HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, katıldığı bir TV programında gündeme dair soruları yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a destek açıklamasının ardından medyada saldırılara uğrayan HÜDA PAR'a yönelik ithamlara cevap yetiştirmek gibi bir çabanın içerisinde olmadıklarını dile getiren Yapıcıoğlu, ithamda bulunanların saçmaladıklarını söyledi.
Seçimde dengelerin Cumhur İttifak'ının lehine döndüğünü hatırlatan Yapıcıoğlu, "İttifakın başka partilerini bırakmışlar, önce küçümsedikleri 50-100 bin oyu var dedikleri HÜDA PAR'ı manşetlerden düşürmüyorlar. Her gün televizyon kanallarında HÜDA PAR konuşuluyor. Gazete manşetlerinde HÜDA PAR var. Kalemşörleri HÜDA PAR'ı yazıyor. Bu aslında bir yönüyle şuna işaret ediyor. Şimdi onlar açık farkla önde olduklarını iddia ediyorlardı. Fakat bir denge durumu vardı. HÜDA PAR denkleme dahil olunca, denge aleyhlerine bozuldu. Denge aleyhlerine bozulunca, onların da dengeleri bozuldu. Yani o zaman başa baş bir şey varken, ibre Cumhur İttifakı'na, Sayın Erdoğan'a doğru döndü. Bu da onların kimyalarını bozdu. Şimdi düşünebiliyor musunuz? Birkaç yıldır 'Bu hükümet gitmeli, ne pahasına olursa olsun gitmeli, savaş çıkacaksa savaş, ekonomik kriz çıkacaksa çıksın ama yeter ki bu hükümet gitsin!' diyen insanlar, şimdi hükümete akıl veriyorlar: 'Biz hükümete nasihat ediyoruz. Siz bilirsiniz, sizin HÜDA PAR'la birlikteliğiniz size zarar verecek.' diyorlar." ifadesini kullandı.
"HÜDA PAR'a iftira atanlara cevap yetiştirme gibi bir çabanın içinde değiliz"
"HÜDA PAR'a iftira atanlara cevap yetiştirme gibi bir çabamız da olmadı, çünkü saçmalıyorlar" diyen Yapıcıoğlu, "İftira ve karalamalara cevap yetiştirme gibi bir çabamız da olmadı. Niçin olmadı, çünkü saçmalıyorlar. Yani ciddiye alıp, o söyledikleri şeyleri onlara cevap verme ihtiyacı hissetmedik. Mesela biz diyoruz ki; bizim inancımızdan, İslami kimliğimizden, Müslümanca duruşumuzdan dolayı bize çatanlara, onları ikna etme adına bir şey söylemeyeceğiz. Çünkü zaten onlar bizi tanıdıkça bize olan kinleri, hınçları artacak. Şahsi olarak onlara hiçbir zararımız da yok. Ama şunu da bilsinler, onların bize kızmaları, bağırmaları, çağırmaları hatta hakaret etmeleri, onlara bir şey kazandırmıyor." dedi.
"İftira ve karalamalara toplum kulak asmıyor"
HÜDA PAR'a yönelik atılan iftira ve karalamalara toplumun kulak asmadığının altını çizen Yapıcıoğlu, şunları kaydetti:
"Televizyonlarda, parti programında 'HÜDA PAR özerklik istiyor. HÜDA PAR federalizm istiyor.' benzeri ifadeler kullanıyorlar. Biz dedik ki şimdi karar verin. Özerklik mi? Federalizm mi? Bazıları diyor ki; 'HÜDA PAR bağımsız bir devlet kurmak istiyor.' Öbürü diyor ki 'HÜDA PAR toptan bütün anayasal düzeni değiştirmek istiyor.' Diğeri de 'HÜDA PAR özerklik istiyor' diyor. Şimdi hangisi? Bu söylenenlerin hepsi de birbiriyle çelişiyor. Federasyon ayrı, özerklik ayrı, bütün olarak ülkedeki sistemin değişimini istemek çok daha ayrı bir şey. Ama birbiriyle çelişkili şeyleri ardı ardına söylüyorlar. Geçen gün bir partinin yetkililerinden bir tanesi küçük bir buluşmada şöyle bir cümle kullanıyor, HÜDA PAR parti programında diyor ki, 'Türkçe anadil olmasın. Kimler kimlerle beraber.' Böyle bir cümleyi hiçbir yerde bulamazsınız. Türkçe anadil olmasın ne demek? Bunun anlamını bilen birisi varsa bizi de aydınlatsın lütfen. HÜDA PAR öyle diyormuş. Bu kadar saçma sapan şeyler. Ama işin daha da acısı şudur; o bu cümleyi söyleyince karşısındaki de onu alkışlıyor. Biz bıraktık onları, cevap falan vermiyoruz. Onlar saldırdıkça, onların ne mal olduğunu bilenler, onların neye hizmet ettiğini bilenler, bizlere şunu söylüyorlar; 'Siz onlara bakmayın, siz doğru bir istikamet üzere yürüyorsunuz, siz işinize bakın onların söylediklerine de hiç kulak asmayın, millet de kulak asmıyor, hiç endişe de etmeyin.'"
HÜDA PAR kadınlar için ne istiyor?
"HÜDA PAR kadın düşmanı mı?" sorusuna yanıt veren Yapıcıoğlu, "Biz insan düşmanı, biz kadın düşmanı değiliz. Hatta tam tersi biz diyoruz ki, kadına düşmanlık edenlerin önüne çok aşılamaz engeller koymalıyız. Niçin böyle söylüyorlar? Bizim inancımıza gericilik diyenler, inancımızın, dinimizin kadına haksızlık yaptığını söyleyenler, doğrudan doğruya inanca saldıramadıklarından yine Müslüman kimliği üzerinden Müslümanları, kadın düşmanı olmakla suçluyorlar. Bir diğer sebebi de şu; biz başından beri hep İstanbul Sözleşmesi ile ilgili şu çekinceyi koyduk. Dedik ki İstanbul Sözleşmesi kılıf olarak kadına yönelik şiddeti durdurma olarak pazarlanıyor ama aslında bunun içeriği her türlü ahlaksızlığı meşrulaştırma ve bunu resmi metinlere geçirmek suretiyle normalleştirme çabasıdır. HÜDA PAR'ın amacı sadece aile değil, HÜDA PAR'ın amacı; can, mal, din, akıl ve nesil emniyetini korumaktır. Ama biz diyoruz ki; biz kadını koruyalım fakat kadını koruyalım diye aileyi yıkmayalım. Bu sözleşmenin amacı da aslında kadını korumak değil. Bu kılıf, bu işin süsü, bu işin perdesi. Bir perde örtmüşler, aslında aileye, ahlaka savaş açmışlar ve her türlü sapıklığın propagandasını, reklamını serbestçe yapmayı istiyorlar ama kadına yönelik şiddeti de bu işin ambalajı olarak kullanıyorlar. Mesela biz diyoruz ki kadın çalışmak zorunda olmasın. Çalışmak istiyorsa, elbette çalışabilir. Ama hiçbir kadın, hiçbir anne özellikle kendi çoluk çocuğunun nafakasını temin etmek zorunda olduğu için hem bir yandan evin işleri bir yandan çocukların bakımı bir yandan da dışarda çalışmak zorunda olmasın. Ben çalışmak istemiyorum, çocuklarımın eğitimiyle ilgilenmek istiyorum diyen bir kadına, devlet ona yetecek kadar bir gelir bağlamalı diyorum. Buna kadın düşmanlığı diyorlar. Niye? Kadının çalışmasını yasaklayacakmışız. Hayır, benim inancım bana şunu söylüyor, 'Hiç kimseye onun emeğinin karşılığından başkası yoktur.' Yani kim ne istiyorsa ne emek ortaya koyuyorsa, onun karşılığını alır. Kadın da ben kendi emeğimi koyup onun karşılığını almak istiyorum diyorsa, buyursun. Bunun önünde hiçbir engel yok. Kadının çalışması yasak değil. Ama biz diyoruz ki kadın çalışmak zorunda olmasın. Biz diyoruz ki bu kapitalistler herkesin emeğini sömürmesin. Kadını her türlü sömürüyorlar. Emeğini sömürüyorlar. Niye? Ucuz iş gücü olarak görüyorlar. Ben onu korumaya çalışırken, kadın düşmanı oluyorum ama onlar ucuz iş gücü olarak kadını piyasa sürdüklerinde onlar kadın dostu olmuş oluyorlar. Ben diyorum ki biz kadını her türlü tehlikeden koruyalım, kadın narindir, kadın bazı konularda incedir. Erkeğin çalıştığı işlerde kadını çalıştırmak zulümdür. Kadın eğer çalışacaksa, fıtratına uygun işlerde çalışsın diyorum. Fıtrat diye dalga geçiyorlar. Hem de bazen kadın bile yapıyor bunu. Şimdi siz bir kadını götürüp bir madende çalıştırırsanız ona zulüm değil mi? Erkekler çalışıyor hadi o madene ihtiyaç var. Zaten erkek bizim kültürümüzde her türlü zorluğa göğüs geren, kendi üşürken sırtındaki ceketi, paltosunu çıkarır eşine giydirir ya da kızına giydirir ya da anasına giydirir. O üşümesin diye kendisi soğuğa maruz kalır, onu korur. Ama biz gericiyiz, ama biz kadın düşmanıyız onlar da kadını koruyor öyle mi? Onlar kadını piyasa salıp her türlü istismarı etmek için zemin oluşturmaya çalışıyor. Ama bunu yaparken de kadına 'sana özgürlük getireceğiz' diyorlar." cevabını verdi.
"Depremde sahada olanları da gelip selfie çekenleri de halk iyi tanıyor"
İlk günden itibaren deprem bölgesinde olduklarını söyleyen Yapıcıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Depremin ilk gününde biz sahadaydık. Arkadaşlarımızla henüz kimse gitmeden enkaz altından yaralı bir şekilde bazı vatandaşlarımızı kurtardık. Depremin olmasından birkaç saat sonra sıcak çorbalar ikram edilmeye başlandı enkaz altından çıkarılanlara. Ve biz yüzde 99'u İslami hassasiyet sahibi insanların sahada olduğunu gördük. Ama birileri gelip oralarda selfie çektirdi, fotoğraf çekti, poz verdi ve ayrıldı. Eksik nerede var, nerelerde bir vatandaşın feryadı var onları aldı ve ortalıkta tamamen feryat eden insanlar, hiç yardıma giden yokmuş gibi sadece tezvirat yaptılar, bağırıp çağırdılar. Ondan sonra da çekip geldiler. Ama oradaki insanlar, kimlerin kendilrine yardım ettiğini gördü. Fakat şu son dönemlerde yine oralara gidiyorlar, bazı şeyleri kaşıyarak mesela etnik kimlikleri ya da mezhep kimliklerini kaşıyarak oradan acaba bir kaotik ortam, bir provokasyon üretebilir miyiz diye bir çaba içerisindedirler."
"Onların nazarında Kürt, Kandil ya da PKK ile özdeşleşmelidir"
HÜDA PAR'a yapılan saldırıların altında yatan nedenlere de değinen Yapıcıoğlu, "Birileri mutlak surette Türkiye'de bir iktidar değişikliği olması gerektiğine karar vermiş. Amerika bunu istiyor, Avrupa'da da bazı odaklar bunu istiyor. Siyonizm de bunu istiyor, Kandil de istiyor, FETÖ de istiyor. Çok kişi istiyor. Bunun gitmesinin yolları nelerdir? diye taktikler geliştiriyorlar. O zaman Türkiye'de bazı fay hatlarını tetiklemek gerekir, çok tehlikeli işler yapıyorlar. 'Erdoğan, Kürtlere terörist dedi.' diyor. Allah Allah! Şimdi Erdoğan ne diyor? Kandil bunlara destek veriyor. Kandil Türklerin destekçisi mi? Kandil destek vermiyor mu veriyor. Gözünüzün önüne şöyle bir şey getirin, şöyle bir manzara getirin. Mesela, Adana'nın Tufanbeyli ilçesinden özbeöz Türk olan Kandil'deki savaş baronlarından bir tanesi çıkıyor ve 'AKP-MHP faşizmini yıkacağız, yıkılmalıdır.' diyor. Bir de 'Biz destek veriyoruz, destek vereceğiz.' Kime, Kemal Kılıçdaroğlu'na. Hemen arkasından Sayın Cumhurbaşkanının açıklaması, 'Kandil bunlara destek veriyor.' Sonra arkasından 'Erdoğan, Kürtlere terörist dedi.' Üçünü alt alta yazın. Nasıl bir manzara çıkıyor? Yani tabanı kaşımaya, kışkırtmaya çalışıyorlar. Kürt-Türk ekseninde bir iş yapmaya çalışıyorlar. Aslında HÜDA PAR'a saldırmalarının, HÜDA PAR'ın görünür olmasından rahatsız olmalarının bir sebebi de budur. Onların nazarında Kürt Kandil ile ya da PKK ile özdeşleşmelidir."