan ve fertlerini kişiliksizleştiren zararlı etkenler tespit edilerek önlenmelidir. Fertlerin ahlaki yönden sağlıklı gelişimini sağlamak üzere eğitim politikası ve müfredatı yeniden gözden geçirilmeli; tutarlı, gerçekçi ve manevi dinamikleri esas alan sosyal politikalar acilen uygulamaya konulmalıdır" şeklinde konuştu.
 
Bir 28 Şubat skandalı daha
Geçtiğimiz günlerde medyaya yansıyan başörtülü öğretmene yönelik Milli Eğitim Bakanlığı`nın skandal itirazının bir benzerinin ortaya çıktığını ifade eden Yavuz, "Milli Eğitim Bakanlığı Hukuk Müşavirleri`nin 28 Şubat sürecinde baskılara maruz kalarak meslekten atılan bir öğretmenin, elinde mahkeme kararı olmasına rağmen görevine dönmesine engel oldukları ortaya çıktı. Yaşanan bu skandallar, on yılı aşkın bir süredir işbaşında olan iktidarın söylem ve eylem çelişkisinin birer ürünüdür. Gerek başörtüsü ve tesettür yasağına, gerekse de 28 Şubat darbe zihniyetinin yaşattığı zulümlere yönelik olarak iktidar partisinin takındığı ve adeta zulme arka çıkacak düzeyde sergilediği tutumlar, ibret vericidir" dedi.
 
"Memur maaş zammında kamu çalışanlarının hakkı gözetilsin"
Hükümet ile üç memur konfederasyonu arasında yapılan ve özellikle 2,1 milyon memurun, 2014 ve 2015 yılı zamlarına ilişkin kararların alınacağı toplu sözleşme görüşmelerine başlandığını hatırlatan Yavuz, toplu sözleşme görüşmelerinin çalışanların ihtiyaç ve beklentilerine çözüm olacak biçimde sonlanmasını temennisinde bulundu.
Zam görüşmelerinde kamu çalışanlarının hakkının gözetilmesi çağrısında bulunan Yavuz, "Parti programımızda belirttiğimiz gibi "Herkesin herhangi bir ayırım gözetilmeksizin eşit iş için eşit ücret isteme, kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak düzeyde adil ve hakkaniyetli bir ücrete hakkı vardır." Memur maaş zamları belirlenirken bu ilkeler ışığında adil ve hakkaniyete uygun bir oranda uzlaşılmasını diliyoruz. Hükümetin, zam oranlarının belirlenmesinde, kazancının çoğunu harcamak zorunda kalan ve harcarken de ayrıca vergi ödeyen kamu çalışanlarının hakkını gözetmesi çağrısında bulunuyoruz" ifadelerini kullandı.
 
Azınlıklara soy kodu
Nüfus kayıtlarında gizli `soy kodu` kullanılmasını da eleştiren Yavuz, konuyla ilgili olarak şu değerlendirmelerde bulundu: "Ermeni kimliğine geri dönerek çocuğunu bir Ermeni anaokuluna yazdırmak isteyen anneye İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından verilen resmi bir yazı, vukuatlı nüfus kayıtlarında gizli `soy kodu` kullanıldığını ortaya çıkardı. Doksan yıllık Cumhuriyet pratiği, bir yandan dindarlara ve Kürtlere yönelik zulüm, inkâr ve asimilasyon politikaları ile şekillenirken, gayrimüslim azınlıklar da bu zulüm ve baskılardan nasibini almıştır. Ortaya çıkan soy kodu uygulaması ile gayrimüslimlere yönelik yapılan fişleme bunun somut göstergelerinden sadece biridir. Ne Müslümanın müslüman gibi yaşamasına, ne Kürdün Kürd kimliğiyle kabullenilmesine ne de gayrimüslim azınlıkların inanç ve kimlikleriyle var olmasına geçit vermeyen devlet, tek tipçi, katı laikçi ve şoven anlayışın tüm kalıntı ve ayıplarından bir an önce temizlenmelidir."
 
Zorunlu askerlik angarya
Sahte çürük raporu davasını sonuçlandıran mahkemenin Türkiye`deki `zorunlu askerlik` sistemine yönelik sert eleştirilerde bulunduğunu belirten Yavuz, profesyonel orduya geçilerek askerlik hizmetinin zorunlu olmaktan çıkarılması gerektiğini vurguladı.
 
Yavuz sözlerini şöyle sürdürdü: "Mahkeme kararının gerekçesinde, askere alınanların ekonomik ve sosyal durumunun dikkate alınmadığına, askerlerin psikolojik ve sosyal açıdan mağdur edildiğine ve Türk Silahlı Kuvvetleri`ndeki fiziksel koşulların yetersizliğine dikkat çekildi. Kutsal devlet anlayışının bir sonucu olarak, gençlerimiz en verimli çağında vatan borcu adı altında silâh altına alınmaktadır. Kötü şartlarda ve çoğunlukla gereksiz birçok geri hizmette zamanı ziyan edilen gençlerimizin emeği sömürülmektedir. Ülke ekonomisinin elverişliliği de gözetilerek profesyonel ordu oluşturulmalı ve askerlik hizmeti zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Geçiş sürecinde askerlik hizmetini asker olarak yapmak istemeyenler için vicdani red hakkı, insani temel bir hak olarak tanınmalıdır. Bu hakkın kullanımı kişinin ileride belirli haklardan yoksunluğuna da yol açmamalıdır."
 
Batıda hızlı tren yapılırken Kürd bölgelerinde yeni cezaevleri ve kalekollar yapılıyor
Hızlı tren projesinin uygulanacağı 14 ilin de batı illerinden olmasını eleştiren Yavuz, "Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından batı illerinde bulunan on dört şehrin hızlı tren ayağıyla birbirine bağlanacağı ve bu şehirlerin hangileri olduğu kamuoyuna duyuruldu. Ulaşım alanındaki yatırımlar, kara ve hava yollarının ardından demir yolları ile de sürdürülmektedir. Geçmişte gerek bilinçli politikalar gerekse de çatışmalar sebebiyle Kürd illeri başta iktisadi, kültürel, sosyal ve eğitim olmak üzere hemen her alanda ihmale uğradı ve göz ardı edildi. Bu sebeple çözüm süreci ile birlikte yaşanan çatışmasızlık fırsata dönüştürülmeli, doğu ve batı arasındaki kalkınmışlık farkı en aza indirilmelidir. Ülkenin batısına verilen önem ve öncelik sırasının çözüm sürecinde de devam etmesi düşündürücüdür. Batı illerinde hızlı tren ve otobanlar yapılırken Kürd bölgelerinde ise yeni cezaevleri ve kalekollar yapılması, çözüm sürecinde bile yatırım anlayışının güvenlik kaygılarını giderme arayışına endekslendiğini göstermektedir" dedi.
 
Bankaların haksız ve fahiş kazançları
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı`nın bankaların vatandaştan faiz geliri dışında aldığı ücretlere yönelik çalışmasını da değerlendiren Yavuz, çalışmada bankalardaki faize yönelik bir düzenlemenin olmamasını eleştirerek, bankacılık sisteminin yeniden düzenlenip faizsiz bankacılığın önünün açılması gerektiğini söyledi.
 
Yavuz konuyla ilgili değerlendirmesine şu görüşlere yer verdi: "Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, vatandaştan faiz geliri dışında ayrıca 60 kalemde ücret alan bankaların keyfi uygulamalarına son verilmesine yönelik olarak, Tüketici Hakları Yasası adıyla bir çalışma başlattı. Ülkemizde emek ve alın teri ile helal yoldan kazanmanın önünün açılması gerekirken faizle çalışan, yani sadece paradan para kazanıp astronomik karlar elde eden bankaların teşvik edilmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Son dönemde özellikle gezi parkı olaylarından sonra hükümet tarafından sözde faiz lobisi hedef alınmıştır. Çok geçmeden hükümetin verdiği tepkinin, bankalardaki faiz ve sömürüye değil, bankaların faiz dışında elde ettikleri gelirlere yönelik olduğu anlaşılmıştır. Faiz dışı kalemlerle halkın sömürülmesinin önüne geçilmesi için yasal düzenlemelerin yapılmasını elbette ki destekliyoruz. Ancak gözden kaçırılmaması gereken esas mesele ekonominin faiz tekelinden kurtarılmasıdır. Faize dayalı sistemin ülke ekonomisini götüreceği bir sahil-i selamet yoktur. Bu kapsamda öncelikle hiçbir üretim faaliyetine katılmadan ve de risk almadan sadece paradan para kazananlara tanınan vergi muafiyetlerine son verilmeli, mevcut vergi oranları artırılmalıdır. Hükümet faiz lobisi ile mücadelede gerçekten samimi ise bankaların haksız kazanç kapılarını kapatacak kanuni düzenlemeleri bir an önce yapmalı, bankacılık sistemini yeniden düzenleyip faizsiz bankacılığın önünü açmalıdır." (İLKHA)