Ve bir bayramı daha yaşamayı nasip ediyor Rabbimiz… Bayram… Eskilerde, çocukluğumuzda bahsi bile heyecanlandırırdı… Şimdilerde ise, ümmetin mazlumiyetinden payını almışçasına bayramlar dahi sessiz sedasız, adeta hüzne bürünerek geçiyor… Dünyanın keşmekeşliği, Müslümanların; ümmetin yaralarına nemelazımcılıkla baktığı ahir zamanda; elbette bayramlarda yüz çevirirdi, boynunu bükerdi…
Muhtelif İslam coğrafyasında bayramların nasıl geçtiğini düşünürken, aklıma birden zindan ehli Yusufiler geldi… Acaba onların bayramları nasıl geçiyordu? Buruk bir sevinçle kutluyorlardır bayramları değil mi? Mutlular, çünkü Rabbimiz bir bayramı daha yaşamayı nasip etti… Buruklar; çünkü ailelerinden, sevdiklerinden ayrı geçiriyorlar bu mutlu günlerini… Kendi iç dünyamda bu bayramı zindanda geçirdiğimi tasavvur ettim… Zamanda yolculuk değil de, mekânda yolculuk yaptığımı hayal ettim bir nevi…
Bayram sabahı annemin babamın elini öpemiyorum… Ailem toplanıp neşeli bir halde kahvaltı yaptıklarında aralarında olamıyorum… Kahvaltıdan sonra kabir ziyaretine gidemiyorum… Akrabalarımla bayramlaşmaya gidip hayır dualarını alamıyorum… Sabahın erken saatlerinde kapıya doluşan çocuklara şeker dağıtamıyorum… Onların heyecanlı heyecanlı daha çok şeker toplama rekabetlerini izleyemiyorum… Göz kamaştırıcı gökyüzü altında özgürce bayramımı idrak edemiyorum… Soğuk zindanın; kasvetli, itici duvarlarıyla bayramlaşıyorum... Bunları düşünürken içimin acıdığını hissediyorum… Ve bir kez daha gıpta ediyorum soğuk zindanı sıcak yüreğiyle medreseye çeviren Yusufilere… İmanlarına, sabırda sebat etmelerine imreniyorum… Dört duvar arasında Yusuf(as)a varis olmak, Yusuf’ça yaşamak, her yiğidin harcı değildi…
Ahrette “Ey Rabbim! Ben senin hediye ettiğin bayramda sıla-i rahimi gözetemedim, kimsesizleri soramadım… Çünkü ben senin dinini yaşadığım, tebliğ ettiğim için kuyulara atılmıştım, zindanlara kapatılmıştım…” demek, diyebilmek… Evet, evet Rabbe nazlanmak… Seven sevdiğine nazlanırdı ya hani… Allah herkese nasip etmezdi bu şahitliği yapabilmeyi… Buna karşılık Rabbimizin “Benim için dünyada; bayramlarınızdan, sevinçlerinizden feragat ettiniz… Mükâfatınız, cennette Yusuf(as)a komşu olmak…” demesi… Böyle bir müjdeye muhatap olmak; dünya ve içindekilerden değerlidir elbette…
Dedik ya, kolay değildi; Hz. Yusuf’un misyonuna talip olmak, mekânının ehli olmak… Kimisi canıyla, kimisi malıyla, kimisi özgürlüğüyle bedel ödüyordu işte… Ama biz biliyoruz ki, onlar bayramı en güzel şekilde ihya edeceklerdir… Üstad Bediüzzaman diyor ya “O’nu tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır… O’nu unutan sarayda dahi olsa bedbahttır…’’
Ümmetin azad olduğu, hakiki bayramlara erişme duasıyla; Yusufilerin, muhacirlerin, İslam adına elini taşın altına koyan mustaz’afların bayramı mübarek olsun…
Fatıma Zehra Koca / Siverek (Şanlıurfa) / Yaş:21